Yozgat Konulu Şiirler 5

              İSTİYORUM
Yozgat’ta bir ağaç olmak isterdim,
Çamlık’ta bir selvi, karaçam,
Beşçamların dibinde.
Karacaoğluan’ın bağlamasında
Beste beste türkü olmak isterdim.
Nâzi’nin dudaklarında şiir,
Bindallının üstünde tel tel oya,
Nohutlu’nun başında umut olmak isterdim.
Büyük Cami’nin kubbesinde bir güvercin
Kanat çırpsın Yozgat’ın yükseklerine,
Alsın da Bozok’un nefeslerini,
Savursun dünyaya sevgi yerine.
           SEVGİ DOĞANGÖNÜL

               SÜRMELİ
Bozok Yaylası’nda bir suna gelin,
Sürüler sağıyor, eller sürmeli.
Yozgat dağlarına yaslanmış belin,
Türküler okuyor, diller Sürmeli.

Bir Hızır yüceden vermiş adını,
Bağında bostan sermiş tadını,
Nakışlı heybeyi örmüş kadını,
Kilimler dokuyor teller Sürmeli.

Ömer Çapanoğlu öncülük etmiş,
Nice zor beyleri önünde yetmiş,
O günden bugüne adın iletmiş,
Âşık Hüzni Baba beyler Sürmeli.

Verimli ovası her yeri harman,
Cennet dağlarına yaslanmış orman,
Şifalı suları dertlere derman,
Deryada çağlayan seller Sürmeli.

Toprak testilerde közde kebabı,
Dağda kaval sesi düzde rebabı,
Sevdalı gönüller sözde erbabı,
Yaylada kekliği yeller Sürmeli.

Şefaatli, Yerköy karşıda Sorgun,
Ova bereketli, toprağı yorgun,
Nida Tüfekçi’nin sazına vurgun,
Bülbüller ezanı söyler Sürmeli.

Akdağmadeni’yle bir Boğazlıyan,
Çekerek Yaylası, sor Çayıralan,
Bir de Sarıkaya Yozgat’ta kalan,
Yârenlik ettiği iller Sürmeli.

Seyfi der Yozgat’ta güzellik tattım,
Dağında gezindim, yaylada yattım,
Sürmeli türküyle dertlerim attım,
Gördüm ki bağında güller Sürmeli.
      SEYRULLAH VATANSEVER

                 BAK HELE
Bir selam vermeden geçme dostuna,
Yabancı değilsin, bizim eldensin.
Bak bütün hâlinle bana benziyon,
Sen yiğidin harman olduğu yerdensin.

Kime küstün, çıkageldin buraya?
Hele bir soluklan, otur şuraya,
Gurbet böyle çeker seni soruya,
Söyle çiçeklerden hangi güldensin?

Telaşlısın, nerden gelip gidiyon?
Paran var mı, nerden bulup ne yiyon?
Kaderine kızıp acep ne diyon?
Yerköy’den mi, Sorgun’dan mı, nerdensin?

Gurbete çıkalı kaç sene oldu?
Aha bak ağlıyon, gözlerin doldu,
Sıladan ayrıldın, olacağı buydu,
Köyünden mi, ilçeden mi, nerdensin?

Yavan ekmek yeme, sana uyar mı?
Sızlanmanı acep anan duyar mı?
Elin vatanında karnın doyar mı?
Hadi söyle, hangi köyden, nerdensin?

Yüksek toplularda al-yeşil perde,
Yok yere uğradım çaresiz derde,
Canım feda olsun mert oğlu merde,
Sen yiğidin harman olduğu yerdensin.

Ben ise tarlayı sattım da geldim,
Anama babama sanki bir eldim,
Gurbette çalıştım, borcumu verdim,
Deyiver gari, kazadan mı, nerdensin?

Özlemişim böyle sohbet etmeye,
Pek sevmem davetsiz yere gitmeye,
Garipsedim dağda davar gütmeye,
Ula tanıdım, sen de bizim köydensin!

Kalktı m’ola dağlardaki karımız?
Çıktı m’ola kovandaki arımız?
Doyurdu mu bu seneki kârımız?
Hadi söyle, Çandır’dan mı, nerdensin?

Gurbette her şey özlem oluyor,
Hemşehriyi sora sora buluyor,
Keder, hüzün göz maziye dalıyor,
Olsun gardaş, tahmin ettiğimiz yerdensin.

Mahsuscuktan kaba saba yazıyom,
Of puf çekip kaderime kızıyom,
Düşündükçe insanlıktan beziyom,
Karamağra, Esenli’mi, nerdensin?

Oğunerek gezmek insanlık daal,
Sen fazla yelikme, ecicik aal,
Gördün mü gobeli herkeşten faal,
Candırdan mı, Eymirden mi, nerdensin?

Sen öyle gördün de öyle istiyon,
Ona buna kızıp bazen, ”Kes!” diyon,
Bugün yorulmuşsun, fazla esniyon,
Kadışehri, Bahadın mı, nerdensin?

Mevzular, mevzular, yine mevzular,
Sıladaki yârim beni arzular,
Hâlimize koymuyor ki dürzüler,
Şefaatli mi, Fakılı mı, nerdensin?
             SÜLEYMAN SÖKMEN

           KAYBOLDU
Bir güneş doğdu Yozgat’a,
Boy verdi sevincinden cümle yeşillik.
Gökkuşağındandı
Çamlık’ın giydiği gelinlik.
Bir bulut vardı Yozgat’ta,
Bir ucu Çamlık, bir ucu Nohutlu’da.
Gölgelenirken Bozok Yaylası,
Cümle varlıklar Tanrı’ya açtı avuçlarını,
Kadere eğdi boyun,
Bir kanat sesindeydi şimdi kulaklar,
“Elveda!” diyordu çılgın kuş,
“Elveda Yozgatlılar!”
Sonra siyah bulut çözdü saçlarını,
Salıverdi yaylaya,
Yıkandı Lise Caddesi,
Yıkandı dar sokaklar.
Ufaldı bulut sonra,
Belli belirsiz oldu,
Ve sonra hiç oldu.
SÜLÜN AKTEMEL       

             YOZGAT
Adın anılıyor yedi düvelde,
Nice yiğitlere harmansın Yozgat.
Duyurdun şanını merde, namerde,
Çanakkale’deki fermansın Yozgat.

Bu vatan uğruna şehitlerin var,
Dünyalar biliyor, şahitlerin var,
Daha nice baba yiğitlerin var,
Eşi bulunmayan bir yansın Yozgat.

Çamlığın başında yanar tüterim,
Allah bilir, ben Mecnun’dan beterim,
Bazen Ziya olur, hasta yatarım,
Sürmelim derdime dermansın Yozgat.

Nida’nın sazında bükülür başım,
Hastane önünde dökülür yaşım,
Ahbaplarım gelir, çekilir kışım,
Anadolu’m gönül alansın Yozgat.

Yaban ellerinde başım hoş değil,
Yaslansam yastığa düşüm hoş değil,
Bülbülüm kafeste, işim hoş değil,
Hayali karşımda duransın Yozgat.

İstersen susayım, dağlar konuşsun,
Nasırlı ellerde bağlar konuşsun,
Kıyamete kadar çağlar konuşsun,
İsmin dilden dile dolansın Yozgat.

Şerafet’im dostlar gurbet gezerim,
Ölürsem sılama kazın mezarım,
Yine dertli söyler, dertli yazarım,
Toprağın tenime sıvansın Yozgat.
               ŞERAFETTİN HANSU

             YOZGAT’TA
Eşi benzeri yok, paha biçilmez,
Altınla tartılmaz kızlar Yozgat’ta.
Hikmeti Hak’tandır, sırdır bilinmez ,
Deryadır, daldırır gözler Yozgat’ta.

Hâlinden bellidir örfü, hayası,
Atasından gelir sağlam mayası,
Yârine yâr olur gönül doyası,
Âşığa hoş gelir nazlar Yozgat’ta.

Ay gibidir, güneş gibidir seyret,
Onlarda maharet, onlarda kudret,
Şeref bilinir ar, namus, haysiyet,
Leke barındırmaz yüzler Yozgat’ta.

Güzelliği ile güller nam salmış,
Boşuna mı bülbül güle ram olmuş,
Ziya’nın sevdası dillerde kalmış,
Bir başka yaşanır hazlar Yozgat’ta.

Kendini bilenler hatıra değmez,
Kin nefret beslemez, garez güdemez,
Cahiller nefsine leblebi çerez,
Sevgi, saygı besler özler Yozgat’ta.

Yiğitlerin harman olduğu belde,
Yiğit eksik olmaz, er bizim elde,
Ummanda yüzenler boğulur gölde,
Lütufkâr büyüdük bizler Yozgat’ta.

Kalbi temiz olan barındırmaz kir,
Hakkı bilen, kulu görür mü hakir?
Gariple gariptir, fakirle fakir,
Yürek yanar, ciğer sızlar Yozgat’ta.

Hangi yara yatar hangi bağırda?
Seyret dertlice bir türkü çağır da,
Gönüllere girdik biz bu uğurda,
Ozanlarla ağlar sazlar Yozgat’ta.

Şerafettin gurbet elde iniler,
Sılasına göçmen kuşlar da döner,
Bir uçtan bir uca cennettir her yer,
Yurt olmuş dereler, düzler Yozgat’ta.
                        ŞERAFETTİN HANSU

          YOZGAT
Yozgat bir kar kentidir,
Sürmeli bir türküdür.
Serttir, soğuktur, küçüktür,
İki dağın dudağına kısılmış,
İncecik bir sudur,
İçinde zamandan başka her şeyin aktığı.
Güneşi bir nazlı konuktur yazlar içinde,
Ömrü çiçeklerin rengi kadardır.
Ağaçları çatılardan yüksek,
Avluları evlerinden geniş,
Bir rüzgâr kentidir Yozgat,
Çam kokuları ve bıçkın delikanlıları ile
Yıllardır kesilmeden esen,
Yoksullukla düşlerin iç içe büyüdüğü,
Dar sokaklar, eğri evler boyunca.
Kadını bir eski zaman resmidir,
İşin ve konuşmanın tutkun aynasında.
Erkeği odalar dolusu ağırlık.
Duruldukça kendini bulan sular gibi.
Çocukları büyüdükçe büyüklere benzediği,
Bir taşra kentidir Yozgat,
Zor inanıp güç değişen,
Durur zamanın alnında donuk,
Bir basma entarinin eteğinde,
Soluk, eski desenler gibi.
Günler içinde bir gün,
Dokundu parmakları hayatın,
Ufkumun bunalan perdesine.
Fırınları, sinemaları, minareleriyle.
Hareket ülkesi bir kent simgesi olarak,
Yozgat, girdi ömrüme.
                            ŞÜKRÜ ERBAŞ

            BOZOK YAYLASI’NIN
            GÜZEL YOZGAT’I 
Çamlık’a yaslanmış hüzünlü yüzü,
Hiç gülmemiş, ağlar olmuş hep gözü,
Bağrında taşıdı bunca yıl bizi,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.

Hep hayalimdesin, hep düşümdesin,
Hem ekmeğimdesin, hem aşımdasın,
Hem yazlarımdasın, hem kışımdasın,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.

Bir yanın Bademlik, Çamlık bir yanın,
Sen ki, sevdasısın benim dünyamın,
Toprağısın ecdadımın, anamın,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.

Nida’nın bağrında coştuğu yersin,
Yiğitin sefere koştuğu yersin,
Garipleri, yoksulları seversin,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.

Gözyaşlarım toprağında, taşında,
Eksik olmaz hiç dumanın başında,
Yazın yandım, çok üşüdüm kışında,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.

Hoş sohbettir ağaları, beyleri,
Hiç yardım almamış garip köyleri,
Bundan sonra hep gidecek ileri,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.

Ümit Zeki böyle dedim bitirdim,
Gönlümü sevgiyle sana getirdim,
Tüm sevdiklerimi sende yitirdim,
Bozok Yaylası’nın güzel Yozgat’ı.
           ÜMİT ZEKİ SOYUDURU 

              YOZGAT’IM
Sanki gülümsüyor taşı, toprağı,
Çöreği bir başka, çalı bir başka!
Efil efil eser dalı, yaprağı,
Böreği bir başka, balı bir başka!

Dökünce bağlarda ağaçlar gazel,
Sarışın güzelden daha da güzel,
Yozgat’ın her şeyi kendine özel,
Yaylası bir başka, yolu bir başka!

Çomak dağlarıyla Yazır dağları,
Cıvıl cıvıl mor cıngıllı bağları,
Burcu burcu kekik kokar yağları,
Kömbesi bir başka, külü bir başka!

Her hâliyle mest ediyor adamı,
Cehrilik lalesi, Roma Hamamı,
Tarih kokar Yozgat’ımın tamamı,
Lalesi bir başka, gülü bir başka!

Yiğidin nabzının attığı toprak,
Bağrında şehidin yattığı toprak,
Tor tayların cirit attığı toprak,
Kır atı bir başka, nalı bir başka!

Türk’ün kılıcının doğrulduğu yer,
Küffarın her zaman soğrulduğu yer,
Sevda hamurunun yoğrulduğu yer,
Yeşili bir başka, alı bir başka!

En güzel şehridir Anadolu’nun,
Hediyesi bize Çapanoğlu’nun,
Hadimidir Hakk’ın kutlu yolunun,
Dağları bir başka, dalı bir başka!
          ÜMİT ZEKİ SOYUDURU

                     YOZGAT
Bütün dünyayı gurbet gurbet gezdim,
Sana sıla sıla alışamadım Yozgat’ım.
Ne esen yellerini buldum orda burda,
Ne de o sıcacık gülüşünü, selamını.
Sen kışı sert, insanı mert şehirsin ki,
Ben seni her gün bir dert gibi ararım.
Ya yanımda ol şehrim, vatanım, sevdam,
Ya da bir karış toprağın da ben olayım.
Sen yeter ki bana kaldır başını gel de,
Ben senin bağrında kefensiz yatarım.
                          YAVUZ KATRANCI

       YOZGAT’A SELAM
Alişar Höyüğü, Oğuz boyları,
Kerkenez Kalesi taştan surları,
Bozhöyüğü almış şanından arı,
Alucra’dan size selam getirdim.

Süvari birliği yıktı düşmanı,
Atam bizzat verdi size unvanı,
Ve dedi ki, Yozgat yiğit harmanı,
Alucra’dan size selam getirdim.

Sürmeli Beyi’dir yazmış fermanı,
Vermez kızını da üzer çobanı,
Anadolu duyar sazı, figanı,
Alucra’dan size selam getirdim.

Kırmızı pelveri ve göğ bahlası,
Testi kebabı yemeğin hası,
Koyun yoğurduyla doldurun tası,
Alucra’dan size selam getirdim.

Alucralı Yavuz seviyor sizi,
Kelkit Vadisi’nin kültür merkezi,
Hasretiyle şair eden herkesi,
Alucra’dan size selam getirdim.
                   YAVUZ KAYACIK

BİR UZUN HAVADIR YOZGAT
Durup durup Yozgat seni anarım,
Kartal olup Beş Çamlar’a konarım,
Anam ağlar, ben anama yanarım.

Çektiklerim yetmedi mi oğul, der;
Bu hasretlik bitmedi mi oğul, der.

Ziya’mın atını sürdüm bir zaman,
Cehrilik’te lâle derdim bir zaman,
Anamı rüyamda gördüm bir zaman.

Allı turnam ötmedi mi oğul, der;
Bu hasretlik bitmedi mi oğul, der.

Çamlık’ın başında bir duman oldum,
Her dem çocuk kalan bir zaman oldum,
Anamın gözünde çağlayan oldum.

Nağmelerim gitmedi mi oğul, der;
Bu hasretlik bitmedi mi oğul, der.

Sülün minarede ezan sesiyim,
Konakların nakış nakış süsüyüm,
Gurbet elde ben anamın yasıyım.

Orda güneş batmadı mı oğul, der;
Bu hasretlik bitmedi mi oğul, der.

Ağustos’ta balta kesmez buz oldum,
Ağ gelinde sürmelenmiş göz oldum,
Anamın dilinde acı söz oldum.

Ecel bizi tutmadı mı oğul, der;
Bu hasretlik bitmedi mi oğul, der.
                     YUSUF DURSUN

    YOZGAT GÜZELLEMESİ
Gönül bahçesinin şeyda bülbülü,
Ötünce seyreyle Bozok elini.
Âşığa naz yapan bozkırın gülü,
Tütünce seyreyle Bozok elini.

“Sürmeli” dinlerken durur ya zaman,
Değmeyin keyfime beyler el aman!
Sılayı, Çamlık’ta bir mavi duman,
Yutunca seyreyle Bozok elini.

Kara kış Yozgat’ın ebedî yâri,
Dört mevsim erimez dağların karı,
Gurbet yüklü yüreklerin efkârı,
Bitince seyreyle Bozok elini.

Hele bahar olsun, gelsin o demler;
Hele yağız atlar, tutmasın gemler,
Sulu kar altında sarı çiğdemler,
Yetince seyreyle Bozok elini.

Vak’t erişip can gelince yazıya,
Yer bulunmaz artık derde sızıya,
Yanık kaval, koyunları kuzuya,
Katınca seyreyle Bozok elini. ⁠

Yozgatlı yiğidin sevdası vatan,
Ezanla bayraktır gönlünde yatan,
Şehit sancağını Kınalı Hasan,
Tutunca seyreyle Bozok elini.

Azade serpildim yâr kucağında,
Ham meyveydim, piştim aşk ocağında,
Ebedi uykuya can toprağında,
Yatınca seyreyle Bozok elini.
               YUSUF DURSUN

             SÜRMELİ
Ay ışığı Beş Çamları öpünce,
Süzülüp yamaçtan iner Sürmeli.
Sevda cephesinde savaş kopunca,
Ziya’nın atına biner Sürmeli.

Yol verirse âşıkların birisi,
Ağıttır, türküdür gelir gerisi,
Sürer küheylanı gece yarısı,
Rüzgârın üstüne sürer Sürmeli.

Efendi Baba’dan desturun alır,
Nazî’nin, Hüznî’nin yanında kalır,
Küheylan sevgidir, burnundan solur,
Dualar altına siner Sürmeli.

Dolanmadan daha Eskipazar’ı,
Çatak’tan Nailî eder nazarı,
Gül uzatır Bağdadî’nin mezarı,
Durulur, hırsını yener Sürmeli.

Tuzkaya’dan Keltepe’ye uzanır,
Çiçeğe, çiğdeme, güle bezenir,
Nohutlu’da biraz vakit kazanır,
Geçmişi gururla anar Sürmeli.

Kirazlı dereden suyunu içer,
Çeşka’nın başına değmeden geçer,
Kerkenez, Alişar, Şebek’e göçer,
Cavlak’tan can suyu sunar Sürmeli.

Konuk olur Deremum’la Mahal’da,
Sual eder allı turnam ne hâlda?
Erenler yoldaştır bırakmaz yolda,
Pirler dolusuna kanar Sürmeli.

Toplanınca yiğitlerin harmanı,
Bozokları sarar sevgi ormanı,
Kemal Paşa’m böyle vermiş fermanı,
Yurt için tutuşup yanar Sürmeli.

Şehitler nöbette bekler yolunu,
Mevla’m darda koymaz Özcan kulunu,
Rahmetle yad eder Çapanoğlu’nu,
Beş vakit çağlayan pınar Sürmeli.
                         YUSUF ÖZCAN

             SÜRMELİ
Sürmeli anadır, Anadolu’dur.
Gönülde duyulan hazdır sürmeli,
Sürmeli çırpınan sevda gölüdür,
Edadır, işvedir, nazdır sürmeli.

Sürmeli oğuldur, sürmeli uşak,
Sürmeli buğdaydır, sürmeli başak,
Sürmeli silahta bir deli fişek,
Her zaman gelinlik kızdır sürmeli.

Sürmeli yaylanın çayır çimeni,
Sürmeli daların karı dumanı,
Sürmeli yağmurdur cemre zamanı,
Kabına sığmayan özdür sürmeli.

Sürmeli Çamlık’tır, sürmeli Ziya,
Sürmeli Çeşka’dan el eder aya,
Sürmeli poşidir, sürmeli oya,
Halayda bükülen dizdir sürmeli.

Sürmeli cehridir, sürmeli lale,
Sürmeli Kanak’tır, sürmeli kale,
Sürmeli türküler yaslanır tele,
Nida’nın elinde sazdır sürmeli.

Sürmeli yiğittir hile bilmeyen,
Sürmeli yârendir boşa gülmeyen,
Sürmeli minderde tuşa gelmeyen,
Hasbek’ten yayılan hızdır sürmeli.

Sürmeli Ağ Gelin edepli, arlı,
Sürmeli nakıştır mavili, morlu,
Sürmeli sevdadır çekmesi zorlu,
Yürekte saklanan gizdir sürmeli.

Sürmeli şah kartal en uçta duran,
Sürmeli şahindir pençeyi vuran,
Sürmeli yiğittir bıyığın buran,
Daima tutulan sözdür sürmeli.

Sürmeli koyundur, sürmeli kuzu,
Sürmeli dağların gülü, nevruzu,
Sürmeli bakışlar eritir buzu,
Türküler yakılan gözdür sürmeli,

Sürmeli sevgidir, sürmeli saygı,
Sürmeli insana güdülen kaygı,
Sürmeli gönülde en ince duygu,
Obadır, ocaktır, közdür sürmeli.

Sürmeli Özcan’dır yurda adanan,
Sürmeli çiçektir dalı budanan,
Sürmeli bülbüldür güle dadanan,
Sözün özü sizdir, bizdir sürmeli.
                      YUSUF ÖZCAN

                    ŞEHRİM
Bozok Yaylası’nın var olan çocukları,
Düşene dost olur yâr olan çocukları.

Uzaklardan geliyom merhabalar diyerek,
Vesait olmasa da gelirdim yürüyerek.

Meşhur saat kulesi efsaneye karışmış,
Yapımına tanık yok, var mı yüzü kırışmış.

Bir zamanlar bu yerden yüklü kervan geçerdi,
Eğilir Çamlık’ından soğuk sular içerdi.

Hıdırellez Bayramı gelinlik kızlarıyla,
Ne güzel olur davulu, sazlarıyla.

İşte bu şehrimin şanlı bir mazisi var,
Nasibini almamış canım sevgili diyar.

Gelin halay çekelim mendiller sallayarak,
Eğlenip coş olalım söküversin bu şafak.

Sürmeliler diyarı unutulur mu hiç?
Nedir Yarab diyorum içindeki bu sevinç?

Akdağ’a uzanırken Sorgun’dan geçmek gerek,
Bogazlıyan, Yerköy’üm, unutulmuş Çekerek.

Sarıkaya denince kaplıcayı gördün mü?
Şefaatli’den trenle şöyle bir süzüldün mü?

Akdağ’ın eteğinde Çayıralan Vadisi,
Vaslettiğim şehrimin hepsi birer hamisi.

Geçmişten geleceğe ozanlar görüyorum,
Gerçekleri yansıtan yazanlar görüyorum.

Anadolu Yaylası “Yozgat” denen şehrim var,
Asla kin gütmeyen güler yüzlü hemşehrim var.
                                          ZİYA HIZIROĞLU