Eğlencelik Oyunlar

        Uzun   yıllar  önce  radyonun  hayal  meyal  anımsandığı,  telefonun  bir  lüks  olduğu, televizyonun daha ortada olmadığı dönemlerde yaşayanlar iyi bilirler, çocuklar kendi yarattıkları oyuncak ve oyunlarla eğlenip zaman geçirmeye çalışırlardı. Yetişkinler de uzun kış gecelerinde kendilerini eğlenecek etkinlikler üretme peşindeydiler. Bunun sonucunda birbirinden güzel çocuk ve yetişkin oyunları çıktı ortaya.  Çocuklar mahalle aralarında çeşitli oyunlar oynarken, yetişkinler de özellikle düğünlerde ilginç gösteriler düzenleyerek hem kendilerini hem de çevrelerindekileri eğlendirdiler. Bu nedenle  Yozgat’ta oynanan oyunları iki ana başlık altında toplamak uygun olur: çocuk oyunları, köy seyirlik oyunları.

        Günümüzde    teknolojinin    hızla   yaygınlaşması,   kitle   iletişim  araçlarının   artması insanların eğlence anlayışlarını değiştirmiş, bunun sonucunda oyun kültürü unutulmaya yüz tutmuştur. Her ne kadar yetişkinlerin “köy seyirlik oyunu” denilen gösterileri köy düğünlerinde sergilenmeleri sürse de bu oyunlar da eski önemini yitirmiştir. Halk kültürümüzün önemli ögelerinden biri olan oyunlarımızın unutulmaması önemlidir. İşte bu sayfada bu amaçlanmıştır.

        Çocuk    oyunları   ele   alınırken   her  yörede  yaygın  oynanan  ve  tüm  ülkece  bilinen saklambaç, körebe gibi oyunlara değinilmemiştir. Ayrıca bizim çocukluğumuzda spor karşılaşmalarında oynanan yakan top da (bir çocuk oyunu olarak düşünülmediği için) burada ele alınmamıştır.

        Evet, bakalım ne gibi oyunlarımız varmış.

        

        A. ÇOCUK OYUNLARI

       Yozgat    ve    yöresinde    çeşitli   çocuk   oyunları   oynanır.    Bunların   çoğu    başka yörelerde de oynanan türdendir. Kentler arası kültür alış verişinin doğal bir sonucudur bu. Ama yine de bazı yörelerin kendine özgü tipik oyunları vardır. Burada “saklambaç, körebe, ip atlama, yakan top” gibi çok yaygın ve bilinen oyunlar üzerinde durulmamış; yöresel niteliği daha fazla olanlar yeğlenmiştir. Zaman zaman oyunlarla ilgili fotoğraf ve videolara da yer verilmiş, böylece oyunların daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.

        

        1. ARI (VIZ) OYUNU

        3-5   kişi   tarafından   oynanır.   Oynayacak   olanlardan   biri   sayışmaca   yoluyla ebe seçilir.  Oyuncular ebenin 1-2 metre arkasında dizilirler.  Ebe sağ eliyle avuç içi içeri gelecek biçimde sağ yüzünü, gözünü ve kulağını kapatır. Sol elini de sağ koltuk altına koyar. Oyunculardan biri sessizce ebeye yaklaşır ve eline (omzuna, sırtına vb.) vurup hemen arkasını döner. Bu sırada diğer oyuncular ebeyi şaşırtmak için hep bir ağızdan, “Vızzz, vızzz, vızzz!” diye bağırırlar. Ebe oyuncular döner ve kendine kimin vurduğunu bulmaya çalışır. Ebe vuranı bilirse ebe o olur, bilmezse ebeliği sürer.

        

        2. AŞIK OYUNU

        Aşık, koyun ve keçilerin arka bacaklarında bulunan dört yüzlü kemikle oynanan bir oyundur.  Aşık kemiğinin her bir yüzünün adı vardır. Bu yüzler yöreden yöreye farklı adlar alır. Bu adlar, bazı kaynaklarda “cuk (cik),  tok, allı, kazak”; bazı kaynaklarda “cik, tök, alşı, öpen” olarak geçer. Örneğin Yozgat’ta aşık kemiğinin kulak memesine benzeyen kısmına “gıdık” denir.  Allı ya da kazak denilen kısımlar aşık kemiklerinin alt ve üst dar yüzeyleridir.  Aşıklardan biri “enek” (kimi yerlerde “şak”) olarak adlandırılır. Enek olan aşığın içi kurşunla doldurulmuştur. Amaç, aşığın ağır olup diğer aşık kemikleri üzerinde etkili olmasıdır. Aşıklar, özellikle enek olanı, ilginç renklerle boşanarak gösterişli bir duruma getirilir.

        Aşık, en az iki kişi ile oynanır. İlk atışı yapacak oyuncu ve oyun sırası, yazı tura vb. yöntemlerle seçilir. Aşık kemikleri her oyuncudan eşit sayıda, yerde zıda adı verilen bir dairenin ortasına tek sıra olarak allı ya da kazak yüzeyleri yere gelecek biçimde dik olarak   dizilir. İlk oyuncu, dairenin dışında belli bir uzaklıktan (genellikle 3-4 metre) elinde bulunan enekle daire içindeki diğer aşıklara vurarak onları daire dışına çıkarmaya çalışır. Daireden dışına çıkan aşık, oyuncunun olur.  (Oyuncular önceden eneğin atış sonrası durumu konusunda aralarında anlaşırlarsa ve atış sonrası enek gıdık tarafı üste gelecek biçimde durursa daire dışına çıkardıkları kemik sayısı kadar da ödül  kazanırlar.) Bir ya da daha fazla aşığı daire dışına çıkaran oyuncu, atış sonrası eneğin kaldığı yerden oyunu sürdürür. Enek genellikle daire içinde diğer aşıklara yakın konumda kaldığından oyuncu sonraki atışlarda daha avantajlıdır. Oyuncu aşıkları ıskalarsa sıra diğerine geçer. En çok aşığı daire dışına çıkaran kişi oyunu kazanır.

        Tarihi   bir   Türk   oyunu   olan  aşık,  Türklerin  yayıldığı  tüm  coğrafi  bölgelerde oynanan bir oyundur.

       

        Aşık   oyunuyla  ilgili ayrıntılı bilgiyi Dr. Hasan Avni Yüksel’in aşağıda linki verilen yazısında bulabilirsiniz.

 

        http://www.millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=38&Sayfa=56

 

        Oyunla ilgili bir video:

 

         3. BİLYE (MİSKET) OYUNU 

        Bilye,   genelde   değişik   renklerde   albenili   camlardan  oluşan  küre  biçiminde   bir nesnedir. Mermerden olanları da varsa da cam olanları yaygındır.

        Ülkemizin      farklı      yörelerinde     değişik      biçimde      oynanan      türleri    vardır:  Kuyu, dizmece, kovalamaca, zehirli kuyu, şap, çukur, tumba, üçgen (mors), karış, cımbı, doğurtmaca bunların başlıcalarıdır.

       Bilye  oyunu,  en  az  iki  kişi  ile  oynanır.  Oyunun  amacı,  genellikle  eldeki  bir misketle diğer misketleri vurmaktır.

       Her     oyuncu    kendisine    atış  için    bir    bilye    belirler.    Değişik   adlarda   anılan   bu bilyeye Yozgat yöresinde aşık oyununda olduğu gibi “enek” denir.

        En yaygın oynanan misket türleri “kuyu” ve “üçgen”dir.

       Biz   Yozgat’ta   çocukluğumuzda   “kuyu”   adı   verilen   bilye   türünü    oynardık.   O  nedenle burada bu bilye oyunundan söz edeceğim.

       

        Kuyu Bilye Oyunu

        Önce    oyuncular   oyunun   kuralları   konusunda   anlaşırlar.   Oyunu  kazanmak  için  kaç sayı gerektiğini belirlerler. Bunun için kesin bir kural olmamakla birlikte bu sayı genelde 12’dir.

        Bilye oynamak için düz bir alan bulunur. Bu alanın bir yerinde 3-4 cm derinliğinde küçük bir kuyu kazılır.  Kuyudan 3-4 metre öteye bir çizgi çekilir.  Enek bilyesini alan oyuncu bu çizgiye gider. Elindeki bilyeyi kuyuya sokmak amacıyla atar. Bu aynı zamanda oynama sırasını belirlemek için yapılır. Kuyuya en yakın atan, ilk oynama hakkını kazanır. Eğer bu atışlarda bir bilye ötekine çarparsa atışlar yenilenir ve önceden alınmış sıralar geçersiz olur. Sonra yeniden çizgiye gidilip bilyeler bir daha atılır.

        Bilyesini  çizgiden  doğrudan  çukura  sokan  12  sayı  kazanmış olur ve oyunu kazanır. Ancak bu çok zor gerçekleşen bir durumdur.

        Atışlar  tamamlandıktan  sonra  kuyuya  en  yakın  bilyesi  olan  oyuncu  oyuna  başlar. Bilyesini kuyuya girdirmeye çalışır. Bunu başarırsa bir sayı kazanır ve kuyu çevresinde bir karış atarak rakip oyuncunun bilyesini vurmaya çalışır. Vurursa karşılığında bir sayı daha kazanır ve diğer bilyeleri vurmayı sürdürüp yeni sayılar elde eder. Rakibin bilyesine her vuruş yeni bir sayıdır. Vurmayı başaramazsa sıra kuyuya en yakın bilyesi olan ikinci oyuncuya geçer. Bir oyuncunun diğer oyuncunun bilyelerini vurmaya hak kazanması için öncelikle bilyesini kuyuya girdirmesi gerekir. Böylece oyuncular sırasıyla oyunlarını sürdürürler.

       Bu   bilye    oyunu  türünde   bir   başka   yöntem   daha   vardır:    Oyunda  kararlaştırılan sayıya ulaşan oyuncu çizgiye gidip rakip oyuncunun bilyesine atış yapar, vurursa o oyuncu oyundan çıkar. En sona kalan oyunu kazanmış olur. (Çocukluğumuzda bu yöntemi hiç kullanmadık.)

         Bilye  oyununda  birtakım  etik  kurallar  vardır. Kuyuya sokulan bilyeyi bir karıştan fazla uzaktan atmak, bilyeyi atarken eli ileri sürmek yanlış davranışlar olarak kabul edilir.

 

           Not:

        1. Kuyu bilye ve diğer bilye oyunu türleri; yörelere, hatta birbirine yakın köylere göre birtakım farklılıklar gösterir. Bu nedenle yukarıda anlatılandan farklı açıklamalara rastlanması doğaldır.

         2.  Burada    oyunu    anlatırken    sayı  kavramını  öne   çıkardık.   Ama   işin   gerçeği çocukluğumuzda bilyeyi bir tür kumar gibi algılayarak oynardık. Amacımız rakiplerimizin bilyelerini vurarak onlardan vurduğumuz oranda bilye kazanmaktı. Buna “ütmek” derdik ve bize garip bir zevk verirdi bu.

          İnternette    kuyu    bilye    oyunu    için   iyi    bir   video    bulamadım.    Ancak   burada anlatmadığım en çok oynanan üçgen bilye oyunu için aşağıdaki videoyu size sunuyorum. Açıklamalar ve görüntü oldukça yeterli.

 

        4. BEŞ TAŞ OYUNU

       En  az  iki  kişiyle  ve  genellikle  kız  çocuklarca  oynanan bu oyunda oyuna önce kimin başlayacağı genelde sayışmaca ile belirlenir. Oyun için beş yuvarlak taş kullanılır. Oyun azdan çoğa ve zora doğru belirli aşamalarla sürdürülür.

        1. Birler:  Taşlar     yere    fazla     dağılmayacak     biçimde    bırakılır.     Ebe    yerdeki  taşlardan uygun olanını seçer. Seçtiği taşı havaya atar. Her attığında yerden bir taş alıp havaya attığı taşı yakalar. Yerdeki taş bitinceye kadar işlem devam eder. Eğer havaya attığı taşı kapamaz ya da yerden almak istediği taştan başka taşa dokunursa oynama hakkını arkadaşı kazanır.

        2. İkiler: Taşlar  yere  bırakılır.  Uygun olan biri alınıp havaya atılır. Yerdeki taşlar ikişerli olarak alınmaya çalışılır ve yine atılan taş tutulur.

       3. Üçler: Taşlar  yere  atılır.  Uygun  biri  ele  alınıp  havaya  atılır.  Diğer  üçü alınmaya çalışılır ve atılan taş tutulur.

        4. Dörtler:  Taşlar  yere  atılır.   Uygun   olan   biri  havaya  atılır.   Yerde  kalan  dört taş bir seferde alınmaya çalışılır ve atılan taş tutulur.

        5. Köprü:  Taşlar    yere    atılır.    Başparmak    ve  şahadet  parmağının  arası açılarak bir kale görüntüsü verilmeye çalışılır. Oyuncu yerden uygun bir taşı eline alır. Rakip oyuncu en son parmağın arasından geçecek taşı seçer. Bu taş, diğer taşların parmaklar arasından geçirilmesine engel olacak taştır. Oyuncu eline aldığı taşı havaya atar. Bu sırada yerdeki taşı kaleden geçirmeye çalışır. Bunun için iki hakkı vardır. Birinci seferde taşı düzeltir. İkinci seferde taşı parmakları arasından geçirir. Eğer bu esnada taşı başka bir taşa çarptırır ya da havaya attığı taşı kapamazsa hakkını rakip oyuncuya verir.

        6. Bitiş:  Tüm   bunlardan   sonra   oyunun   son   bölümüne  geçilir.   Taşların  tamamı avuç içinde hafifçe yukarı doğru atılır ve avucun tersiyle tutulmaya çalışılır. Avcunun tersinde en çok taş tutan oyuncu oyunu kazanır.

        Beştaş  oyununun  farklı  oynama  biçimleri  de   vardır.   Biz  burada  en  yaygın  olanı üzerinde durduk. Şimdi de konuyla ilgili birkaç video sunalım:

 

      İSTOP

     Bir   top  oyunudur.  7-8 ve  daha  fazla  kişiyle  oynanabilir.  Oyuncular  bir  çember oluşturacak biçimde dizilirler. Oyuncular arasından biri genellikle sayışmaca yoluyla ebe seçilir. Ebe, topu havaya fırlatır ve bu sırada oyunculardan birinin adını söyler. Adı söylenen oyuncu, topu yere düşmeden yakalamaya çalışırken tutma olasılığını düşünen diğer oyuncular toptan uzaklaşmaya çalışırlar. Oyuncu topu yere düşmeden yakalamayı başarırsa İstop! diye bağırır. O anda bütün oyuncular oldukları yerde durmak zorundadır. Adı söylenen oyuncu topu tuttuktan sonra oyuncular yeniden çember oluştururlar. Bu kez topu yakalayan oyuncu onu havaya fırlatır ve yine oyunculardan birinin adını söyler. Adı söylenen oyuncu topu yere düşmeden yakalamayı başaramazsa topu yakaladığı noktada İstop! diye bağırır ve toptan uzaklaşan bütün oyuncular oldukları yerde dururlar. Ebe gözüne kestirdiği bir oyuncuyu topla vurmaya çalışır. Oyuncu vurulmamak için yerinde sıçrayabilir, eğilebilir; ama yerini değiştiremez. Bu oyuncu isterse topu tutmayı da deneyebilir. Oyuncu topu tutamaz ve vurulursa oyundan çıkar. Topu tutmayı başarırsa bu kez ona topu atan oyuncu oyundan çıkar. Topu atan ıskalarsa da oyun dışı kalır.

 

         İlgili bir video:

 

        Not:

      1.  Canlı   istop    denilen    bir     istop    kuralı   vardır.    Bu    tür    istop    oynarken  oyundan çıkmak için can sayısı belirlenir ve o sayıya ulaşan oyuncu oyundan çıkar. Ancak bu istop uzun sürdüğünden pek oynanmaz.

   2. Renkli istop denilen bir istop türü daha vardır.  Kuralları biraz farklıdır. Çocukluğumuzda pek oynamadığımızdan burada ayrıntıya girmiyorum. Ancak ilgili bir video vermekle yetiniyorum.

 

       

        6. AYAĞIM NALLI OYUNU

       Oyun   iki   takım   arasında  oynanır.  Oyuna  katılan  oyuncular  futbol  oyuncuları  gibi iki öbeğe ayrılırlar. Her öbeğin bir kalesi vardır. Kalelerde iki direk bulunur. Direğin biri her takımın kendi oyuncularına ayrılmıştır. Diğeri  ise karşı öbekten alınan tutsaklar içindir. Oyun başlayınca her öbekten karşı tarafa birer tutsak verilir. Sonra da tutsaklar kurtarılmaya çalışılır. Önce karşı öbekten çıkan bir oyuncu, “Ayağım nallı.” der ve  tutsak olan arkadaşını kurtarmak için koşar. Karşı taraftan başka bir oyuncu da, “Ayağım nallı.” diyerek onu yakalamaya çalışır. Yakalarsa o kişi de tutsak olur. Rakip oyuncular arkadaşlarını tutsak vermemek için diğer bir oyuncuyu oyuna sokarlar. Kaleden en son ayrılan ebe sayılır. Oyun böyle sürer. Sonunda bir taraf tamamen tutsak olur. Diğer taraf oyunu kazanır ve kaleleri değişirler. Yeniden oyuna başlayıp ikinci yarıyı oynarlar.

        

        7. BİRBİRBİR OYUNU

        Birdirbir,    çocuklar    ve     gençler     arasında     oynanan     bir   oyundur.    7-8  kişiyle  oynanır. Oyuncular arasından biri ebe seçilir. Bu seçim genellikle sayışmaca yoluyla yapılır. Ebenin duracağı yer belirlenir. Diğerleri ebeden 20-25 adım ötede 3-4 adım aralıklarla dizilirler. Ebe eğilip belini kamburlaştırır. Sırası gelen ebenin üstünden atlarken kendi numarasını söyler. Bu numara söyleme belli bir tekerlemeye göre söylenir. Örneğin birinci oyuncu ebenin üstünden atlarken “birdirbir” der ve ebeden 3-4 adım ötede o da eğilip belini kamburlaştırır. Sırası gelen kişi, hem ebenin hem de kendinden önce atlayan kişinin sırtından atlar. Ebenin sırtından atlarken sırasını belirtip tekerlemenin kendisiyle ilgili bölümünü söyler ve en son atladığı kişiden sonra o da eğilir.

        İkincisi,    “İkidir   iki,    olur   tilki.”;    üçüncüsü,    “Üçtür   üç,   yapması    güç.”;    dördüncüsü, “Dörttür dört, kuş gibi öt.”; beşincisi, “Beştir beş, aldım bir eş”; altıncısı, “Altıdır altı, yaptım kahvaltı.”; yedincisi, “yedidir yedi, yemeğimi yedi.”; sekizincisi, “Sekimiz seksek, yere düşen eşşek.”; dokuzuncusu, “Dokuzum durak, nerde oturak?” der. (Söylenen tekerleme yöreden yöreye ya da oynayan kişilere göre farklılıklar gösterir.) Bu durum birisinin atlayamamasına kadar sürer. Atlayamayıp düşen ebe seçilir. Ebe, ebelikten kurtulmaya çalışır. Bunun için arkadaşları atlarken çok eğilerek ya daha yükselerek birinin düşmesi için çabalar. Atlayamayan ya da düşen ebe olur. Bazen oyunu daha da zorlaştırmak için ebenin üstüne mendil konur. Bu durumda, atlarken mendili düşüren ebe olur.

        Birdirbirin  bir  başka  türünde,   oyuna  katılanlar  ebenin  üstünden  atladıktan  sonra hemen onun yanında eğilirler. Yani arada bir boşluk bırakmazlar. Bu durumda arkadan gelen kişi tümünün üzerinden atlamak durumundadır. Böyle oynanan oyunda oyuncu sayısının az olması gerekir. Çünkü sayı arttıkça atlamak zorlaşıp olanaksız duruma gelir. Bir de yaralanma tehlikesi söz konusudur.

        Birdirbirin   bir   türünde   de   oyuna   katılanlar  yalnızca  ebenin   üstünden  atlarlar. Atlamayı başaramayanlar ya da atlarken dengesini yitirip düşenler yanar ve ebe olurlar.

 

        Oyunla ilgili iki video:

 

         8. ÇELİK ÇOMAK OYUNU

      “Çelik  çomak”  oyununda  iki  gereç  vardır:  Biri,   “çelik”  denilen  15-20 cm uzunluğunda, 2-3 cm kalınlığında bir ağaç parçası; diğeri de 1 metre uzunluğunda bir değnektir. Çeliğin iki ucu bıçakla sivriltilir. Çomakla yerde bulunan çeliğin uç kısmına vurularak onun havada uçması sağlanır. Oyunda amaç, ucuna vurularak yerden kaldırılan bu çeliğin havadayken çomakla vurulup elden geldiğince uzağa fırlatılmasıdır.

        Oyun, genellikle iki kişiyle oynanır. En az iki kişilik takımla da oynanabilir. Oyuna kimin ya da hangi takımın önce başlayacağını belirlemek için düz bir alanın ortasına bir daire çizilir. Rakip iki kişi belli bir uzaklığa geçer ve ellerindeki çeliği bu dairenin içine atarlar. Çeliği merkeze en yakın düşüren oyuna başlar. Bir başka yöntem de daire içindeki çeliğe çomakla vurarak saydırmaktır. Bu durumda en fazla vuran oyuna başlama hakkı kazanır.

        Oyun  şöyle  oynanır:  Yerde  küçük bir çukur açılır. Çelik bir ucu dışarı gelecek biçimde bu çukura konur. Amaç, ilk harekette çeliğin havalanmasını kolaylaştırmaktır. Sonra 15-20 metre uzaklığa bir çizgi çekilir. Oyuna başlayan kişi, becerisini kullanarak çeliği havalandırır ve ona çomakla vurarak işaretli çizgiyi geçirmeye çalışır. Çizgiyi geçiremez ya da ıskalarsa oyun başlamaz. (Oynayan kişiler aralarında anlaşmışlarsa çizgiyi geçiremeyenlere ikinci bir hak daha verilir.) Sıra diğerine geçer. Çizgiyi geçirirse çeliğin düştüğü yere gider, elindeki çomakla çeliği yeniden havalandırır ve dağa uzağa atmaya çalışır. Başaramazsa sıra diğerine geçer. Oyun böylece sürer. Oynayanların kaç hak kullanacağı oyun başında belirlenir. Herkes hakkını kullanınca oyun biter. En çok sayı kazanan kişi ya da taraf oyunu kazanır.

        Çelik çomak oyununun başka biçimde oynandığı durumlar da vardır. Örneğin, bir taraf çeliği çomakla  ileri  atar, karşı taraf da elindeki sopayla çeliği havada vurur. Çelik atıldığı çukurdan daha geriye düşerse sayı alır.

        Oyunun bir başka biçimi de şöyledir: Oyuncu çukura yerleştirilen çeliği elindeki çomakla B tarafı oyuncularına doğru hızla atar ve çomağı dairenin içine bırakır. Eğer B taraf oyuncuları atılan çeliği havada yakalarsa hem sayı kazanır hem de çeliği kaptıran A takımı oyuncusu oyundan çıkmış olur. B takımı çeliği yakalayamazsa çeliği düştüğü yerden alıp yerdeki çomağa doğru atarlar. Çomağı vurabilirlerse A takımının oyuncusu yine oyundan çıkar. Vuramazlarsa A takımı çelikle çomağın arasındaki uzaklığa bakarak B takımının bu uzaklığı belli bir adımda almasını ister. Örneğin, “Üç adımda al, beş adımda al.” gibi. B takımında adımını büyük atabilen ve kendine güvenen bir oyuncu bulunmazsa ya da bu adım sayısında çomaktan çeliğe ulaşamazsa A takımı adım sayısı kadar sayı alır. Eğer bu adımda yetişebilirlerse sayıyı B takımı alır. Oyunun başında kararlaştırılan sayıya ilk ulaşan takım oyunu kazanır. Bir sonraki oyuna kazanan taraf başlar. Hangi tarafın oyuncularının tamamı oyundan çıkarsa bu kez diğer taraf oyuna başlar. Bir takım, kararlaştırılan sayıya hiç puan yitirmeden ulaşırsa oyundan çıkmış bir arkadaşlarını yeniden oyuna sokma hakkı elde eder.

 

         Oyunla ilgili bir video:

 

      

         9. ÇEMBER ÇEVİRME OYUNU

        Oyun,  demir  çubukla  yapılmış  bir  çemberle  oynanır. Uzun ve kalın bir telin ucu halka biçiminde kıvrılıp bu çembere geçirilir. Uzun telin diğer ucu tutularak çember istenilen yöne sürülür. Çemberi yere düşürmeden sürmek sanıldığı kadar kolay değildir. Çember yarışı için belli bir uzaklık belirlenir. Çemberiyle hedefe en önce varan, oyunu kazanır. Yarış sırasında çemberin yere düşmemesi gerekir. Çemberi yere düşüren oyunu kaybeder.  Oyunda belli bir kişi sayısı yoktur.Oyun birtakım şenliklerde yetişkinler tarafından da oynanmaktadır.

       

       10. DALYA OYUNU

       3-4 kişiden oluşan İki öbek arasında oynanır. Bir çizgi çekilir. Çizgiden altı-yedi adım uzağa 7-8 ufak kiremit parçası üst üste gelecek biçimde dizilir. Sonra oyuna hangi tarafın başlayacağı belirlenir. Bunun için genellikle sayışmaca yapılır. Oyuna başlayacak öbekten biri çizgiye gelir. Rakip takımdan biri de dizili kiremit parçalarının başında durur. Çizgideki oyuncu elindeki küçük lastik topu atarak dizili kiremitleri düşürmeye çalışır. Ama elden geldiğince az sayıda kiremit düşürmelidir. Çünkü kiremit taşları yıkıldığında mücadele başlamış demektir. Atışı yapan taraf oyuncuları yıkılan kiremit parçalarını yeniden üst üste dizmek için çabalarlar. Bu ara atılan topu yakalayan rakip takım oyuncuları da kiremitleri dizmeye çalışan kişilere ellerindeki topu atarak onları vurmaya çalışırlar. Vurulan oyuncu oyun dışı kalır. Bu ara ebe olan takımın oyuncuları topu birbirlerine pas olarak verebilirler. Kiremit parçalarını dizmeye çalışanlarsa hem eylemlerini sürdürmek hem de toptan sakınmak için çaba gösterirler. Bir yandan da kendilerine atılan topu tutmaya çalışırlar. Çünkü topu tutmayı başaran kişi oyun dışı sayılmaz. Topu daha uzağa atarak takımına zaman kazandırır. Kiremit dizmekle uğraşan takımın oyuncuları ellerinden geldiğince kiremitlerin yanında beklerler ki dizmeye katkıda bulunabilsinler. Kiremit dizmeye çalışanlar bunu başarırlar ve hâlâ vurulmayan oyuncu ya da oyuncuları kalırsa oyunu kazanmış olurlar. Ancak kiremitleri dizmeyi başaramadan tüm oyuncuları vurulursa oyunu kaybederler. Top bu kez karşı tarafa geçer ve bu kez atışı onlar yaparlar. Oyun da böylece sürer. Oyunun kaç el oynanacağı iki tarafça oyun başlamadan kararlaştırılır.

       

        11. GÜVERCİN TAKLASI OYUNU

        Dörder    kişilik    iki    takımla    oynanır.     Önce    ebe    olan    takım    belirlenir.   Bu  belirleme sayışmaca ya da kura yoluyla yapılır. Sonra takımdan iki kişi birbirlerine arkaları dönük biçimde hafifçe eğilerek ayakta dururlar. Diğer iki kişi de biri ön biri arka tarafta olmak üzere kafalarını bunların ayakları arasına sokar ve sağlam durmak için de elleriyle onların ayaklarını tutarlar. Diğer takım oyuncuları da ayakta durup bellerini aralayan oyuncuların arasından takla atarlar. Onlara atlama ortamı hazırlayan diğer takım oyuncuları atlayanları engelleyici bir davranışta bulunamazlar. Yoksa atlayış yinelenir. Oyunculardan biri takla atmayı başaramazsa onun takımı diğerinin yerine geçer. Oyun böyle sürer.

       

        Oyunla ilgili iki video:

        12. LIT OYUNU

        “Lıt”   yuvarlak   taş   demektir.   Oyun   dört,   altı   ya   da   sekiz  kişiyle  oynanır.  Her  oyuncunun beş lıtı ve bir de elinde “şaka” denilen yassı bir taş olur. Bu taş lıtları vurmak için kullanılır. Oyun için büyükçe bir daire, dairenin ortasına da bir çizgi çizilir. Her oyuncu lıtlarını dairenin ortasındaki çizgiye koyar. Daireden belli uzaklıktaki bir yere de bir atış çizgisi çizilir. Oyuncular ellerindeki “şaka”larla lıtları dairenin dışına çıkarmaya çalışırlar. Oynama sırası sayışmacayla belirlenir. Kim kendi lıtından fazlasını daire dışına çıkarırsa oyunu kazanmış olur.

       

        13. SEKSEK OYUNU

        Seksek,   yere   tebeşir   ile   birbirini   izleyen   kareler  ya  da  daireler  çizilmesi  ve numaralandırılmasıyla oynanan bir tür sokak oyunudur. Daha çok kız çocuklar arasında oynanır. İki ya da daha çok kişi tarafından oynanabilir. Pek çok çeşidi vardır.

        Oyunu  oynamak  için  yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi genellikle 7, 8 ya da 10 kareli çizgiler çizilir. (Daha farklı çizgiler de çizilebilir.) Bu çizgilerden en az ikisi yan yanadır. Oyuncular çizgili alanların içine sırayla ellerindeki kiremiti ya da yassı bir taşı atarlar.  Atılan cisim çizili alanların dışına düşer ya da çizgide kalırsa atma sırası öbür oyuncuya geçer. Atış başarılı olursa oyuncu tek ayağı üzerinde sekerken taşı taşı da iterek bütün boşluklardan geçirmeye çalışır. Eğer diğer ayağı yere değer ya da boşlukların arasındaki çizgilere basarsa yanar ve sırasını yitirir. Oyun iki tur oynanır. İlk turda baştan (1’den) sona, ikinci turda da sondan başa doğru gidilir.

        Başka  bir seksek türünde ise kiremit ya da taş atıldıktan sonra karelere isabet ederse, oyuncu taşın bulunduğu karenin üstünden atlayarak oyuna başlar, dönüşte çizgilere değmeden de taşı geri alır. 4, 5 ve 7, 8. kareler yan yana oldukları için bu karelerden birine taş gelince, yandaki kareye çift ayakla basılır. Topun olmadığı yan yana karelere gelindiğinde her ayak bir kareye gelecek biçimde iki ayak da basılı olur. Denge gerektiren bir oyundur. Bu oyunda oyuncular dikkatli olmalıdır.

       

        Oyunla ilgili bir video:

 

       

        14. TIP OYUNU

       Bir  öbek  arasında  oynanır.  Öbekteki  kişilerden  biri,  “Tıp!”  der. Herkes olduğu yerde çivilenmiş gibi durur ve ses çıkarmaz. Kim hareket eder ya da konuşursa bütün oyuncular ona saldırır ve  elleriyle vurmaya başlarlar. Oyun böyle sürer. 

       

        B. KÖY SEYİRLİK OYUNLARI

     Köy seyirlik oyunları yıllarda beri süregelen halk tiyatrosu geleneğiningünümüze uzantısıdır. İslamiyet öncesi Türk kültüründen beri vardır. Zamanla İslamiyetin ve başka kültürlerin etkisiyle değişimlere uğrayarak günümüze kadar gelmiştir.

        İçinde  bulunulan  yörenin   kültür     düzeyine   ve    geleneklerine   göre   birtakım  farklılıklar gösteren köy seyirlik oyunlarında taklit ön plandadır. Bu oyunlar belli bir metne bağlı değildir. Başka bir deyişle doğaçtan oluşturulmuştur. Belli bir olaydan hareket edilerek insan, hayvan vb. taklit edilir. Oyunlarda müzik, dans, şiir ve soytarılığın iç içe olduğu görülür. Amaç izleyenleri eğlendirmektir. Bu nedenle söz konusu oyunlar genellikle düğünlerde oynanır. Oyunda ilginç giysiler de kullanılır. Kısacası köy seyirlik oyunları bir tür halk tiyatrosudur.

        Yozgat ve yöresi köy seyirlik oyunları açısından zengin bir özelliğe sahiptir. Burada çok çeşitli olan bu oyunlardan en yaygın olanları verilecek, bazıları da videolarla desteklenecektir.

       

        1. ARABOĞLU OYUNU

       Oyun,  düğünün  akşamında  oynanır.   Bu  oyunda  kız  giysisi  giymiş  iki erkek; kürklü, sarıklı, sakallı yüzü siyaha boyanmış, sırtı ve karnı şişirilmiş kız babası araboğlu;   bostan korkuluğu gibi, beyaz giysi giymiş bir ölü, iki de elleri palaska olan zaptiye olur. Davul-zurna eşliğinde oynanarak gençlerin naraları arasında kız evine gidilir. Oradan bahşiş alınarak oğlan evine dönülür.

       

        2. CEMALCIK (CEMAL)OYUNU

        “Koyun Yüzü, Saya Gezme, Bereket Oyunu” olarak da  bilinir. Genellikle koyunların kuzuladığı “döl alma” mevsimi denilen şubat-mart aylarından başlayarak toprağın canlandığı bereketin, bolluğun çoğaldığı bu dönemlerde davul ve zurna eşliğinde erkeklerin oynadığı bir sıra gezme oyunudur.

      Oyunda  kız  giysisi    giyinmiş   erkek   oyuncular,   söyleyici  (okuyucu),   kahya,   yöreye göre dede, âşık gibi kişiler vardır. İki kişinin sırtlarına merdiven konularak ön tarafa bir kazma ile deve başı yapılır ve zil takılır. Kilim, cecim gibi malzemelerle üstü kapatılarak ortaya bir semer konulur ve deve yapılır. Davul ve zurna ile söyleyici, oyuna katılan oyuncularıyla birlikte bütün köyü gezer ve her evin kapısında,

        Hey hayadan hey hayadan,

        Yılan çıkmış kayadan.

        Yoksulluktan gelmedik,

        Âdet kaldı sayadan (atadan).

der ve oyunlar oynanır. Gülünür, şakalaşılır. Hediyeler toplanır ve bunlar köyün en yoksuluna verilir ya da yemek yapılarak hep birlikte yenilir.

       

        3. ÇOBAN OYUNU

        Oynayanlardan   biri   çoban,   biri  kurt,    diğerleri   de  koyun  olur.   Kurt  sürüye  dalıp koyunların birini kapar. Çoban bunun farkına varır, ama elinden bir şey gelmez. Ortada bir koyun postu ya da ceket kalır. Çoban postu alıp sürü Sahibinin yanına gelir. Postu ve onun sahibini sürü sahibine teslim eder. Sürü sahibi,  “Bu koyun benim değil, benim koyunumun sağ kulağının şurasında bir en vardı.” der ve kendisine teslim edilen oyuncunun kulağını kıvratır. “Benim koynumun döşünde kırmızı boyası vardı.” der, salçayı gömleğine çalar. Koyunun bir türlü kendisine ait olduğunu kabul etmez. Oyun böyle sürer.

       

        4. DAMAT TIRAŞI

      Ortaya bir sandalye konur ve damat  sandalyeye oturtulur. Oynayanlardan biri; bir elinde boya fırçası (süpürge) balta (nacak, orak); diğer elinde de bir su kovası ile gelir. Damadın yüzünü sabunlu boya fırçasıyla ya da süpürgeyle fırçalar. Sonra balta ya da diğer aletlerden biriyle damadı tıraş etmeye başlar. Bazen de su yerine tükürükle tıraş ederler. Oyunda damadın başına bir kova su döküldüğü de olur. Orada bulunanlar, tıraş süresince damadın çevresinde halay çekerek, mâni söyleyerek eğlenirler.

         

        Oyunla ilgili bir video:

 

       

         5. DEMİR KAZIK OYUNU

       Oyuna  katılanlar ikişerli takım oluştururlar.  Boş bir arazinin ortasına demir kazık çakılır. Kazık çakma olanağı bulunamazsa ya da ağırca bir taş, büyük bir yonu ya da kefek konur. Eşit boyda iki sicim, demire (taş, yonu ya da kefeğe) bağlanır.  Sicimlerin diğer ucunu gençlerden iki eş tutar, diğer eşler palaskalarıyla sicim tutan gençlere vurmaya çalışırlar. Sicim tutan eşler sicimi bırakmadan palaskalı gençlere ayaklarıyla vururlarsa, vurulan eşler sicim tutanların tarafına geçer. Oyun, davul-zurna eşliğinde ve seyircilerin alkış tutmalarıyla sürüp gider.

       

         6. DEVE OYUNU

       Düğünde  damat  evinden  kız  evine  sini yürütülürken damat taraftarlarınca bir deve maketi yapılır ve çeşitli gereçlerle süslenerek üzerine bir beşik yerleştirilir. Beşiğe yavru köpek konur. Deve maketinin içine biri ön, biri arka tarafta olmak üzere iki kişi girer. Önde damat evince hazırlanan sini, arkada köyün erkekleri, onun arkasında davul-zurna eşliğinde deve ve savranı (deveci), kız giysisi giymiş iki erkek, en arkada da hanımlar, oynayarak kız evine gelirler. Deveci, deveyi havlunun ortasına ıhtırır. Kız babasından bahşişini alınca devesini kaldırır. Sini kız evine bırakılarak oğlan evine dönülür.

       Deve oyununun yukarıda anlatılanı dışında farklı biçimleri de vardır. Bu farklılık köyden köye değişmektedir.
       

        Oyunla ilgili iki video:

 

        7. ET SATMA OYUNU

       Bir  et  satan  kişi  çıkar  ortaya.   Kendine  bir  yazıcı,  sözde  gizliden  üç  tane  de kırbaçları koyunlarında saklı yardımcı alır. Bu yardımcıların adları; Arap, Çerkez ve Hıdır’dır. Erkeklerden bir kısmına yalancıktan et satılır. Bir yandan da herkesin aldığı et, borç olarak yazılır. Sıra alacak toplamaya gelir. Bu hemen de olabilir, kısa bir oturuştan sonra da. Önemli olan, alacak toplanırken borçlulardan bir kısmının borçlarını ödeyemez olmalarıdır. İşte o sırada et satıcı, yardımcılarına sırasıyla ve gerektikçe kırbaçlarını birer birer çıkarttırır ve aşağıdaki tekerlemeyi söyler:

        Arap

        Vermeyenin hali harap

        Çerkez

        Ne halt eder de vermez

        Hıdır

        Vermeyenin hâli budur.

        Her gelene, ne kadar borç için çağrıldıysa o kadar kırbaç vurulur. Böylece oyun biter.

       

        8. KIZ KAÇIRMA OYUNU

       Uzun   kış   günlerinde,   akşamları   ailenin   erkekleri   köy  odalarında,  hanımlar  da çocukları ile bir evde toplanıp kavurga yerler. Bu arada masallar, öyküler anlatırlar. Tam bu sırada, mahallenin gençleri başka bir evde toplanarak bir arkadaşlarına kız giysisi giydirirler. Başına da yüzünü örtecek kadar yazma (yapık) geçirip diğer eve gelirler. Arkadaşları dışarıda kalır. Evin bekâr oğlu, sözde kız kaçırmıştır. O kızı (kız kılığına giren erkeği) elinden tutarak içeri girer. Anlatılan masallar, öyküler yarıda kesilir. Delikanlı, annesinin yanına vararak ona kız kaçırdığını söyler ve elini öper. Kız da şaşkın bakışlar arasında oğlan annesinin elini öper. Herkesin ağzı açık kalır. Anne şaşırmış durumda ne diyeceğini bilemez. Dışarıda kalan gençlerin içeriye girmesiyle şaşkınlık eğlenceye dönüşür. Anne, gençlere birlikte yemeleri için hindi ya da kaz verir. Bekâr gençler evlenmek istediklerini bu yolla anlatmış olurlar.

       

        9. KOCALARIN YÜZÜNÜ AĞARTMA OYUNU
       Erkeklerden birkaçı kız, biri de ana kılığına girer. Düğün evinden özel kadın giysileri getirtilir. Hazırlık odasında kendilerine çekidüzen verip düğün odasına girerler. Kızlar, odadaki erkeklerden birer koca seçip yanlarına oturur; kollarını da onların boynuna sararlar. Bir elleriyle de kirmen çevirirler. Avuçlarının içinde un vardır. Oyunu yöneten ana, “Kızlarım, evinize bir konuk gelince, kocalarınızın yüzünü ağartın.” der demez, avuçlarındaki unu kocalarının yüzüne sürerler.

       

        10. KÖRÜK OYUNU

       Dört kişiyle oynanır. Körük olan kişi yatar ve sürekli üfler. Çırak, körüğü çeker; usta da kalaylar. Oyunda kullanılacak gereçler, biraz kül ve bir tenceredir.

       Oyun  hazırlanır.  Çırak,  körük  olan  kişiyi  körük  gibi  yaparak  ileri  geri  hareket  ettirir. Dışardan gelen çırak seslenir:

        -Usta, eben ölmüş.

        -Boş ver.

        -Annen ölmüş.

        -Boş ver.

        -Usta, baban ölmüş.

        -Boş ver, onu köylü kaldırır.

        -Ustam, karın ölmüş.

        Usta,

        – Amanın, körüğün ağzını kapat, tez cenazeye gidelim, dediği anda körüğü çeken çırak; oturan kişinin ağzına, gözüne kül, çamur, yağ ne varsa çalar. Oyun böylece biter.

 

        11. ÖĞRENCİ OKUTMA OYUNU

        Birisi   hoca   olur.   Tespihi,   asası,   içine   su   dolu  tas   oturtulmuş   sarığıyla,  erkekler  arasından şakaya uygun birkaç kişiyi öğrenci olarak seçer ve onlara diz çöktürür. Sonra öğrencileri sırasıyla okutmaya başlar. Bunun için aşağıdaki sözleri söyler:

        Elifcimlisin bori,

        Başındadır zoru,

        Elinde asa,

        Dikkat et tasa.

        Hocadan  sonra  öğrenciler  de  birer  birer yineler. Bunun üzerine hoca, iyi bulduklarına sırasıyla tesbihini, asasını  armağan eder. En iyi bulduğu öğrenciye de başındaki sarığı armağan eder ve ters çevirerek öğrencinin başına geçirir. Öğrenci de bir güzel ıslanır.

        

        12. SİNSİN OYUNU

       Köy  düğünlerinde, gece düğün  evinin  önünde  ya  da bahçesinde büyük bir ateş yakılır. Genç ekeklerden bir oyuncu hızla ortaya çıkar, davulun ritmine göre dört yana dönerek oynar. Bu arada, seyircilerin içinden birdenbire çıkabilecek başka bir oyuncudan korunması gerekir. Çünkü yeni çıkan oyuncu eskisine yumrukla ya da  düğüm yapılmış bir mendil, bir ip parçasıyla vurabilir. Yeni oyuncu geldikten sonra ilk oyuncu (yumruk yesin yemesin) meydandan ayrılarak halk arasına karışır, öcünü alabilmek için fırsat kollar. Sonra ikinci oyuncuyu öteki oyuncular izler. Oyun böyle sürer. Büyük meydan ateşi sönmeğe başladığı zaman bütün oyuncular el ele verir ya da  serçe parmaklarıyla tutuşur; davulcu ve zurnacıyı da aralarına alarak toplu bir oyun oynarlar.

       

         13. TARLA SINIRI OYUNU

        Gençler  bir   arkadaşlarının   ellerini   arkadan   olmak   üzere   ayaklarına   da  bağlarlar. Temsili olarak iki tarlanın sınırına oturturlar. Kendileri de onun sağına soluna dizilirler. Sağındaki arkadaşı, “Bizim tarlanın sınırına geçmiş” diyerek onu eli ya da ayağıyla taş yuvarlar gibi yuvarlar. Bu kez de solundaki arkadaşı, bizim sınırı geçmiş diye başlar onu tepiklemeye ve diğer tarafa doğru yuvarlamaya. Hayli eziyet edildikten sonra ebe değiştirilir. Sınırı belirlemek için muhtar (oyuna katılanlardan biri) çağrılır. Muhtar üzerine çıktığı bir taşı çiğner, sonra da ayaklarıyla tutup sınıra koyar.

       

         14. SAYIL ÇIKARMA (KÖSE GEZDİRME) OYUNU

        Şubat ayının birinci ya da ikinci haftasında köyün gençleri toplanır. İçlerinden birisi köse olur. Ona koyun yününden pala bıyık ve sakal yapılır. Başına şapka takılır, sırtına aba geçirilir, beline de birkaç çıngırdak ya da deve çanı bağlanır.

        Gençlerden  biri   gelin  seçilir.   Entari  giyer,  başına  atkı  takar.   Gencin  birinin  omzuna heybe konur. Gençlerden biri de tilki görevini üslenir.

        Oyunda  özel  görev  alanlar,  diğerleriyle  birlikte  hava  karardıktan  sonra  köyün bütün evlerini, özellikle sürü sahiplerinin evlerini gezerler. Gezdikleri evde gençlerin söyledikleri türkü eşliğinde köse ile gelin oyununu oynarlar. Oyun sonunda köse evin ağasının kucağına yatarak ölme numarası yapar.

         Gelin, kösenin başına oturur ve aşağıdaki ağıdı söyler:

         Gökte yıldız sayılır mı?

         Çiğ yumurta soyulur mu?

         Kösem ölmüş, duyulur mu?

         Uy ha ha!

 

         Kösem kendi ok gibi,

         Yuvarlandı bir top gibi,

         Ayak ucuna geçtim,

         Baş ucuna kaçtım.

         Uy ha ha!

 

         Kösem kösem kan yedi,

         Sakalı var on yedi,

         Kösem kösem kalk gidelim.

         Uy ha ha!

 

         Kösemin adı Omar,

         Sağını açar, solunu yumar,

         Ağalarından para umar.

         Uy ha ha!

        Ağıttan sonra evin ağası kösenin bahşişini verir. Evin hanımı da yağ, bulgur verir. Bu arada tilki evden kap kaçak, kaşık çalar. Evler arasında köy gençlerinden bazıları gelini kaçırıp saklar. Köseyle delikanlı arasında kavga başlar. Kavga sonunda delikanlı, gelini köseye teslim eder. Böylece köyün bütün evleri gezilir.

       

         15. TURA OYUNU

         Oyunun iki biçimde  oynanır:
       İpli tura: Daha   çok   düğünlerde   oynanan   bu  tura   oyunu  davul-zurnanın  avet  havası çalması ve halkın, oyun yeri olan düz bir harman yerinde toplanmasıyla başlar. Önce ortaya bir kazık çakılır. Bu kazığa sekiz on metre uzunluğunda bir ip bağlanır. Bir delikanlı “ebe” seçilir. İpin bir ucu kazıkta bağlıdır, bir ucu da ebenin elindedir. Ebe, ipi bırakmadan kazığın etrafında dönmeye baslar. Diğer oyuncular ebeye vurmaya çalışırlar. Bu vurma işi “tura” ile olur. Tura, kalın bir bezin kıvratılarak örülmesi ve örgünün sonunun bağlanmasıyla oluşan bir gereçtir. Oyuncular bu bez parçasıyla ebeye vurmaya çalışırlar. Turanın içine taş konup konmadığı ebe tarafından denetlenir. Ebe, kendine vuran oyuncuları ipi bırakmadan vurmaya çalışır. Eğer vurursa vurulan kişi ebe olur, ipi o tutar. Bu kez diğerleri buna vurmaya çalışırlar. Oyun böyle sürer.

       Saklamalı tura: En az on beş kişiyle oynanır. Oynayacak olanlar, davul-zurnanın oyun havasıyla bir harman yerinde toplanıp daire biçiminde otururlar. Aralarından birini ebe seçerler. Ebenin elinde “tura” vardır. Ebe, ezdirmeden dairenin içine dönük kişilerin arkasına turayı koymaya çalışır. Oturanlar arkalarına bakmadan elleriyle turanın konup konmadığını yoklarlar. Arkasına tura konan oyuncu turayı alarak ebeyi kovalar. Yetişirse vurur, yetişemezse ebe dolanarak gelip kalkan oyuncunun yerine oturur. O zaman ebe sırası bu oyuncuya geçer. Yok eğer oyuncu turanın arkasında olduğunu fark etmezse ebe dolanıp gelir: “Kalk bakalım, sırtına bineceğim. Tura senin arkandaydı, ama farkında olmadın. Cezanı çek.” der ve oturan oyuncunun sırtına biner. Bir sefer dolaşır gelir ve sırtına bindiği oyuncunun yerine oturur. Ebe sırası cezalı oyuncuya geçer. Seyredenler bu oyunu heyecanla izlerler. Oyun böylece sürer.

       

        16. YASTIK GÜREŞİ OYUNU
        Yaşlı   bir   insanın   yaşamla   mücadelesinin  simgelendiği  yastık  güreşi  oyunu,  hem güldüren hem de düşündüren iletilerle dolu bir oyundur. Gereç olarak bir yastık, yere sermek için kilim kullanılır. Yastığı tutmak için de bir kişi görevlendirilir. Oyun, çeşitli güreş figürleriyle izleyiciye sunulur.

       

        17. YUMURTA ÜFLEME OYUNU

       Ortaya  bir  sehpa,  üstüne  de  bir  yumurta  konur. Bu  yumurtayı  kim  üfleyerek aşağı düşürürse ödül verilecektir. İki kişi, “Biz düşürürüz.” deyip ortaya çıkar. Bu kişilerin gözleri bağlanır. Bu kişiler ortadaki bir sehbada karşılıklı otururlar. Yumurtayı üflemek için hazırlanırlar. Bu sırada diğerleri sehpanın üstündeki yumurtayı alıp yerine bir tabak un koyarlar. Yumurta üfleyiciler tüm güçleriyle üflemeye başlarlar. Tabaktaki un bitinceye dek üflerler. Her ikisi de değirmenden çıkmış tazıya döner. Seyredenler de zevkten dört köşe olurlar.

     Yukarıda  anlatılanlar  dışında  cıyrık,  ciğer,  culuk  ya  da  kaz besleme, değirmencilik, dede (yaşlı koca),dünürcü,  kalaycı, ördek avı, sarımsak, tavuk, üzümcü  gibi daha pek çok  köy seyirlik oyunu vardır.

*********************************************************

         Bu arada iki oyundan daha söz etmek gerekir. Bunlar “kabakçı” ve “yüzük(fincan) oyunu”dur. Bu oyunlar, köy seyirlik oyunundan çok çocuk oyunlarına benzemektedir. Bu nedenle ayrı olarak ele alınmıştır. Bu oyunlar da şöyle oynanır:

       

        KABAK OYUNU

       Oyun  için  belli  oyuncu  sayısı  yoktur.  Ancak  oyuncu  sayısı  ne  kadar  artarsa  oyun zorlaşır ve daha eğlenceli olur. Oyun genellikle yetişkinlerce oynanır. Oyuna katılan herkese bir numara verilir. Aralarından biri ebe seçilir.

        Ebe oyunu başlatarak ilk soruyu sorar:

        ─ Olsun, olsun, olsun… Kim olsun ? Beş kabak olsun.

        Bunun üzerine sözü beş numaralı kabak alır:

        ─ Beş kabak olmaz?

        Ebe:

        ─ Ya kaç kabak olur?

        Beş numaralı kabak:

        ─ Sekiz ( ya da istediği bir sayı) kabak olur.

        Sözü bu kez de sekiz numaralı kabak alır:

        ─ Sekiz kabak olmaz.

        Beş numaralı kabak:

        ─ Ya kaç kabak olur?

       Oyun   böylece  sürer.  Oyunu  daha zorlaştırmak için soru ve yanıtlar hızlandırılır. Oyun sırasında şaşıran ya da sırası gelmesine karşın geciken oyun dışı kalır. Oyuncular başta aralarında anlaşarak şaşıran ya da gecikeni oyun dışarda bırakmak yerine eline kemerle vurarak cezalandırabilirler.

        Oyuna renk katmak için başa kabak biçiminde şapka giyildiği de olur.

       

        Oyunla ilgili bir video:

 

       

        YÜZÜK (FİNCAN) OYUNU

        Uzun  kış  gecelerinde,  düğünlerde  ve  özel  günlerde  köylerde insanlar bir araya gelip yüzük oynarlar. Bu oyuna “yüzük oyunu” ya da fincanla oynandığı için “fincan oyunu” denir. Oyun 9 fincanla oynanır.

En az beşer kişilik iki takım olur. Her takımın bir başı bulunur. Yüzük saklayacak takım yazı tura ile saptanır. Takımdan biri, diğer takım görmeyecek biçimde bir tepsi içinde 9 fincandan birisinin altına yüzüğü saklar. Tepsiyi ortaya getirir ve rakip takımdan bunu bulmasını ister. Bulacak taraf, “Yüzük şu fincanda.” diyerek fincanları duygu ve deneyimlerine dayanarak kaldırır.

        Saklayanın  bakışı,  duruşu,  jest  ve  mimikleri  yüzüğü  bulmada çok önemlidir. Yüzüğü saklayan kişi acemiyse bakışlarından yüzüğün hangi fincanın altında olduğu anlaşılır. Bu kez yüzüğü bulan taraf saklar. Oyun geç zamanlara kadar sürer.

        Yüzük  bulacak  taraf,  en  fazla  iki  fincanı  “Şunda.”  diyerek  kaldırabilir. Fazla kaldırma hakkı yoktur. Yok, diye kaldırdığı fincanda yüzük çıkarsa kaybetmiş, öbür taraf sayı kazanmış olur. 20 sayı alan takım son fincanı saklar. Oyunun en heyecanlı bölümü burasıdır. Karşı takım, “Yarıya.” der ve yüzüğü bulursa saklayan takımın sayısı yarıya düşer. “Cura” deyip yüzüğü bulamaz ve boş fincanı kaldırırlarsa, diğer takım 21 sayıyla oyunu kazanır. Yitiren taraf da hindi keserek, meyve alarak kazanan tarafa ziyafet verir ya da  ona çeşitli biçimlerde eziyet eder. Uzun ve eğlenceli fincan oyunu böylece biter.

         Bazı yüzük oyunlarının sabaha kadar sürdüğü de olur.

         Oyun sırasında birçok mâni ve türkü söylenir.

       

         Oyunla ilgili bir video:

 

Yorum bırakın