Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

About Muhsin Köktürk

1950 yılında Yozgat’ta doğdum. İlk ve ortaöğrenimimi Yozgat’ta tamamladım. 1970 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun oldum. Sırasıyla Kars-Susuz (Kâzım Karabekir İlköğretmen Okulu), Sivas-Yıldızeli (Pamukpınar İlköğretmen Okulu), Burdur-Bucak (Karapınar Köyü Ortaokulu) ve Ankara’da (Elmadağ Lisesi, Altındağ Çalışkanlar Ortaokulu, Keçiören Ayvalı Ortaokulu, Altındağ Atıfbey Ortaokulu) öğretmenlik, idarecilik yaptım. En son çalıştığım Atıfbey İlköğretim Okulundan 1995’te emekli oldum. Yozgat folkloru üzerine uzun yıllar araştırma ve incelemelerde bulundum. Bu çalışmalarımdan bazıları (Yozgat Manilerinde Yergi, Yozgat Atasözlerinden Bir Demet, Yozgat Bilmeceleri…) Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlandı. Millî Eğitim Bakanlığının “Öğretmen Yazarlar Dizisi”nde yayımlanan “Günaydın Çocuklar” adlı öğretmenlik şiirleri seçkisi, ilk kitap çalışmam oldu. Daha sonra Yıldırım Yayınlarında yazar ve düzeltmen olarak çalışmaya başladım. Bu arada başka yayınevleriyle de çalıştım. 13’ü ders kitabı, 11’i de yardımcı (kaynak) kitap olmak üzere 24 kitabım yayımlandı. Son kitabım, Sonçağ Yayıncılık tarafından yayımlanan ve düşünce yazılarımı içeren “Düşünsel Yansımalar”dır. Evli ve üç çocuk babasıyım. Edebiyat, müzik, fotoğraf, spor ve teknoloi özel ilgi alanlarımdandır.

Congolos

        Congolos, diğer adıyla Karacongolos, kışın en soğuk günlerinde evlere girdiğine inanılan düşsel bir yaratık, bir cadıdır. Yozgat yöresinde Congolos adıyla anılır. Evlere kışın ortasında, soğukların en fazla arttığı zamanlarda (10 ocak- 17 ocak) uğradığına inanıldığı için Yozgat’ta bu günlere Congolos Ayı denir. Mevsim tarifleri; “Congolos girdi.”,  “Congolos çıktı.” biçiminde yapılır.

        İnanışa göre Congolos; açıkta duran yiyecek küplerine tükürür, idrarını yapar, böylece hastalıklara neden olurmuş. (Bu yolla hastalığa yakalandığına inanılan insanlara marazlı denir.) Congolos, bazen de uyuyan insanı, yakınlarından birinin sesini taklit ederek çağırırmış. Uyanmazsa onu alıp götürür ve dışarıda soğuktan donmaya terk edermiş. Congolos’un pancar olan evlere gelmeyeceğine inanılırmış. Congolos’un evlere uğramaması için pancar pişirilip eşiklere gömülür ya da lohusalara, dünürlere, sevilen kimselere verilirmiş.

Koç Katımı, Saya Geçme ve Döl Dökümü

 

        KOÇ KATIMI

Koç katımı

 

       Koçların koyunlarla bir araya getirildiği gündür. Ağustos ayı sonu ile eylül ayı başında koçlar koyunlardan ayrılır, ekim ayı sonuna kadar iyice beslenir.  Koç katımı günü geldiğinde koçlar özel kök boyayla ya da kınayla boyanır. Boyunlarına ya da boynuzlarına elma ya da ayva takılarak süslenir. Koçlar ağıldan çıkarılırken sırtına küçük çocuk bindirilir, ardından sürüye katılır. Koç katımı günü tam bir bayram havası içinde geçirilir.

 

        SAYA GEZME

Saya Gezme

        Kuzunun anasının karnında tüylendiği, canlandığı gün olarak kabul edilen bu gün, koç katımından yüz gün sonraya denk gelir. Bu nedenle “koyun yüzü” ya da “davar yüzü” olarak da adlandırılır. Saya gezme günü köse oyunu oynanır. Çocuklar kapı kapı dolaşarak tekerlemeler eşliğinde yiyecek, bahşiş toplar ve eğlenirler.

 

        DÖL DÖKÜMÜ

        Koyunların kuzulamaya başladığı zamandır. Döl döküm zamanının öncesinden başlayarak kimi kaçınmalar, inanışsal pratikler uygulanır. Örneğin o gün evden tuz ve ateş verilmez. Kuzuların doğmaya başlamasıyla birlikte çobanlar ev ev dolaşarak sürü sahiplerinden hediyeler toplarlar.

 

         Prof. Dr. Sayın M.Öcal Oğuz‘un konuyla ilgili şöyle bir yazısı vardır:

 

        YOZGAT’TA KOÇ KATIMI, SAYA GEZMESİ VE DÖL DÖKÜMÜ

        Halk takvimi sipariş verilen veya özenilip taklit edilen bir takvim değildir. Halk takvimi yüzyıllar, bin yıllar içinde doğayı, havayı suyu, yeri göğü, ayı yıldızı gözleyerek oluşturulan tecrübelerin bir sonucudur. Göçebe Türkmen hayatının mührünü taşıyan Bozok Yaylalarında kasım “koç katımı”, şubat “saya gezme” ve mart “döl dökümü” ayı olarak bu takvim bilgisi ile ilişkilidir.

        Halk takvimi, yılı “kasım günleri” ve “Hızır günleri” olarak ikiye böler. Bu takvim esas itibariyle yılı yaz ve kış olarak iki mevsim olarak kabul eder. Kasım günleri miladi 8 kasımda başlar ve şubat 29 çekmezse 179 gün sürer. 6 mayısta Hızır günleri başlar ve 186 gün sürer. Halkın şubat ayında düştüğüne inandığı cemreler bu takvime dayalıdır. İnanca ve gözleme göre ilk cemre göğe 105 (miladi 20 şubat), ikince cemre suya 112 (miladi 27 şubat) ve üçüncü cemre ise 119 kasımda (miladi 5 mart) toprağa düşmektedir. Bu nedenle halk kasım 100 olunca (miladi 15 şubat), “Geldik yüze, çıktık düze.” atasözünü söyleyerek yaz geliyor diye sevinir. Kasımın 100’ü miladi takvimde şubatın 15’ine tesadüf eder. Aynı zamanda Alevilerde Hızır cemi, Romalılarda Saint Valentin günü olan bu günde yazın geleceğine dair ümit artmıştır ,ama gerçekte yazın gelmesi için “mart dokuzu”, “dokuzun dokuzu” ve “aprıl beşi” de geçilmelidir. Miladi 6 nisana tesadüf eden 150 kasım için söylenen, “Kasım 150, yaz belli.” atasözü, kışın sona ermekte olduğuna işaret eder. Nihayet halk yazın gelişi için son sözünü, “İstersen yazı, bekle Hıdrellezi.” diyerek söyler. Nitekim Hıdrellez, 6 mayısta gelir ve o gün 1 Hızır olarak yeni yılın ilk günü, yani yılbaşıdır. Bu nedenle Anadolu yeni yılı kutlamak için yılın ilk günü olarak kabul ettiği 1 Hızır’ı bekler, ama yeni yılın gelişini de büyük bir heyecanla ve adım adım gün gün takip eder.

        “Döl Dökümü”nden söz ederken kasımın 100. günü (miladi 15 şubat) yapılan “saya gezme” törenini unutmamak gerekir. Saya gezme töreninin neden yapıldığını anlamak içinse “koç katımı” şenliklerini bilmek gerekecektir. Koyunların gebelik dönemi 150 gündür. Halk takviminde yaz günlerinin bittiği ve kış günlerinin başladığı kasım günlerinin başlangıcında koç katımı şenlikleri yapılır. Yaz boyunca koyunlardan ayrı tutulan ve beslenip bakılan koçlar, çoban tarafından özel boyalarla ve kendine özgü desenlerle boyanır ve davullu zurnalı şenliklerle koyun sürüsüne katılırdı. Koç katımını takip eden 100. gün, halk takvimine göre kasım günlerinin olduğu kadar kuzuların ana rahmine düşüşünün de 100. günüdür. Saya kelimesinin Türkçesi “yüz” demektir. Bu nedenle “saya gezme” ile “koyun yüzü” terimleri “koç katımı”nın 100. gününe işaret eder. “Saya gezme” töreni, çobanın öncülüğünde ve gece yapılan bir törendir. Bu törende koyunların gebeliğinin 100. günü, “Geldik 100’e, çıktık düze.” atasözünün sevinciyle yapılırdı. Lambalar, çıralar, ışıklar, ziller, çanlar ve köse-gelin oyunları ile herkesi etrafına toplayan bu şölen, durağan kış günlerini süsleyen büyük bir dönüşüm eğlencesiydi.

        Kasım ayı 150 olunca halkın kullandığı “Kasım 150, yaz belli.” atasözü aynı zamanda “döl dökümü”nün başlangıcına işaret eder. Miladi takvime göre 6 nisana tesadüf eden bu gün, eskilerin ifadesiyle “baba hesabı” denilen ve miladi takvimden 13 gün çıkarılarak hesaplanan geleneksel takvime göre 23-24 marta tesadüf eder. Bu nedenle koyunların kuzulamaya başladığı kasımın 150’li günlerinde “döl döküm ayı” başlar. Çobanlar her gün heybeler dolusu kuzuyu sürü sahiplerine ulaştırırlardı. Çocuklar “çobanın heybesinde acaba bizim kuzumuz var mı” merakıyla sürünün gelişini akşamları heyecanla beklerlerdi.

        Yozgat’ın bugün dağlarından koyun, avlularından kuzu sesleri gelmiyor. Ne sürü kalmış ne çoban. Küçükbaş hayvan üretimi dibe vurmuş. Böylece “koç katımı”, saya gezme” ve “döl dökümü” hem bilgi hem de şölen ve tören olarak hayatımızdan çıkmış. Halk takvimini bilenler, ya ölüp gitmişler ya sosyal hayattan uzlet köşelerine çekilmişler. Gençlere halk takvimini ve ona bağlı tören ve şölenleri ne eskiler aktarabilmiş, ne okullar öğretmiş, ne de kitle iletişim araçları fark etmiş. Böylece genç ve gelecek kuşakların tören ve şölen birikimini; Sevgililer Günü, Paskalya veya Cadılar Bayramı oluşturmuş.

 

Çiğdem Pilavı Geleneği

yozgatta-baharin-gelisi-cigdem-senligi-ile-kutlandi-DHA-a80315f28844f3038e6122d23935dbd8-2-t

 

        Çiğdem pilavı, “çiğdem gezmesi” adlı baharın başlangıç kutlamaları ya da bir başka adıyla “Hıdırellez” (Yozgat şivesinde, “Eğrice” ya da “Ağrice”) ve Nevruz kutlamaları çerçevesinde, çocukların ev ev gezerek topladıkları yemeklik malzemeyle yapılan bir pilav türüdür. Bahar Pilavı olarak da bilinir.

        Çocuklar, önceden hazırladıkları ucu sivriltilmiş “küsküç” adı verilen çiğdem kazıklarıyla baharın müjdecisi sayılan çiğdemleri topraktan sökmekle işe başlarlar. Bu sökümde, çiğdem olarak adlandırılan sarı çiçekli türler  chrysanthus ve c. ile aliöksüz (Yozgat şivesinde: alooğsüz) olarak adlandırılan mor-eflatun çiçekli türler hedef alınır. Çiğdemin topraktan sökümü kolay değildir. Toprağın kisli ve kökünün de derinlerde olması nedeniyle zordur. Hatta, “Her zaman çiğdem çıkmaz, bazen de küsküç kırılır.”  biçiminde atasözü de vardır.

        Karaçalı tabir edilen ağaçcığın dalı kesilerek dikenlerine çiğdemlerin soğanları saplanır. Çiğdemlerin asılı olduğu bu dal parçası ev ev gezdirilerek mâniler, tekerlemeler eşliğinde pilavlık malzeme (genelde yağ ve bulgur) toplanır. Bu tekerlemelerden en yaygını şöyledir:

        Çiğdem, çiğdem çiçecik,

        Ebem oğlu küçecik,

        Yağ verenin oğlu olsun,

        Bulgur verenin kızı olsun.

        En yaygın söylenen mâni de şudur:

        Çiğdem, çiğdem çiçecik

        Ebem oğlu küçecik,

        Çiğdem geldi yapıya,

        Bahşiş getir kapıya.

        Yağ veren ev sahibine, “yağı verenin oğlu olsun.” denir ve bir tutam sarı çiğdem sunulur, bulgur verene ise, “bulgur verenin kızı olsun.” denir ve mor çiğdem uzatılır. Mâniyi ya da tekerlemeyi duyup da kapıyı açmayan ev sahibine,

        Dam başında boyunduruk,

        Bekleye bekleye yorulduk,

        Bahşiş verirsen giderik,

        Yoksa akşama dek dururuk.

biçiminde bir tekerlemeyle serzenişte bulunulur.

        Ev gezmelerinde yalnız yağ ve bulgur toplanmaz, uygun olan yiyecekler, para da alınır ve pilavlık malzeme ayrıldıktan sonra kalanlar çocuklar arasında bölüşülür.

        Pilavlık malzeme büyüklerin yardımıyla pilav yapılır ve içine de soyulmuş çiğdem yumruları konur. Sonra pilav birlikte yenir. Bu geleneği günümüzde şehirlere göç vermeyip hâlâ köy olarak varlığını sürdüren tek tük yörelerde görmek mümkündür.

 

Çiğdem pilavı 2

        Yozgat köylerinde eskiden, çiğdem gezmesi mahalleler arası yarış olarak algılanırdı ve çiğdemi yamaçta ilk gören çocuğun mahallesi yarışı kazanır ve çiğdem gezmesi o mahalle çocuklarının öncülüğünde yapılırdı.

        Günümüzde çiğdem pilavı geleneği, Yozgat’ta her yıl düzenlenen çiğdem pilavı şenlikleriyle yaşatılmaya çalışılmaktadır. Bu şenliklerde çeşitli eğlenceler düzenlenmektedir.

 

Çiğdenm pilavı 1

Köy Odası Kültürü

Köy odası 5

       Türk kültürünün önemli kaynaklarından birisi de köyün ortak malı olan köy odalarıdır. Günümüzde giderek işlevselliğini, dolayısıyla da önemini yitiren köy odaları, köye gelen konukları ağırlamak amacıyla yapılmıştır. Her köyde mutlaka bir köy odası bulunur. Bazı yerlerde köyün zengin ve sözü geçer ailelerinin yaptırdıkları ve  kendi adlarını verdikleri (Tüysüzler’in Odası, Veligil’in Odası vb.) gösterişli odalar bulunur. Bunlar da köy odası olarak kullanılır.

Süslü köy odası

        Köy odasını yapan ustalar çeşitli yerlerine adlarını yazar ya da bir işaret koyarlar. Odayı yaptıkları tarihi de tavana ya da duvara işlemelerle kazırlar. Köy odaları dayanıklı taşlardan ve ardıç ağacından sağlam bir temel üzerine yapılmıştır. Estetik bir yapı özelliği vardır. İç gereç tümüyle işleme ve oymadır. Tarihi iki yüz yıla dayanan köy odaları vardır.

Köy odası 11        Tanıdık ya da tanımadık konuklar köyde konakladıklarında köy odasında kalırlar. Köy odasına kendi evleri gibi girer; karınlarını doyurur, orada yatarlar.

        Düğün, nişan, sünnet töreni toplantıları köy odasında yapılır. Uzun kış geceleri hoş söyleşilerle bu odada geçirilir. Yüzük oyunu ve benzeri gibi oyunlar burada oynanır, arabaşı ziyafetleri burada verilir. Köy odasında deve, koyun, kurt taklidi yaparak halkı eğlendiren, masal anlatan bulunur. Bunlar konuklara güzel bir zaman geçirtirler.

Köy Odası 7

        Köy odaları aracılığıyla kimi zaman kendi içinde kimi zaman farklı köylerle at ve cirit yarışları düzenlenir. Besili yarış atları çeşitli ipekli kumaşlarla donatılıp yarıştırılır. Dereceye giren atların sahiplerine heybe, kaftan gibi armağanlar verilir. Yarıştan sonra delikanlılar takımlar hâlinde cirit oynarlar.

        Âşıkların atışmaları da önemli etkinliklerdendir. Çevrede saz çalan, türkü söyleyen, destan yakan söz ve söz şairleri zaman zaman köy odalarında konaklar, akşam türküler çalıp söyleyerek halka hoş zaman geçirtirler. Âşığın ya da âşıkların geldiğini duyan köylüler köy odasını hınca hınç doldururlar. Köyde yeni âşıklığa özenen gençler de usta âşıklardan ders alırlar.

Köy odası 12x

        Bazen âşıklar aralarında atışma yaparlar. Bunlar saz eşliğinde yapılan tartışmalardır. Zaman zaman köyler arasında da düzenlenir. Başka köylerden gelen âşıklarla o köydeki âşıklarla atışırlar. Güldürü ögesi ağır basan bu atışmalar oldukça ilgi çekicidir. Atışmanın sonunda kazanan âşığa çeşitli armağanlar verilir. Âşıklık geleneğinin günümüze dek uzanmasında köy odaları önemli bir yere sahiptir.

       

        Köy Odasının Bölümleri

        Birinci bölüm: Burada 30-40 cm yüksekliğinde, yaklaşık 1 m eninde ve 2-3 m uzunluğunda bir ya da daha fazla sedir vardır. Üzerleri halılarla kaplıdır. Sedirlerin sırt tarafında halı yastıklar dayalıdır. Sedire genellikle “bağdaş” kurularak oturulur. Ortada iki sedir arasında bir boşluk bulunur. Burada halılar serilidir. Ayrıca duvarlarda da halılar asılıdır. Kışları ortaya bir soba kurulur.  El yıkamak için her zaman bir leğen ve ibrik hazır bulundurulur.

Köy odası 2Köy odası 3

Köy Ordası 8

        Bazı köy odalarında sedir bulunmaz. Duvar diplerine oturmak ve sırt dayamak için minderler konur.

Köy Odası 9

        İkinci bölüm: Burada sekiler (tahta oturak, iskemle) bulunur. Birinci bölümle arada 50-60 cm yüksekliğinde bir tahta bölme vardır. Ortada çok süslü ve işlemeli direkler bulunur. Bölme ve direkler, ağaç işlemeli oluşuyla dikkatleri çeker. İkinci bölüm, çocukların ve gençlerin oturdukları yerdir. Çocuklar ve gençler, büyüklerin konuşmalarına katılmaz; yalnızca onları dinlerler.

        Yüklük: Küçük köy odalarında dolap, büyük köy odalarında ise oda biçimindedir. Oda biçiminde olanına “yük odası” denir. Bu bölümde konukların yatacağı temiz yün yatak ve yorganlar bulunur. Özel yapılmış köy odalarında oda sahibinin zengin oluşu, konukların altına serdiği yün yataklarla ölçülür. Bu tür köy odalarında saygın konuklara iki kat yatak serilir. Yatakların yerden yüksekliği 1 m’dir. Tahtadan yapılan kısmı işlemelidir.
Odanın duvarlarında gömme dolap bulunur. Çay, şeker, fincan ve çay bardakları gibi şeyler buraya konmuştur. Bazı köy odalarında, oda girişinin tam karşısında raflar bulunur. Altında bir ocak, ocağın önünde de bir mangal vardır. Mangalın ateşi çoğunlukla hiç sönmez. Çay, kahve burada sıcak tutulur.

Yüklük

        Dış bölümü: Köy odasının biraz uzağında kurulmuştur. Tuvaletleri ayrıdır. Konukların hayvanlarını barındırmak için “atık” denilen küçük ahırlar yapılmıştır. Burası konuğun bineği için kullanılır. Başkası atını bağlayamaz. Konuklar kimseye danışmadan atlarını bağlar, önlerine kes (yonca samanı) ya da arpa dökerler. Arpa gereksinimi salma yoluyla köylülerden alınıp bir ambara konur. Ambarın anahtarı bir bekçide bulunur. Konukların hayvanlarını doyurma işi genellikle bekçilerce yapılır. Bazı odaların önünde de “binek taşı” bulunur. Konuklar bu taşa basarak atlarına binerler.

       Köylerde hâlâ köy odası vardır. Bazı köylerde eski köy odası kültürü yaşatılmaya çalışılsa da genel olarak işlevinden uzaklaşmıştır. Artık buralarda yalnızca oturulup söyleşiler yapılmakta, gazete, dergi vb. okunmaktadır. Köy odalarının gücünü yitirmesinde gelişen teknolojinin, radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarının büyük etkisi vardır.

        Kaynakça

       1. http://www.bulgurlukoyu.net/koy-odalari.html

       2. http://www.orenkale.com/kultur-ve-sanat/

       3. http://sancaki.com/yazi_yazdir.php?KayitNo=162

       4. http://www.yozgathakimiyet.com/haberdetay.asp?kategori_no=1&id=2535i

       5. http://www.yozgat.org.tr/sayfa.php?no=84

       

        (Yukarıdaki internet sitelerinden edinilen bilgiler harmanlanıp yeniden düzenlenerek aktarılmıştır.)

 

Asker Uğurlama

Askur uğurlaması 10

        Her Türk gencinin gönlündeki aslan şereflice askerlik yapmaktır. Büyüklerimizce erkeklerin hayata iki kez geldiği söylenir: Doğmak bir, askerden teskere almak iki. Onun içindir ki halkımız askerliğini yapmayanı adamdan saymaz. Askerliğini yapmayan insan hayat potasında pişmemiştir. Öğrenim de görmüş olsa o ocakta yetişmediği için cahil sayılır. Ne zaman ki askerliğini yapar, o zaman herkes tarafından güvenilir, değer kazanır. Artık ona kız verilir, iş verilir. Ailesi ana ocağı ise, asker ocağı da baba ocağıdır.

        Annem beni yetiştirdi,

        Bu vatana yolladı.

        Teslim etti al sancağı,

        Allah’a ısmarladı.

        türküsü bir destandır; anlatılır dilden dile, gönülden gönüle…

        Asker, pusulasının çıkacağı günü heyecanla bekler gençler. Pusulası çıkanların önünden geçilmez olur. Vatani göreve çağrılan gençler; heyecanlıdır, hareketlidir, neşelidir. Gruplar hâlinde gezmelerinden askere çağrıldıkları hemen fark edilir. Yaklaşık on günleri kalmıştır askere gitmek için. Bu süre onlar için davet gezme, akraba ziyaret etme, arkadaşlarıyla çalıp söyleme, eğlenme günüdür.

Askere çağrılan gençler; akraba, hısım, konu komşu tarafından davet edilirler. Davetlere özellikle pusulası çıkan gençler topluca katılırlar. Akşam yemeklerini yiyip çaylarını, kahvelerini içtikten sonra yine topluca ayrı bir delikanlı odasında toplanırlar. Burada oyunlar oynar, türküler söyler, şakalar yaparlar. Askere gidişi, geçmiş ve gelecekteki yaşantılarını bir değerlendirirler.

Asker uğurlaması 7

       

        Askere gitmeden bir hafta önce gençler aralarında para toplayarak davul-zurna tutarlar. Davetleri davul-zurna eşliğinde gezerler. Bu günlerde sinsin oynanır, yakın köylerden askere gidecekler de bu oyuna katılırlar.

Asker uğurlamasıAsker uğurlaması 3

       Sözlü, nişanlı ve özellikle evli gençler daha hüzünlü görünürler. Günler yaklaştıkça üzüntüleri artar. Bu günlerde babalarından, köyün yaşlılarından askerlik anılarını dinlemeyi pek severler. Aynı şeyleri yaşayacaklarını düşünerek büyüklerinin anlattıklarına dikkat kesilirler.

        Davet, eğlence, derken sıra ayrılığa gelir. Köyden ayrılacakları gün bütün köy halkı toplanır. Gençler sabah namazını camide kılarlar. Evde hazırlanan çantalarını, azıklarını aldıktan sonra belirli bir yerde toplanırlar. Köyün imamı dua eder. Bu dua, her yıl ya köyün orta yerinde ya evliya varsa orada yapılır. İmam, devletin ve ulusun bekçiliğini bir nöbet anlayışı ve bayrak teslimi içerisinde yapmaları, sağ salim dönmeleri, hayır ve uğurla gidip gelmeleri için Allah’tan niyazda bulunur. Kalabalık, “Amin!” der.

Asker uğurlaması 8       

        Anneler ağlar. Gençlerin ağlaması iyi sayılmaz ve hoş karşılanmaz. Gençler davul-zurna eşliğinde dualarla uğurlanırlar. Bayrak takılmış arabalarla kasabaya kadar gider; orada  tur atar, halay çekerler. Sonra da çağrı pusulasında belirtilen birliğine gitmek üzere kasabadan ayrılıp yola koyulurlar.

Asker uğurlaması 9 Askur uğurlaması 10

        On-on beş gün sonra askerin ilk mektubu anasına ulaşır. Bu mektup çok değerlidir, o nedenle ilk mektup tavuk, kaz, hindi alınmadan sahibine verilmez. Anne heyecanla “mektubun müjdesi”ni verir. Mektupta neler yazılıdır, neler…

Asker mektubu genellikle selamla başlar, mâni ile biter. Bu mâniler özlem, gurur ve yâr sevgisi doludur. Anne ve baba da oğluna yazdığı mektubunun başına şu yüce duygunun, düşüncenin anlatıldığı cümleyi yazdırır: “Yüksek Bir Türk Gencine Takdimdir.”

 

        Asker mânilerinden örnekler:

 

        Kara tren rayda gel,

        Askerleri say da gel,

        Benim yârim burda yok,

        Tez evvelden al da gel.

 

        Asker yolu beklerim,

        Günüme gün eklerim,

        Sen git yârim askere,

        Ben sılayı beklerim.

 

        İkindi okunuyo,

        Gün çavmış dohunuyo,

        Köye pusula gelmiş,

        İpti yâr ohunuyo.

 

        Çardak çardak bu çardak,

        Yel vurup uçuracak,

        Benim vardığım oğlan,

        Yeni asker olacak.

 

        Su gelir aka aka,

        Etrafın yıka yıka,

        Yârimi asker ettim,

        Ardından baka baka.

 

        Alıntı: http://www.yozgat.org.tr/sayfa.php?no=84

 

Bir asker uğurlama videosu

[embedyt]http://www.youtube.com/watch?v=27ssldqIGUY[/embedyt]

Sünnet

        Kültürümüzün ok önemli ögelerinden ve Müslüman-Türk dünyasının önemli geleneğidir sünnet. Dinsel bir törendir. Erkek çocuk sahibi her aile maddi durumuna göre çocuğunu sünnet ettirirken bir tören düzenler. Cuma günü başlayıp pazar günü biten bu törenin aşamaları şöyledir: (¹)

 

       

        Ön Hazırlık

        Sünnet düğünü için önce sünnet günü belirlenir. Sünnet edilecek çocuk için gerekli giyecekler alınır. (²) İki gün önceden sünnet düğününde yenecek yemekler hazırlanmaya başlar.

 

        Düğüne Çağrı (Davet)

        Akraba, dost, konu komşu sünnete çağrılır. Çağrı günümüzde iki biçimde yapılmaktadır:  Birincisi, okuyucu gezdirmektir. Bunun için bir kadın görevlendirilir. Kadın; evleri tek tek dolaşarak, “Mehmet … selâmı var. … günde çocuklarının sünnet düğünleri var. Siz de buyuracaksınız. … gün, … saatte … camisinde mevlüt var.” der. Ev sahibi de, “Allah hayırlı, uğurlu etsin.” diyerek okuyucuyu uğurlar. Bu gelenek şimdi daha çok köylerde yapılmaktadır. İkincisi davetiye ile çağrıdır. Kentte yaşayanlar düğüne bu yolla düğüne çağrı yaparlar. Davetiyelerde gün, yer, saat belirtilir; uygun söz ya da şiir yazılır. Davetiyelerde genellikle peygamberimizin adından söz edilir.

        Aşağıda davetiyelere yazılan bir şiir örneği görüyorsunuz:

 

        Peygamber Efendimiz’in emridir sünnet,

        Bize de nasip oldu bu mürüvvet.

        Duyan duymayana duyursun,

        Bizi seven sünnetimize buyursun.

 

        Başımıza giydik fes,

        Olduk yalancı prens.

        Biz evin erkeğiyiz,

        İstediğin kadar kes.

 

        Biz sünnet oluyoruz,

        Darısı oğlunuza.

        Siz gelirseniz bize,

        Biz de geliriz size.

 

        Sünnet Öncesi Son Hazırlık

        Sünnet davetiyesi dağıtılıp yemekler hazırlandıktan sonra, sıra çocuğun hamama götürülmesine ve mevlit okunmasına gelir.

Sünnette dacul zurna

        Sünnet düğünü yapılacağı günün sabahı, sünnet olacak çocuk, babası ve arkadaşlarıyla birlikte hamama götürülür. Bu ara hamamda kahvaltı hazırlanır. Çocuklar birlikte güle oynaya kahvaltılarını yaparlar. Sünnet mevlidinin okunacağı zamana dek kendi aralarında şakalaşmayı, oynamayı sürdürürler. Sünnet olacak çocuk da arkadaşlarıyla birlikte büyüklerle camiye gider. Mevlitten çıktıktan sonra, süslenmiş bir atın sırtında gezdirilerek eğlendirilir ve sünnete hazırlanır. Bu gezi psikolojik olduğu kadar ailenin sevinç ve sosyal yapısını göstermesi bakımından da değer taşır. Sünnet gezisi önceleri atla yapılırken sonra iki atın çektiği, üzeri yarı körüklü deriyle kaplı faytonlarla, günümüzde de taksi ve otobüslerle yapılmaktadır.

Sünnet gezdirmeSünnet çocuğu gezdirme 2

        Gezi sonunda sünnet çocuğu, arkadaşlarının kahkaha, ıslık ve bağırmaları arasında alkışlarla sünnet yapılacağı odaya gelir. Çocuğun sünnet giysisinin üzerinde kırmızı ya da beyaz kurdeleden yapılmış maşallah kuşağı, ceket içine iğnelenen mavi boncuk ve iğde dalı vardır. Bunlar onları nazardan korumak amacıyla takılmaktadır. Giysi üzerindeki “maşallah kuşağının” kırmızı ya da beyaz oluşu, hayrın ve mutluluğun simgesidir. Ayrıca çocuğun başında “maşallah” işlemeli bir taç vardır. (Günümüzde bunlara ek olarak sünnet çocuklarının üzerinde bir pelerin, elinde bir asa bulunmaktadır.) Sünnet çocuğunun giysisi sevgi gösterileri arasında çıkarılarak üzerine sünnet sonrası yatakta daha rahat olabileceği beyaz ya da mavi renkli, ipekli bol bir giysi giydirilir. Bol oluşu sünnet sonrası yatakta ve otururken rahat olması içindir. Mavi giysinin çocuğu kem gözlerden ve nazardan sakladığına inanılır.

Sünnet 3Sünnet iyi

 

       Sünnete Geçiş
Çocuk, “kirve” denilen uzaktan tanıdık birinin kucağına oturtulur. (³) Bu sırada anne ve baba, yan odada iki rekât şükür namazı kılarak sünnetin başlamasını beklemektedir. Anne, ilerde gelin olacak kızını kıskanmamak için elindeki oklavayı hamur açar gibi iki elinin arasında döndürür.

        Bir tepsi içerisinde el değmemiş bir peştamal, bir havlu, bir sabun ve sünnetçinin gereçleri vardır. Bu tepsi, sünnet bitiminde sünnetçiye verilir. Sünnetçi peştemalı beline bağlar. Bu, sünnetin başlama işaretidir. Kirvenin kucağındaki çocuk bu sırada ister istemez telaşlanır, ağlamaklı olur, kimi zaman da ağlar. Merakla bekleyen çevre, çocuğu avutmak ve sünnetin tehlikesizce yapılmasına yardımcı olmak amacıyla, “Erkek ağlar mı? Sen artık büyüdün, korkulur mu? Bak, bak giysilerine; oyuncaklarına! Şu kuş da buraya nasıl gelmiş? Bak, bak!” biçimindeki sözler söylerler. Çocuğun korkusu böyle giderilmeye çalışılırken sünnetçi de işini bitirir. Çocuğun ağıdı, “Yaşa, bravo!..” sesleri ve alkışlar arasında kaybolup gider.

        Çocuk, kirve tarafından yatağına titizlikle yatırılır. Sünnet sırasında anne ve baba, fazlaca duygulandıkları ve çocuklarının acısına dayanamadıkları için yanına sünnet sonrasında gelirler. Sünnetçi, öğleden sonra gelmek üzere elini yıkayarak ayrılır.

        Arkadaşları çocuğun ağrısı unutturmak için ona şakalar, taklitler yapar, önünde oyunlar oynarlar. Çocuğun baş ucunda sevilen bir yakını kalıp onunla ilgilenir. Önceden hazırlanıp karyola altında bekletilen bir tepsideki kuru ve yaş yemişler ona sunulur.
Konuklar teker teker çocuğun yanına gelip, “Artık erkek oldun. Geçmiş olsun!..” derler. Yanağından öper, saçlarını okşarlar. Çocuğa hediye olarak para getirenler yastıkların altına, hediye getirenler ise yatağının ayak ucuna koyarlar. Saat getirilmişse çocukların göğsüne iğne ile takılır.

        Çalgıcılar, sünnet sabahından beri evdedir ve çalmayı sürdürmektedirler.
Sünnet sonrasında, davetlilere ve çocuğun arkadaşlarına çorba ile başlayıp baklava ile sona eren bir “sünnet düğünü yemeği” verilir. Yemek sonrasında biraz daha oturan konuklar, bir hafta içinde yeniden gelme dileğiyle önce çocuk, sonra da anne ve baba ile vedalaşırlar. Bu arada anne ve babaya, “Gözünüz aydın, hayırlı, uğurlu olsun. Allah evliliğini de nasip etsin.” dilekleriyle veda ederler.
Sünnet edilen çocuğun aynı gün ayağa kalkıp biraz gezmesi hayra yorulur. Öğleden sonra yeniden gelen sünnetçi, çocuğu kontrol eder ve ona tavsiyelerde bulunur. Sonra kendisine verilen küçük bir tepsi ile bahşişini toplamak üzere anne ve babadan başlayarak diğer yakınları dolaşır, “Hayırlı uğurlu olsun!” dileğinde bulunarak ayrılır.

        Sünnet olan çocuk doğal olarak elinden gelen nazı yapar. Çünkü aşırı ilgi görmektedir. ilgilerini esirgememektedir. İlgi azalsa da naz ve ağlama aralıklı olarak sürer. Gelen hediyelerin çokluğu ve değişikliği, çocuğun ağrılarını unutturan en iyi çözümdür.

        Gece geç vakitlere kadar eğlence sürer. Cuma başlayan sünnet düğünü pazar günü bitmesine karşın bir hafta boyunca gelen giden hiç eksik olmaz.

        Sünnet düğünü geleneği, İslam inanışının Türk kültürü ile nasıl tatlı bir uyuma büründüğünü gösteren en güzel örneklerdendir.

 

**********************************************************

        (¹)  Sünnet düğünlerinin cuma başlayıp pazar günü bitmesi günümüzde eskisi kadar uygulanmamaktadır.

        (²)  Bazı aileler sünnet ettirilecek çocuğun yanı sıra yoksul bir çocuk da sünnet ettirirler. Aile, kendi çocuğu için ne yapıyorsa yoksul çocuk için de aynısını yapar. Bu yöntem, sosyal dayanışmanın en güzel örneklerindendir. Ancak artık eskisi gibi yaygın uygulanmamaktadır.

        (³)  Kirveliğe uzaktan tanıdık birinin seçilme nedeni, sünnet çocuğunun kirve ve kirve yakınlarından kız alışverişini engellemek içindir. Kirve de sünnet çocuğunun ailesine kız veremez. Kirvelikle bir “kan” ve “süt” bağının ortaya çıktığı inancı vardır. Bu gelenek de günümüzde pek uygulanmamaktadır.

        (Sünnet düğünü anlatımında, Folklor Araştırmacısı, Öğretmen Mustafa Uslu’nun “Yozgat’ta Sünnet Düğünü Gelenekleri” adlı yazısından alıntılar yapılmıştır.)

 

Yozgat Köylerinde Nişan ve Düğün

         Yozgat köylerinde nişan ve düğün geleneği ana hatlarıyla benzerlik gösterse de köyden köye birtakım farklılıklar da taşımaktadır. Aşağıdaki incelemenin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.

         Not: İncelemede “ayrılık” sözcüğü yanlışlıkla “ayrıcalık” olarak yazılmıştır.

        Yayımlandığı kaynak:

        1. Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Şubat 1971,  cilt: 13,  sayı: 259, sayfa: 5879-5883.

        2. Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Mart 1971, cilt: 13 , sayı: 260, sayfa: 5911-5915.

 

Gelenek ve Görenekler

        Yozgat, her Anadolu kenti gibi gelenek ve görenekleriyle zengin bir kültür yapısına sahiptir. Gelenek ve göreneklerimiz uçsuz bucaksız bir hazinedir bizim için. Böylesine engin bir kültür yapısını doğal olarak farklı alt başlıklar altında incelemek gerekir. İşte burada da böyle yapılmış; gelenek ve göreneklerimiz; Sünnet, Nişan ve Düğün, Asker Uğurlama, Köy Odası Kültürü, Çiğdem Pilavı Geleneği, Koç Katımı, Saya ve Döl Dökümü, Halk İnanışları, Giyim Kuşam, Oyunlar (eğlencelik oyunlar) başlıkları altında ele alınarak sunulmuştur. Bu alt başlıkları tıklayarak konuyla ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.

Halk Oyunları

107579,03-oyunlar107577,01-yoresel-oyunlar

        Yozgat, halk oyunları bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Halk oyunları kadın ve erkek oyunları olarak iki öbeğe ayrılır.

        Kadın oyunları; cümbüş, davul-zurna, tef, darbuka, keman ve saz eşliğinde oynanır. Başlıcaları; “Burçak Tarlası, Kunduralım, Nalinlim, Feyli Turnam, Dariney Dariney, Leblebici, Loli, Keçeci Baba, Hop Bedirik Bedirik“tir.

        Erkek oyunları genellikle davul-zurna eşliğinde oynanır. Başlıcaları; “Yozgat Ağırlaması, Poppili, Yerli Gelin, Cemo, Çekirge, Aynalı, Kamalı ve Sinsin”dir.

        Oyunlarda erkekler; göynek (gömlek), delme yelek, potur, çorap, çarık, şal kuşak ve yağlık giyerler. Kadınlar ise; üç etek, entari, şalvar, çorap, önlük, çarık ve bel boncuğu kullanırlar.

        Bir yorum yapmak gerekirse Yozgat halk oyunlarında kadın oyunları ağır basmaktadır.

        Aşağıda Yozgat yöresinin en bilinen kadın oyunlarına yer verilmiş ve oyunlar abc sırasına göre sunulmuştur.

 

        ASKER (TRENE BİNDİ DE)

Trene bindi de savuştu m’ola,

Erzurum dağlarını aştı m’ola?

 

Amman aman amman amman,

Şinanay ninayni,

Yârim asker gayri.

 

Kara gözlerine kurban olduğum,

Asker elbisesi yakıştı m’ola?

 

Amman aman amman amman,

Asker yeni yârini ister,

Ne karışır kaynanam?

Bir oğlan beni besler.

 

Erzurum dağında askerler gezer,

Adam sılasından böyle mi bezer?

 

Amman aman amman amman,

Şinanay ninayni,

Yârim asker gayri.

 

Haftadan haftaya mektubun yazar,

Gönder mektubunu gönlüm eyleyim.

 

Amman aman amman amman,

Asker yeni yârini ister,

Ne karışır kaynanam?

Bir oğlan beni besler.

 

Yüksek minarede okunur ezen,

Dizlerim tutmuyor evini gezen.

 

Amman aman amman amman,

Şinanay ninayni,

Yârim asker gayri.

 

Okumuş değilim bir mektup yazam,

Ellerin yazdığı bu kadar olur.

 

Amman aman amman amman,

Asker yeni yârini ister,

Ne karışır kaynanam?

Bir oğlan beni besler.

 

        ASMALARDA ÜZÜM

        (Hey hey!..)

        Yürü dilber yürü, ömrümün varı,

        Eridi kalmadı dağların karı (vay vay),

        Günde on beş kere gördüğüm yâri,

        Aylar yıllar geçti de göremez oldum (vay vay).

 

        Asmalarda üzüm,

        Yosmalarda gözüm,

        Biraz daha büyürsem,

        Çapkınlıkta gözüm.

 

        (Hey hey!..)

        Yürü dilber yürü, saçın sürünsün,

        Aç beyaz gerdanın sinen görünsün (vay vay),

        Evvel benim idin şimdi kiminsin?

        Şimdi uzaklardan bakan ben oldum (vay vay).

 

        Asmalarda üzüm,

        Yosmalarda gözüm,

        Biraz daha büyürsem,

        Çapkınlıkta gözüm.

 

       

 

AYNALI KÖRÜK

(OĞLANIN ADI ÖMER)

Oğlanın adı Ömer,
Belimi sıktı kemer.
Benim ince belime,
Yakışır gümüş kemer.

 

Aynalı körük olmazsa,
Ben gelin gitmem.
Ud-kemani çalmazsa,
Aynalı körüğe binmem.

 

Gel dağları aşalım,
Hilalde buluşalım.
Girelim biz kol kola,
Çamlık’ta dolaşalım,

 

Aynalı körük olmazsa,
Ben gelin gitmem.
Ud-kemani çalmazsa,
Aynalı körüğe binmem.

 

 

        BOBBİLİ

        Şanatlının yokuşu, vay kurbanım bobbili,

        Suyun ince akışı, hele de gider bobbili,

        Erkekleri del’eder, vay kurbanım bobbili,

        Şu kızların bakışı, hele de gider bobbili.

 

        Şanatlının özleri, vay kurbanım bobbili,

        Çok güzeldir kızları, hele de gider bobbili,

        Aldanmayın bekârlar, vay kurbanım bobbili,

        Hep boyadır yüzleri, hele de gider bobbili.

 

        Not: Bobbili oyunu, müziği aynı kalmak koşuluyla Yozgat’ın değişik yörelerinde farklı biçimlerde söylenir. Hemen her yöre kendine özgü sözlerle söyleyip oynar Bobbili’yi.

 

Bir örnek:

       

        BURÇAK TARLASI

        Sabahleyin kalktım, sütü pişirdim,

        Sütün köpüğünü yâr yâr yere taşırdım,

        Kaynanamdan korktum, aklım şaşırdım.

 

        Ah ne yamanda zormuş burçak yolması,

        Burçak tarlasında yâr yâr gelin olması.

 

        Elimi salladım, değdi dikene,

        İlahi kaynana ömrün tükene,

        İntizar eyledim burçak ekene.

 

        Ah ne yamanda zormuş burçak yolması,

        Burçak tarlasında yâr yâr gelin olması.

 

        Elimin kınasını ezdirmediler,

        Gözümün sürmesini sürdürmediler,

        Burçak tarlasında gezdirmediler.

 

        Ah ne yamanda zormuş burçak yolması,

        Burçak tarlasında yâr yâr gelin olması.

 

        ÇIRÇIR HANDA 1

        Çırçır handa bu handa,

        Hep güzeller bir yanda.

        Sallan dedenin gelini,

        Göster odanın yolunu.

 

        Lülü lülü lülü lülü ehey!..

 

        Hey küştahlı küştahlı,

        Bugün dünden iştahlı.

        At olur da tepmez mi?

        İt olur da kapmaz mı?

 

        Lülü lülü lülü lülü ehey!..

 

        Çırçır handa bu handa,

        Hep güzeller bir yanda.

        Sallan dedenin gelini,

        Göster odanın yolunu.

 

        Lülü lülü lülü lülü ehey!..

 

        Dam başında yatıyor,

        Yer yorganı atıyor,

        Öte git kuru gelin,

        Kemiklerin batıyor.

 

        Lülü lülü lülü lülü ehey!..

 

        ÇIRÇIR HANDA 2

        Çırçır handa, bu handa,

        Hep güzeller bu yanda,

        Ellerin yâri gelmiş,

        Benim yârim ne yanda?

 

        Dam başında yatıyo,

        Yel yorganı atıyo,

        Öte var, kuru gelin,

        Kemiklerin batıyo.

 

        Çırçır handa, bu handa,

        Hep güzeller bu yanda,

        Ellerin yâri gelmiş,

        Benim yârim ne yanda?

 

        Dam üstünde pıtırak,

        Gelin kızlar oturak,

        Ne oturak, ne durak,

        Satılak da kurtulak.

 

        Çırçır handa, bu handa,

        Hep güzeller bu yanda,

        Ellerin yâri gelmiş,

        Benim yârim ne yanda?

 

        Suya dalar ördekler,

        Birbirini yedekler,

        Şimdi diller döküyor,

        Kundakdaki bebekler.

 

        Çırçır handa, bu handa,

        Hep güzeller bu yanda,

        Ellerin yâri gelmiş,

        Benim yârim ne yanda?

 

        DARİNEY DARİNEY

        Dam başında su durur, dariney dariney hayranım,

        Oğlan mendil yudurur, dariney dariney hayranım,

        Oğlan cahil, kız cahil, dariney dariney hayranım,

        Şimdi bunlar kudurur, dariney dariney hayranım.

 

        Lay lay lay lay lay lay lay,

        Nana nay, nananay, nay nay nay.

 

        Dam başında duran kız, dariney dariney hayranım,

        Bayram geldi, donan kız.,dariney dariney hayranım,

        Kurbansız bayram olmaz, dariney dariney hayranım,

        Ben de sana kurban kız, dariney dariney hayranım.

 

        Lay lay lay lay lay lay lay,

        Nana nay, nananay, nay nay nay.

 

        Dam başında arılar, dariney dariney hayranım,

        Vızıl vızıl vızılar, dariney dariney hayranım,

        Oğlan şimdi askerde, dariney dariney hayranım,

        Kızın gönlü sızılar, dariney dariney hayranım.

 

        Lay lay lay lay lay lay lay,

        Nana nay, nananay, nay nay nay.

 

        FEYLİ TURNAM

        Feyli turnam, feyli turnam göle gelsene,

        Feyli turnam, feyli turnam göle insene.

        Feyli turman, feyli turnam, kanat çırpsana,

        Feyli turnam, feyli turnam kanat gersene.

 

        Feyli turnam, feyli turnam şöyle dönsene,

        Feyli turnam, feyli turnam çay yolsana.

        Feyli turnam, feyli turnam gölden kalksana,

        Feyli turnam, feyli turnam gölden gitsene.

 

       

 

        GIZ SAÇLARIN SAÇLARIN

Gız saçların saçların (Yâr yâr yâr aman),

Oynar omuz başların (Yâr yâr yâr aman).

Gız seni alır gaçarım (Yâr yâr yâr aman),

Darılır gardaşların (Yâr yâr yâr aman).

 

Aleyla yavrum aleyle,

Maşrabayi galeyle.

Anan baban gelecek,

Ser döşeği goleyle.

 

Gız saçların pek ince (Yâr yâr yâr aman),

Ölürüm görmeyince (Yâr yâr yâr aman).

Gız seni bana vermezler (Yâr yâr yâr aman),

Düşmanlar ölmeyince (Yâr yâr yâr aman).

 

Aleyla yavrum aleyle,

Maşrabayi galeyle.

Anan baban gelecek,

Ser döşeği goleyle.

 

Gız saçların iki kat (Yâr yâr yâr aman),

Bir telini bana sat (Yâr yâr yâr aman).

Gız annenden izin al (Yâr yâr yâr aman),

Bir gece de bizde yat (Yâr yâr yâr aman).

 

Aleyla yavrum aleyle,

Maşrabayi galeyle.

Anan baban gelecek,

Ser döşeği goleyle.

 

 

        LOLİ (KAYADAN OT YOLARIM)

        Kayadan ot yolarım (loli),

        Parmağıma dolarım (loli),

        Çok söyleme kaynana (loli),

        Saçlarımı yolarım (oli).

 

        Haydi un eleyiver (loli),

        Şöyle döneleyiver (loli),

        Kayaların üstünde (loli),

        Yat da yuvarlanıver (loli).

 

        Loli demeye geldim (loli),

        Kaymak yemeğe geldim (loli),

        Kaymakta baba çıksın (loli),

        Yâri görmeye geldim (loli).

 

        Haydi un eleyiver (loli),

        Şöyle döneleyiver (loli),

        Kayaların üstünde (loli),

        Yat da yuvarlanıver (loli).

 

       NALİNLİM

       Nalinlim!..

       Patlıcan oymadın mı?

       Tadına doymadın mı?

       Anne beni kınama,

       Sen cahil olmadın mı?

 

        Nalinlim!..

        Dön, dön dönelim,

        Sırtı sırta verelim.

        Vur elleri ellere,

        Koy elleri bellere.

        O yâr kurbanlar olsun,

        Şıkırdayan ellere.

 

        Nalinlim!..

        Hey tuluma tuluma!

        Su doldurdum tuluma,

        Seni kurban ederim,

        Sülaleme soyuma.

 

        Nalinlim!..

        Dön, dön dönelim,

        Sırtı sırta verelim.

        Vur elleri ellere,

        Koy elleri bellere.

        O yâr kurbanlar olsun,

        Şıkırdayan ellere.

 

        Nalinlim !..

        Elma attım karşıya,

        Yuvarlandı çarşıya,

        Şu Yozgat’ın kızları,

        Birer tabak turşuya.

 

        Nalinlim!..

        Dön, dön dönelim,

        Sırtı sırta verelim.

        Vur elleri ellere,

        Koy elleri bellere.

        O yâr kurbanlar olsun,

        Şıkırdayan ellere.

 

        Nalinlim!..

        Karşıda kara çalı,

        Kararıp durma çalı,

        Ben sana varır mıyım?

        Sümüklü sıracalı.

 

        Nalinlim!..

        Dön, dön dönelim,

        Sırtı sırta verelim.

        Vur elleri ellere,

        Koy elleri bellere.

        O yâr kurbanlar olsun,

        Şıkırdayan ellere.

 

        Not: Nalinlim Oyunu’nun türküsü şöyledir:

 

 

       

        SAMANLIKTA KEDİLER (HOP BADİRİK) *

Samanlıkta kediler (vıy vıy),

“Miyav miyav!” dediler (vıy vıy).

İki kedi bir oldu (vıy vıy),

Sakallıyı yediler (vıy vıy).

 

Hop badirik badirik (vıy vıy),

Yaprağı delik delik (vıy vıy),

Bize Yozgatlı derler (vıy vıy),

Bir güzeli severik (vıy vıy).

 

Samanlık dolu saman (vıy vıy),

Aman efendim aman (vıy vıy)!

Eller düğün ediyor (vıy vıy),

Bizim düğün ne zaman(vıy vıy)?

 

Hop badirik badirik (vıy vıy),

Yaprağı delik delik (vıy vıy),

Bize Yozgatlı derler (vıy vıy),

Bir güzeli severik (vıy vıy).

 

Samanlık dolu saçma (vıy vıy),

Sevdiğim benden kaçma (vıy vıy).

Zaten ben yaralıyım (vıy vıy),

Bir yara da sen açma (vıy vıy).

 

Hop badirik badirik (vıy vıy),

Yaprağı delik delik (vıy vıy),

Bize Yozgatlı derler (vıy vıy),

Bir güzeli severik (vıy vıy).

 

        * Bu oyun havası, A. Fevzi Koç’un “Bütün Yönleriyle Yozgat” adlı kitabında “Hop Bedirik” adıyla verilmiştir. Söz konusu parçanın kavuştak (nakarat) kısmı “badirik-bedirik” farkı dışında yukarıdakiyle aynıdır. Ancak kavuştak dışındaki dörtlükler tümüyle farklıdır.

        Yaptığım araştırmada söz konusu oyun havasının özgün biçiminin yukarıdaki olduğunu saptadım. Bu konuda en güvenilen kaynak olarak TRT arşivinde de özgün biçimi böyleydi. TRT arşivinde parçayla ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

Kaynak kişi: Boğazlıyanlı Mesude

Derleyen: İclal Kaplan

Notaya alan: Nida Tüfekçi.

        Bu ara saptadığım bir durumu daha aktarayım. Yozgat’ta kavuştak dışındaki dörtlükler  söyleyenin beğenisine göre farklı olabilmektedir. Ama kavuştak kısmına (bedirik dışında) dokunulmamaktadır. Yıllardır Yozgat yöresinde bu oyun “Hop Bedirik” olarak bilinip söylenmekteyse de parçanın asıl adı ve sözleri yukarıda sunduğum gibidir.

 

        ŞU BOYDA 1

        Şu boyda, kuşburnunu budarlar,

        Şu boyda, ışkın sürmesin diye.

        Şu boyda, bizi burdan kovarlar,

        Şu boyda, güzel sevmesin diye.

 

        Şu boyda, kuşburnunu kuş oymaz,

        Şu boyda, oysa da karnı doymaz,

        Şu boyda, yâr üstüne yâr sevmiş,

        Şu boyda, kulağım bile duymaz.

 

        Şu boyda, kuşburnunun kurusu,

        Şu boyda, geçti güzel sürüsü,

        Şu boyda, sürüsünden fayda yok,

        Şu bolda, yıktı beni birisi.

 

        ŞU BOYDA 2

        Şu boyda, gitme gidenlerinen,

        Şu boyda, boyu fidanlarınan,

        Şu boyda, n’olur bir selam gönder,

        Şu boyda, gelip gidenlerinen.

 

        Şu boyda, gidiyom gidemiyom,

        Şu boyda, sevdim terk edemiyom,

        Şu boyda, sevdiğim pek küçücek,

        Şu boyda, bırakıp gidemiyom.

 

        Şu boyda, dam başında pıtırak,

        Şu boyda, gelin kızlar oturak,

        Şu boyda, ne oturak ne durak,

        Şu boyda, satılak da kurtulak.

 

 

        YOZGAT KADIN HALAYI

        (Ağırlama kısmı)

        Halay başı kim çeker?

        Kırmızı donlu kız çeker,

        O benim nazlı yârim,

        Durur durur, of çeker!

 

        (Bağlantı kısmı)

        Engine de deli gönül engine,

        Şimdi rağbet güzel ile zengine.               (Bazı kaynaklarda:,

        Zengin isen hatırını sayarlar,                   Güzel isen hatırını sayarlar,

        Fakir isen dış kapıdan kovarlar.               Çirkin ise dış kapıdan kovarlar.)

 

        (Ağırlama kısmı)

        Yozgat yolu kar m’ola?

        (Aman) Minaresi dar m’ola?

        Hapislere af gelmiş, (aman aman)

        Acep aslı var m’ola?

 

        (Bağlantı kısmı)

        Engine de deli gönül engine,

        Şimdi rağbet güzel ile zengine.

        Zengin isen hatırını sayarlar,

        Fakir isen dış kapıdan kovarlar.

 

        (Hoplatma kısmı)

        Oy nayım, nayım, nayım,

        Sallan kurban olayım,

        Benden yâre çok selam,

        Şükür ölmedim, sağım.

 

        Şükür erenler geldi,

        Derdimi derenler geldi,

        Yâri görmedi isem,

        Yâri görenler geldi.

 

        Gitme gidenlerinen,

        Boyu fidanlarınan,

        N’olur bir selam gönder,

        Gelip gidenlerinen.

 

        Merdiven basak basak,

        Çıkma yukarı yasak,

        Validen emir gelmiş,

        Kızlara koca yasak.

 

        Mangal maşasız olmaz,

        Vali paşasız olmaz,

        Vali ne derse desin,        (Bazı kaynaklarda: Öyle vali halt etmiş,)

        Kızlar kocasız olmaz.

 

        Merdivenin altında,

        Gel odama, odama,

        Essahtan güzel gibi,

        Naz ediyon adama.

 

 YOZGAT HALK OYUNLARIYLA İLGİLİ DİĞER VİDEOLAR

 

Yozgat Kız Halk Oyunları

        Videoda toplu sırayla; “Feyli turnam, Asmalarda Üzüm, Deveci, Asker (Trene Bindi de), Kız Saçların Saçların, Aynalı Körük (Oğlanın Adı Ömer), Şu Boyda (Gitme Gidenlerinen), Kuşburnunu Budarlar ve Çıt Çıt Çıt Çıt Çedene (Ekin Ektim Çöllere)” oyunları toplu biçimde yer almaktadır.)

Yozgat Kadışehri Şehit Yasin Yoldaş İlk ve Ortaokulu Öğrencilerinden Yozgat Kız Halk Oyunları

        Videoda sırayla; “Kız Saçların Saçların, Aynalı Körük (Oğlanın Adı Ömer), Şu Boyda (Gitme Gidenlerinen), Çıt Çıt Çıt Çıt Çedene (Ekin Ektim Çöllere)” oyunları yer almaktadır.)

 

Yozgat Erkek Halk Oyunları

Yozgat Halayları