Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

About Muhsin Köktürk

1950 yılında Yozgat’ta doğdum. İlk ve ortaöğrenimimi Yozgat’ta tamamladım. 1970 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun oldum. Sırasıyla Kars-Susuz (Kâzım Karabekir İlköğretmen Okulu), Sivas-Yıldızeli (Pamukpınar İlköğretmen Okulu), Burdur-Bucak (Karapınar Köyü Ortaokulu) ve Ankara’da (Elmadağ Lisesi, Altındağ Çalışkanlar Ortaokulu, Keçiören Ayvalı Ortaokulu, Altındağ Atıfbey Ortaokulu) öğretmenlik, idarecilik yaptım. En son çalıştığım Atıfbey İlköğretim Okulundan 1995’te emekli oldum. Yozgat folkloru üzerine uzun yıllar araştırma ve incelemelerde bulundum. Bu çalışmalarımdan bazıları (Yozgat Manilerinde Yergi, Yozgat Atasözlerinden Bir Demet, Yozgat Bilmeceleri…) Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlandı. Millî Eğitim Bakanlığının “Öğretmen Yazarlar Dizisi”nde yayımlanan “Günaydın Çocuklar” adlı öğretmenlik şiirleri seçkisi, ilk kitap çalışmam oldu. Daha sonra Yıldırım Yayınlarında yazar ve düzeltmen olarak çalışmaya başladım. Bu arada başka yayınevleriyle de çalıştım. 13’ü ders kitabı, 11’i de yardımcı (kaynak) kitap olmak üzere 24 kitabım yayımlandı. Son kitabım, Sonçağ Yayıncılık tarafından yayımlanan ve düşünce yazılarımı içeren “Düşünsel Yansımalar”dır. Evli ve üç çocuk babasıyım. Edebiyat, müzik, fotoğraf, spor ve teknoloi özel ilgi alanlarımdandır.

Yöresel Sözcükler

YOZGAT’TA KULLANILAN YÖRESEL SÖZCÜKLER

        Yozgat zengin bir halk kültürüne sahiptir. Bu zenginliğin başında da düşünce ve duyguların iletim aracı olan sözcükler gelir.

        Uzun bir tarihsel geçmişi olan Yozgat yöresi ilginç sözcükleriyle tanınır. Bu sözcüklerden bir bölümü çevre illerde de kullanılan türdendir. Ama büyük bir bölümü Yozgat’ın kendine özgü ağız özelliklerini taşır.

        Yoğun ve yorucu bir araştırma-inceleme sonucu bir araya getirmeye çalıştığım sözcükleri burada size sunacağım. Kuşkusuz Yozgat yöresine ilişkin sözcükler bunlarla sınırlı değil. Yöreye ilişkin tüm sözcükleri bir araya toplamak yıllar süren bir çalışma gerektirir. Hatta böyle bir çalışma bile tüm sözcükleri derlemek için yeterli olmayabilir. Önemli olan geniş içerikli bir yerel (yöresel) sözlük oluşturmaktı. Amacım da buydu zaten. Bu istekten böyle küçük bir sözlük doğdu. Umarım yeni kuşak bu çalışmayı daha da ilerilere götürür ve Yozgat kültürünün tanıtılıp geliştirilmesine katkıda bulunur.

        Aşağıda sunduğum küçük sözlükte bazı sözcüklerin ikili kullanımları verilmiştir. Yozgat folkloruna ilişkin çeşitli kaynaklar taranarak bazı sözcüklerin kullanıldığı yerler saptanıp aktarılmıştır. Bu aktarma sırasında alıntılarla ilgili bilgiler kısaca paylaşılmış, bilgilerine ulaşılamayan alıntılar yalnızca aktarılmakla yetinilmiştir.

        Deyimler sitede kendi adı altında toplandığı için sözlükte onlara yer verilmemiştir. Deyimlerin ayrı bir başlık olarak sunulması, bu zengin anlam içerikli sözcük öbeklerinin gözden kaçmamasını sağlamak içindir.

        Yozgat yöresinde kullanılan sözcüklerle ilgili bu çalışma bir tez değildir. Herhangi bir doğruluk kanıtlama savı taşımamaktır. Çalışmanın yanlışları, eksikleri olabilir. Saptanan yanlışlar zamanla düzeltilecek, eksikler giderilecektir. Bu konuda her türlü eleştiri, öneri ve katkıya açığım.

        Yöreye ilişkin sözcükleri derleme düşüncesinin temelinde babam rahmetli Ali Rıza Köktürk yatmaktadır. Babam, yıllar önce Yozgat’ın bazı köylerinde (Büyük İncirli, Küçük İncir, Çandır) uzun süre ilkokul öğretmenliği yapmış ve bu sıralarda yöreyi gözlemlemiş, birtakım kültürel değerleri yazıya dökmüştür. Sağlığında Türkçe öğretmeni olmam nedeniyle bana verdiği bu yazılı kaynaklar benim için çok önemli bir kaynak olmuştur. Yozgat kültürünün aydınlatılmasındaki katkılarından dolayı onu bir kez daha rahmetle anıyorum.

        Yıllar önce “Yozgat Kültür Takvimi” adıyla takvimler (ilki 1994 yılında) çıkarmaya başlayan Sayın Ertuğrul Kapusuzoğlu’nu, bu takvimlerin çıkarılması için gereken parayı karşılayan dönemin Belediye Başkanı Mehmet Erdemir’i de saygıyla anıyorum. Çıkardığı takvimlerin hemen her sayfasını Yozgat halk kültürünün örnekleriyle süsleyerek kentimize büyük bir hazine bağışlamıştır. Bu ara söz konusu takvimler için ellerindeki örnekleri gönderen tüm Yozgatlılara da teşekkür ediyorum.

        Yozgat yöresinde kullanılan sözcükleri araştırırken günümüzde bazı web sitelerinin konuya eğildiklerini de fark ettim. Çok geniş çaplı olmasa da özellikle köy kökenli web sitelerinde bazı sözcüklere yer verildiğini gördüm. Bu da beni çok hoşnut kıldı. Kuşkusuz onlardan da yararlandım.

        “Türk Folklor Araştırmaları” adıyla bir dergi çıkaran ve ölümüne dek bu çalışmasını sürdüren rahmetli İhsan Hınçer’e duyduğum özel saygıyı da burada özellikle belirtiyorum. Sayın Hınçer, yalnızca güzel Yozgat’ımıza değil, Türkiye’nin tüm kentlerine ilişkin folklor değerlerinin tanıtılmasına, gün ışığına çıkarılmasına olanak sağlamış, bu yolla ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuştur.

        Çalışmamın sonuna küçük bir kaynakça koydum. Çünkü emeğe saygım sonsuz. Yararlandığım kaynakları belirterek onların bu emeklerini sergilemek istedim. Onlara da teşekkürlerimi sunuyorum.

        Dilerim çalışmamı beğenirsiniz. Yozgat kültürüne “çam sakızı çoban armağanı” bir katkıda bulunabilmişsem ne mutlu bana!..

        Saygılarımla…

         Yerel sözlüğe geçmeden önce Yozgat yöresinin ağız özelliklerini içeren aşağıdaki videoların izlenmesi önerilir:

        Bir de değerli hemşehrimiz Rıfat Çakır’ın Yozgat ağzıyla kaleme aldığı aşağıdaki yazıyı okumanızda yarar var:

 

GAMİYON ŞOFORLARI

        Susa yoldan bi makine geçinci ortalık toz duman olurdu. Gocelinin itler harıltıya hemen ılgar, Sifli Zarife’nin gapının önüne gadar üre üre guvalarlardı. Çoh it depeledi bizim köyden geçen gamıyon şiforları. Acik üstüne getsen leviyeyi çekip adamı doğmüye yörürlerdi. Eyaleri galın galın adamlar, pala bıyıh, döş bağır açıh insan azmanı yarmalar geçerdi o yıllarda. 

        Bir gün Lomenin İsmayil’in gapının önünde Yağbın Osmanın Yusuf davar gotürürken Gara Tayır’ın şişâa depelemiş. Depelediği yetmiyomuş gibi bi de Yusuf’a bağırıp çağıyomuş şiforun biri. Hep onlar gabadayı olacah dağal ya.. Bizim köylü Ayı Paşa’ya denk gelmişler. “İn lan aşşağaya” dimiş, gamıyoncuya… Boynunun kutüğünden dutmuş, çal ha çal, ver ha ver.. Duşgasını dağıtmış, üfeleyip atmış şiforu bizim köylü Ayı Paşa…. Davarı ödettirmiş. 

        Ayı Paşa 5 dene gamıyoncu birden düverim aminim derdi. Battal’ın gayfenin önüne bidene gamıyoncu duz satmıya gelmiş. Paşa Abi nerde diye soruyordu. Zorlu adam Paşa Abi diyodu. Belli ki alayıcığıda iyi gorhmuşlar. Helede güz mevsimlerinde gamıyoncular bizim köyden bi şekil geçerlerdi. Heç adam mı var, mal melal mı geçiyo düşünmeden, bahmadan eşek sıpası gibi geçerlerdi köyün içinden. Bi ganı it depelediler. Gara Mustafa’nın evin önünden, Guccük Durağan evin önüne gadar 7-8 dene it geberiği olurdu şarampollerde. 

        Yav arhadaş! Heç mi vicdan merhamet yohdu o zamanki makine şiforlarında. Hadi bir veya iki denesi gazayınan oldu. Diğer itleri vallahi bilerek depelerlerdi yav. Ahşamları çoh makine daşladıh bizim koyde. Bir sürü milletin canını yahdılar. “Gaçın ulan yoldan it oğlu itler!” derlerdi bize. Gara gara gozlükleri daharlar, döş bağır açıh, cuvarayı dişlerinin arasında dutarah, gafada hoter, ayahta iskarpin cizme, selam vermeden artis gibi geçme, gaza basarak, ortalığı toz duman etme, bi ağrımıza giderdiki lafları ve hareketleri. 

        At arabalarına, gağnılara neyede çoh haharet ederlerdi. Beşinin Nuhu dayı oküz goşulu gağnısıyla koprünün ordan giderken arhasından gamıyonun biri gelmiş, milletin içinde Nuhu Dayıya oküzlerini ima ederek, “ Lan şu gardaşlarına de de gırana çekilsinler” demiş. Nuhu dayıda “Adem atamızdan belli alırsah sanada gardaş düşer o oküzler, sen dede çekilsinler” demiş. İyice demiş vallaha.. Gamıyoncu sırıtıp geçmiş. 

        Gerçi heç bi gonşuyu depelemediler. Amma çoh it, goyun, bızağa, tavıh, şibi, bodu, culuh ne depelediler. Bi gaç gişiyi doğdüler. Onlarca kişiyi azarladılar. Tavığı depelenen Çahal Anşenin Fadime’yinen, bızası depelen Gubuduğun Sultan her geçen gamıyonun arhasından “Gamıyonunuzu eşekler guvalasın donuz kosnükler diyi bir etek daş atardı arhalarından. 

        Goca gobekli gamıyon şiforlarından biri pınardan su içmiye indi. “Ben bir oturuşta bir davarı yirim” diyodu. Elinde gocahgene bi çipli, dişini gurdalıyodu. 

        Mantıcı Osman’ın oğlan da sığır sürüyomuş, onların mor oküz gamıyona sürtünerek gaşındı, milletin içinde şifor nası bağırıyo. “lan şu emmini uzahlaştır gamıyonun ordan it eniği” diyo oğlana. 

        Aynı Türk filimlerinde galleş rolünde oynayan adamlar var ya… şifor onlara benziyodu. Hemi gızıyo hemi de nıaaha ha haa diye gülüyo. Bizim koylülerin alayıcığından da babayiğit böyük, galıplı bi adamıdı. Golay golay doğülmezdi de kafir… Millete bu gadar dirliksizlik verdiler. Susayı hokümet sanki onlar için yaptı sanardık.  

        O yüzden böyle rahat ve gabadayılar derdik. 35-40 yıl öncesinin bu kabadayı insanlarının komik ve çılgın hareketlerini şimdi gülerek ve keyiflenerek hatırlıyorum. Bazen bir Türk filminde huzursuzluk yaratan belalı tiplemeleri görünce hatırlıyorum, bazen düzensiz beslenmiş babayiğit, kalıplı, gobekli, diri ve neşeli tipleri görünce hatırlıyorum.

        Aslında o zamanlar onları sevmezdik, ama imrenirdik te. Bende şifor olacağam, goca gamıyon süreceğam, derdik. Bi şekil adamlarıdı o zamanın gamıyon şiforları. 

 

YEREL SÖZLÜK

-A-

aba (I): Abla (kimi yerde anne anlamında).

aba (II): Çoban giysisi.

abril (april): Nisan ayı.

Örnek kullanım:

Sakın abrilin beşinden, camızı ayırır eşinden.

(Atasözü)

acar (acer): Yeni.

afili: Gösterişli, çalımlı, oynak.

ağartı: Süt, yoğurt ve ürünleri.

ağırşak: Yün, iplik eğrilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça, teker biçiminde yassı nesne, kurs.

ağmak: Sarkmak, aşağıya inmek, eğilmek, meyletmek, yükselmek, yukarı çıkmak.

Örnek kullanım:

Şu Yozgat’ın dağlarına ağsam ben,

Yağmur olup Çamlık’ına yağsam ben,

Haber etsem nazlı yâre yel ilen,

Seher vakti divanına dursam ben.

ağnanmak: Eşeklerin yere yatıp sağa sola dönerek sırtını kaşıma eylemi.

ağrek: Koyun, keçi ve sığırların yaylımda dinlendikleri yer, işsiz, avare kimselerin toplandığı yer, delikanlılar meclisi.

ağreklenmek: Hayvanların sineklerden korunmak için verdikleri çaba.

ağrıklı: Sara hastası olan, saralı, hastalıklı.

ağzı kızıl: Toy, olgunlaşmamış, ham, yumurtadan yeni çıkmış kuş yavrusu.

aha: İşte.

ahır sekisi: Sobanın, kaloriferin olmadığı dönemlerde insanların soğuktan korunmak için ahırların bir bölümünde hayvanlarla birlikte yaşadıkları yer.

ahraz: Dilsiz.

Örnek kullanım:

Su gelir, millendirir,

Çayırı çimlendirir,

Şu kızın kaşı gözü,

Ahrazı dillendirir.

(Mâni)

aklı çavdarlı: Deli, kaçık.

alaçık: Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak, keçeden yapılan çadır, bostan çadırı, haymalık.

alağaz: Çok konuşan, sürekli kavgaya hazır olan.

alaş: Ala köpek.

alayı: Hepsi.

Örnek kullanım:

Taşa vurdum pareyi,

Seçtim gözü karayı,

Yârime kurban olsun,

Şu Çandır’ın alayı.

(Mâni)

alaz: Alev.

alengirli: Gösterişli, tuhaf, acayip, karışık, çapraşık.

ağlenmek (alenmek): Oyalanmak, durmak, zaman geçirmek, eğlenmek, eğleşmek.

ağleşmek (aleşmek): bk. ağlenmek (alenmek).

al ha: Bu nasıl şey, anlamında şaşkınlık uyandıran ünlem.

allasen: Allahını seversen.

andavallı: Geri zekâlı, aptal.

apırcın olmak: Şaşırmak, çıkmaza girmek.

arbaz: Cinsel yönden doyumsuz (hayvanlar için).

arık: Zayıf, çelimsiz.

arkaç: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları, kuytu siper, yer, ağıl.

asıvata: Ticaret, alışveriş.

asbap: İç çamaşırı.

Örnek kullanım:

Asbap yudum, ben yudum,

Kara Kekilli dudum,

Ölsem, mezara girsem,

Yine kesmem umudum.

(Mâni)

avgın: Suyun akıtıldığı, götürüldüğü ark.

avurtlamak: Ağız dolusu, kabaca yemek.

ayak yolu: Tuvalet, yüz numara, helâ.

ayrıklı: Ayrı tutulmuş, benzerlerine uymayan, kural dışı olan, istisnai.

azıtmak: Çığırından çıkmak ya da çıkarmak, ölçüyü kaçırmak.

 

-B-

baba: Hastalanan bası ağaçların gövde kısmında oluşan kafa biçimindeki yumru.

babal: Vebal, günah.

baba yiyesice: Pislik yesin, anlamında bir beddua.

baç: Zorla alınan para; haraç.

badalak: Kısa boylu ve şişmanca olan şey ya da kişi.

baha: Kıymet, değer, fiyat, ücret, paha.

bala: Yavru, çocuk, evlat.

balak: Manda yavrusu.

baldırcan: Patlıcan.

banak: Kaşık yerine kullanılan katlanmış yufka.

başangı: Yaramaz, çekilmez çocuk.

baş bıcağı: Ustura.

baş kili: Sabun niyetine kullanılan bir cins toprak.

bayahtan (bayaktan): Biraz önce, demin.

baybürük: Kara çarşaf.

bayramcalık: Bayram arifesinde nişanlıya gönderilen elbise vb. hediyeler.

becek: Kıyı, köşe, kenar.

bek: Sert, katı.

beklik: Peklik, kabızlık. (Bazı yörelerde: ocağa atılan ve uzun müddet yanan ana kütük, söz kesilen kıza takılan takı.)

bel bel bakmak: Aptalca bakış.

belemek: Bebeği kundaklamak, beşiğe yatırıp bağlamak.

bellemek (I): Öğrenip akılda tutmak.

Örnek kullanım:

Kız anadan beller mahalle gezmeyi, oğlan babadan beller yazı yazmayı.

(Atasözü)

bellemek(II): Bel denilen araçla toprağı işlemek, aktarmak.

bekitmek: Sağlamlaştırmak, pekiştirmek, sıkıştırmak, sertleştirmek, katılaştırmak, bir yere gözcü dikmek, nöbetçi koymak.

beze: Hamur topağı.

Örnek kullanım:

Büyük ekmek büyük bezeden çıkar.

(Atasözü)

bezek: Külot, pijama gibi giysilerin lastik takılan kısmı.

bıcılgan: Azmış, yayılmış yara, kadınların meme uçlarında, çocukların ayaklarında, hayvanların ayak parmaklarıyla bileklerinde ter, pislik, çamur vb. sebeplerden ileri gelen sulu yara.

bıdak: Üzüm salkımının her bir parçası, budak.

bıdık: Yumurta.

bıldır: Geçen yıl.

bibi: Hala.

bicik: Buzağı. (Sözcüğün değişik yörelerdeki diğer anlamları: meme, meme başı, biricik, köşe, uç, açı, dağda iki kara arasındaki boşluk, ufak tefek.)

bi çala: bir fırsat.

bi goşam (koşam): Bir avuç dolusu.

binit: Taşıt.

bi süyüm: Gereği kadar iplik.

bitek: Verimli toprak.

bodu: Kaz.

boduç: Ağaç ya da topraktan yapılmış küçük su kabı.

boğarsak: Çok yiyen, doymayan, obur.

boğarsamak: Çiftleşmek için boğa istemek (inekler için).

boğör (böğür): Yan, yan taraf.

boz: Ekilmemiş tarla.

bozlak (I): Kene.

bozlak (II): İçine buğday, arpa vb. konulan dokuma çuval.

bozulamak: Deve böğürmesi.

böcük: Böcek.

bödelek: Böbrek.

bucaklık: Raf.

bugatlek: Bu kadar.

buğuz: Kin, garez, düşmanlık.

bukağı: Atların ayağına vurulan kelepçe.

bulama: Un çorbası.

bunelek: Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek, gübre sineği.

burunna: huysuz atların burnuna geçirilen çember.

burunsalık: Hayvanı zaptetmek için ip, zincir gibi şeylerle burnundan bağlanması.

buymak: Üşümek.

büngüldemek: Suyun topraktan kaynaması, suyun ateşte kaynaması, coşmak, yerinde duramamak, suyun güçlü, gürültülü akması, fışkırması, yavrusunu ya da eşini arayan mandanın bağırması.

bürük: Baş örtüsü, çarşaf.

Örnek kullanım:

Pullu bürük bürünür,

Yürüdükçe yürünür,

Benim sevdiğim güzel,

Nere çıksam görünür.

(Mâni)

bürüncek (bürümcek): Koza gibi yumaklanmış şey, ham ipekten dokunmuş ince bez.

Örnek kullanım:

Al bürüncek bürün yâr,

Konaklarda görün yâr,

Başkasını seversen,

Yılan ol da sürün yâr.

(Mâni)

büzütmek: Hareketsiz, isteksiz ayakta durmak.

 

-C-

çabıt (çapıt, çabut): Eski bez parçası, paçavra.

cahal: Bilgisiz, cahil.

cambul cumbul: Çok sulu, suyu bol (yemek), su içinde hareket eden cismin çıkardığı ses.

Örnek kullanım:

Cambul cumbul çaydan geçtim,

Cumbultusu bana değmez.

Al kumaştan biçindim,

Kırpıntısı bana değmez.

(Bilmece)

camız (camış): Manda.

Örnek kullanım.

Şu dağları aşalım,

Zilli camız koşalım,

Baban eve koymazsa,

Ahırda buluşalım.

(Mani)

cavzıtmak: İşi uzatmak, yarıda bırakmak, usanarak işten kaçmaya çalışmak, aşırı gitmek, azıtmak.

 

 

cecim: İnce dokunmuş, nakışlı kilim. (Diğer anlamları: yünden dokunmuş çul ve çuval, dokuma seccade, yatak, masa ve tepsi örtüsü.)

cemeden: Yelek.

cerek: Uzun ve ince ağaç.

cereme: Bir başkası yüzünden çekilen ceza.

cıbır: Kırkılmış yün, züğürt, parasız.

cılga: İnce, dar, taşlı yol, patika, keçi yolu, biçilmiş, bağlam yapılmamış ekin. (Farklı yörelerdeki anlamları: altı çift öküzle çekilen iki tekerlekli saban, ek döner kulaklı pulluk, ince dal, odun lifleri, kıymık, engel, samanın uçmasını önleyen kazıkların her biri, hayvanlar için ağaçtan yapılmış nazarlık, ince uzun, incecik.)

Örnek kullanım:

Tandır yanmaz, ocak tütmez bak hele,

Harman cılga, tane yok ki yel gele,

Göçü sardık kağnıların üstüne,

Yol gözükür anacanım gör hele.

(Memduh YOZGATLIOĞLU)

cılk: Bozuk yumurta.

cımbıldak: Oynak, sütsüz, soysuz, aramaz, her şeye karışan, ukala, arsız, dönek, sözünün eri olmayan.

cımbıldama: Oynaşma.

cıncık: Camdan ve porselenden yapılmış şey, kırık cam ve porselen parçaları, bilye (Bazı yörelerde anlamı: baharda ilk yetişen, pişirilip yenen ot.)

cıngıl: Küçük üzüm salkımı.

cınnaklamak: Tırmalamak.

cırık: Serçeye benzer bir çeşit kuş, kuş yavrusu, piliç.

cıvlamak: Ses çıkarmak (havada hızla giden cisimler için).

cıyındırık: Sinirli, yağsız et (işe yaramaz, kötü et).

cızlak: Mayalı hamurun tavada kızartılmasıyla yapılan yiyecek pişi.

cibicik: Alkış.

cibil: Su içindeki taze ot.

cimcik: İki parmak ucuyla alınan miktar, tutam (toz şeyler hk.), iki parmakla yanak vb. sıkıştırma, çimdik.

cimciklemek: İki parmakla yanak vb. sıkıştırmak, çimdiklemek.

cimcime: Küçük ve sevimli çocuk, kadın.

cindar: Büyücü, cinci; üfürükçü, falcı.

cindarlık: Büyücülük, cincilik, üfürükçülük, falcılık.

cingan gadağı (çingen kadağı): Başı geniş ve yassı çivi.

cirmitli: Pis, kirli, dengesiz.

comba: Genç manda.

coruk: İnatçı, gelişmemiş, büyümemiş, zayıf, hastalıklı, bahane.

culfalık: Yün dokuma aracı.

culuk: Hindi.

Örnek kullanım:

Oğlan, oyunlu oğlan,

Sürü koyunlu oğlan,

Mahlede kız koymadın,

Culuk soyunlu oğlan.

(Mâni)

culuz: Boyun.

cumbur comaat (cemaat): Hep birlikte, topluca, cümbür cemaat.

cuvara: Sigara.

cücük: Civciv.

Örnek kullanım:

Kazın cücüğünü güzün sayarlar.

(Atasözü)

cücüklü: Civcivi olan.

Örnek kullanım:

Yer altında cücüklü tavuk.

(Bilmece)

cülük: Salatalığın çiçekten kurtulmuş en küçüğü.

 

-Ç-

çağlık: Banyo yapılan yer.

çağşır: Kuşların, tavukların ayağında bulunan ve süs gibi görünen tüy.

çağşırlı: Paçası tüylü tavuk, kuş, pasaklı, budala (kadın), çakşırlı.

çakıldak: Koyunlarda özellikle kış aylarında hayvanların arka bölgelerinde gübrelerin top top yapağılarına yapışması sonucu oluşan yumru, koyun pisliği, bir çarkın yalnız bir yöne doğru işlemesine yol verip tersine dönmesini önleyen ya da değirmen, su dolabı vb. makinelerin işleyişini çıkardığı sesle kontrole yarayan parça.

çalkadıl: Sırnaşık kişi.

çalkama: Ayran.

çalgı: Ahır, sokak süpürgesi.

çalkamçı: Bütün ayrıntılarıyla (at, araba, koşum) at arabası.

çalma: Pekmezin koyu olanı.

çandı: Tavan.

çat: Ayakları (bacakları) olmayan.

çav: At, eşek vb. hayvanların erkeklik organı.

çavmak: Güneş doğmak, dağılıp yayılmak, saçılmak, sapmak, yol değiştirmek, dönmek.

çeç: Tahıl yığını.

Örnek kullanım:

Arpa buğday çec olur, Güzeller güleç olur, Meyil verme güzele, Ayrılması güç olur.

(“Arpa Buğday Çeç Olur” türküsünden)

çeğmellenmek: Yay ya da çengel biçimini almak.

Örnek kullanım:

Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne, Havada bulutun ağdığı gibi. Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış, Yağmurun güllere yağdığı gibi.

(“Dersini Almış da Ediyor Ezber” türküsünden)

çelpeşen (çelpeşük): Karmaşık, karışık, bozuk, bir açıp bir kapayan hava.

çeltek: Çoban yamağı, yardımcısı.

çemkirme: Dinleyip anlamadan durmadan konuşma, karşı çıkma.

çenet: Birbirine yapışık iki eşit parçadan meydana gelmiş olan cisimlerden her biri, fasulye, nohut gibi sebzelerin, badem, ceviz, erik gibi kuru meyvelerin içindeki parçalar.

çerik: Altı kiloluk tahıl ölçüsü.

çevirme: Hendekle çevrilmiş tarla.

çıfıt: Hileci, düzenbaz.

çığırmak: Çağırmak, seslenmek, türkü söylemek.

Örnek kullanım:

Çerçinin çığırdığına inan, eşeğin anırdığına inanma.

(Atasözü)

çıngırdak: Kuzuların boynuna takılan çıngırak, küçük çan.

çıvlamak: Kavlamak, tüyünü dökmek, çıplak kalmak, fışkırarak akmak.

çiğit: Çekirdek.

Örnek kullanım:

Elinde gümüş divit,

Kabağın içi çiğit,

Sabahın hayırlı olsun,

Bensiz yatıyon yiğit.

(Mâni)

çimmek: Dere, göl vb. yerlerde yüzmek.

çinik (şinik): Yaklaşık sekiz kilogramlık ölçü (buğday, arpa vb. için).

Örnek kullanım:

Su doldurdum torbaya,

Kaşık soktum çorbaya,

Şu Yozgat’ın kızları,

Birer çinik arpaya.

(Mâni)

çor: Hastalık, kalp hastalığı.

çotuk: Eğri büğrü yürüyen kişi.

çöğdürmek: İşemek, ileri doğru fışkırtmak.

çörten: Dam için tahta ya da sacdan yapılmış boru.

çöz: Bağırsak.

çüğmek: Sendeleyip düşmek.

çükü düşmek: Çocuğun bir şeyi çok istemesi.

 

-D-

daldaşak: Çırılçıplak.

dalı düşük: Biçimsiz.

dallama: Boyuna ya da başa sarılan atkı, yelek; gömlek, aptal, enayi.

danapa: İri aşık kemiği.

dangaz: Mavi at boncuğu.

dangırdamak: Bağıra bağıra, yüksek sesle konuşmak, gevezelik yapmak.

Örnek kullanım:

Dağ diye dangırdama, dağın kulağı vardır.

(Atasözü)

davar: Koyun.

Örnek kullanım:

Dek duranın devesi ölmez.

(Atasözü)

dembelek: Aptal ,budala, deli.

dembeser: Aptal, geri zekâlı.

demdüş: İleri geri, boş.

denelemek: Tahıl yiyip tokmalamak.

depik(tepik): Tekme.

Örnek kullanım:

Bir acayip nesne gördüm,

Marifeti karnında.

Yere yatmış, depik atar,

Ne varısa burnunda.

(Bilmece)

depmek (tepmek): Doldurmak.

deşirici: Kapı kapı dolaşarak yardım toplayan, dilenci.

dıkız: Tavı gitmiş, sertleşmiş toprak.

dınılamak: Boşuna konuşup durmak.

Örnek kullanım:

Muhtar arı kovanına benzer, vurdukça dınılar.

(Atasözü)

dışlak: Dışarıda.

dinari: İskambilde karo.

dilleşmek: Hoşlanarak söyleşmek.

dinelmek: Ayakta durmak.

dingildemek: hoplayıp zıplamak, oynamak.

direm: Akça para, gümüş para, eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü.

direngeç: Tahta destek, dayanak.

dirlik: Rahatlık, huzur.

dirliksiz: Geçimsiz.

dirmit: İnce, zayıf, çelimsiz.

dişindirik: Ata, eşeğe zincirle vurulan gem.

diştir: Dişleri seyrek, yamuk, biraz öne çıkık,

ditmek: Küçük küçük parçalamak, dişlemek.

dizleme: Dize kadar uzanan uzun çorap.

Örnek kullanım:

Ayağına giymiş iplik dizleme,

Yaktın ciğerimi, ettin közleme,

Ağlama da bağlasınlar başını,

Kaldır kollarını, giy kumaşını.

(Kına türkülerinden)

dolukmak: Ağlayacak gibi olmak, duygulanmak, gözleri dolmak.

dombalak (tombalak): Takla atma, kısa boylu, şişman, tıknaz ve tombulca, toparlak, küre biçiminde.

domuşmak: Somurtmak, sessiz ve dargın durmak, üşüyen insan ya da hayvanın büzülmesi, büzülmek, büzülerek oturmak.

domuzluk: Su değirmeninde suyun hızla düştüğü yer.

dongurdak: Deve, sığır, koyun sürülerinin önünde giden hayvana takılan, kalın saçtan yapılmış çan, çıngırak.

Örnek kullanım:

Develerde vardır bardak,

Bardaklarda kara bıdak,

Her devede beş dongurdak,

Öter gider Türkmen kızı.

(Leyla GÜNDOĞDU)

don yağı: Normal sıcaklıkta katı durumda bulunan ve içyağlarının eritilmesiyle elde edilen hayvansal yağ, iç yağı, soğuk ve sevimsiz (kimse).

doruklayın: Yukarıdan beri.

Örnek kullanım:

Doruklayın gelen dilber,

Heyikleyin gördüm seni.

Aşkın ayağıma düştü,

Hayli zonguldattı beni.

dölek: Akıllı uslu, düzgün, ova.

döşek: Yatak. (Minderlerden oluşturularak bir köşeye yapılan küçük yatağa yörede it döşeği denmektedir.)

Örnek kullanım:

Karşıdan eşek gelir,

Kulağı gevşek gelir,

Kendi kaçan kızlara,

Yamalı döşek gelir.

(Mani)

dudu: Hanım, abla, küçük kardeş. (Bazı yörelerde: Başa bağlanan yemeni, çocuk dilinde su.)

dulda: Gölge, korunak.

Örnek kullanım:

Yozgat’ın dağına dulda diyorlar,

Her kimden sorarsam yolda diyorlar,

Geleceksen gel gayrı, perişanım ben

Kuru haber ile avutuyorlar.

duldalık: Yel, yağmur vb. durumlardan korunmak için sığınılan yer.

duluğu sirkeli: Pis, beceriksiz kadın.

duluk: Kulak arkası. (Diğer anlamları: yüz, şakak, yüzün şakakla çene arasındaki yanı, şakak üzerinde saç ile sakalın birleşimi olan kısım, favori, yanağın alt kısmı, duvar dibi, duvarın gölge olan tarafı, yanak, yanak içi, şanağa bırakılan saç, çene üstü.)

Örnek kullanım:

İki halı, yastık; eşeğin duluğuna astık.

(Deyim)

duşga (duşka): Çene.

dübür: Kıç.

düğlemek: Bağlamak, düğümlemek.

Örnek kullanım:

Mendilin kıyısına,

Şeker düğle ucuna,

Benden hoşlanıyorsan,

Gel örtmenin ucuna.

(Mâni)

dümbelek: Darbuka, şişko anlamında hakaret sözü.

 

-E-

ecik (icik): Az.

ecicik (icicik): Çok az.

ede: Büyük erkek kardeş, ağabey.

efilemek: Hafiften rahatsız olmak, rengi atmak, neşesi kaybolmak.

ekemiş: Olgunlaşmış canlı.

eksikli: Eş, kadın [Genellikle asikli (a sesi uzun) biçiminde söylenir.].

elcek: Tırpanın el ile tutulan yeri. (Bu sözcük ülkemizin değişik yörelerinde çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır: eli korumak için ele takılan ya da alınan kanca gibi bir araç, bulgur taşında elle tutulan yer, kapının tutacak yeri, harman aygıtını çevirmek için kullanılan kol, sapanın elle tutulan yeri, yağ eritmeye yarayan küçük kap, iplik bükülen çıkrığın el ile tutulan yeri, güçsüz kadın, küçük çekiç, eldiven, ellik.)

elenti: Elendikten sonra altta kalan.

elevay: Saf, beceriksiz.

elçim: Bir elle alınan kadar.

ellaham (ellam): Herhâlde, sanırım, galiba.

ellik: Eldiven.

eme: Hala.

e mi: Tamam mı?

emlik: Süt emmekte olan insan ya da hayvan yavrusu, zamanından geç doğan kuzu ya da oğlak.

emmi: Amca.

Örnek kullanım:

Yemenimi yel attı,

Emmimgile iletti,

Ben bir şey bilmez idim,

Emmim kızı belletti.

(Mâni)

emzikli: Çocuklu anne.

en: Hayvanların kulaklarına bıçakla açılan işaret.

enik: Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanların yavrusu.

eniklemek: Kedi, köpek vb. doğurmak, yavrulamak.

erinmek: Üşenmek.

essah: Sahici, gerçek.

eşkili (eşgili): Mayalanmış hamurla yapılan bir tür ekmek, bazlama.

eşkin: Atın dörtnal ile tırıs arasındaki hızlı yürüyüşü, filiz, sürgün.

eşme: Yerden kaynayan (çıkan) su, kaynak suyu.

Örnek kullanım:

Eşmeyi ellemen de eşme durulsun,

Ziya’mın ölüsü de orda yunsun,

Nazlı yârim acep kime verilsin?

Onun için açık gider gözlerim.

(“Ziya” türküsü’nden)

evlek: Tarlanın tohum ekmek için saban iziyle bölünen bölümlerinden her biri, dönümün dörtte biri kadar olan alan ölçüsü, tarlalarda suyun akması için açılan su yolu.

evmek: Acele etmek, ivmek.

Örnek kullanım:

Even it gözsüz enikler.

(Atasözü)

evrağaç (evri ağaç): Yufka çevirmeye yarayan yassı ve uzun tahta, evirgeç.

Örnek kullanım:

Çatal kapı çatılı,

Üstünde yan yatılı,

Şu Yozgat’ın kızları,

Evri ağaç yapılı.

(Mâni)

evgen: İşte eli tez olan.

eyseri: Büyük çivi.

 

-F-

ferimek: Olgunlaşmaya yüz tutmak.

fışkı: Sulu at gübresi.

filik: Tiftik keçisi, bu keçinin tüyü.

filikli: Tiftikten yapılan battaniye.

firik: Olgunlaşmamış buğday.

fişeklemek: Birini dolduruşa getirmek.

fol: Tavuğa yumurtlayacağı yeri işaret eden yumurta yeri.

folluk: Tavuğun başka yere yumurtlamasını önlemek için kümese konulan yumurta.

fosuldamak: Burnundan çabuk çabuk solumak, öfkelenmek, sinirlenmek.

fotul fotul ötmek: Çok kızmak.

 

-G-

gadak: Çivi.

gade: Bardak.

gağşamak: Yıkılmaya yüz tutmak.

gambık: Ufak ağaç parçası.

gamga: Kesilen, yontulan veya rendelenen bir şeyden çıkan parça, yonga.

gamgayla kaşınmak: Yokluk çekmek, ekonomik sıkıntı içinde olmak.

garakliye: Boşuna, nasıl olursa.

garametli: Zavallı, başı dertten kurtulmayan.

gavsara: Çevirme, kuşatma, bağlama, sıkıştırma.

gayım: Sağlam, dayanıklı, güçlü, kırılmaz.

gaylesiz: Vurdumduymaz, umursamaz.

geçe: Derenin, ırmağın karşı tarafı.

geçgere: Genellikle gübre taşımak için kullanılan bir araç.

gedik: Bir ucu, köşesi noksan.

gelep: Yün çilesi.

gerbe: Kaşağıdan sonra hayvanın üzerindeki kılları toplayan, parlatan kıldan yapılmış araç.

gerneşmek: Keyifle gerinmek.

gever: Arklardan tarlaya su ulaştıran küçük su yolları.

gevrek: Büsküvi.

gezeğen: Çok gezen kişi.

gıncıl: Şıltakçı, yalandan ağlayan ya da sevinen.

gınnamak: Camızın saldırması.

gırcı: kar, dolu arabası.

gıremse (gremse) : Boynu takılan büyükçe altın.

gırmızı: Domates.

gicişmek: Kaşınmak.

gobel (göbel): Piç, çocuk, yaramaz çocuk, kimsesiz, yetim, öksüz çocuk. [Çeşitli yörelerde başka anlamları: sınırlan ayırmak için tarla kenarlarında yapılan toprak tepecikler, geçit vermeyen, ormanlık, taşlık yer, sebze ya da meyvelerde olgun tane, damın köşe tarafı, deli, kısa (boy için).]

godala: İki-üç kiloluk yağ çanağı.

gopmak: Koşmak.

goşam: Avuç.

goşam goşam: Avuç avuç.

godek (gödek): Kısa boylu, şiş karınlı. (Gödek sözcüğü godek ile eş anlamlı oluşunun yanı sıra çeşitli yörelerde değişik anlamlarda kullanılır: şinik denilen tahıl ölçeğinin yarısı, kuyruksuz kümes hayvanı, tavuk, lokma, sapanın el ile tutulan kısmı, tutak, halka biçiminde yapılan ev ekmeği, sacda pişirilen mayasız yufka, bazlama, yağlı ve kıymalı pide, bir çeşit poğaça, yumurtalı ekmek ya da çörek, boyu kısa, geniş karınlı küp, oyunda ebe.)

göğ (I): Olgunlaşmamış, ham (meyve).

göğ (II): Gök, gök yüzü.

gölük: yaşlı eşek.

göynek: Atlet.

gözer: İri delikli, büyük kalbur.

gözlekçi: Attığını vuran, nişancı.

gubaşmak: İmeceyle iş yapmak, yardımlaşmak.

gubuz atmak: Keyifle söyleşmek.

gucük: Şubat ayı.

guccük: Küçük.

gudü: Camız sürüsü.

gudumsuz (güdümsüz): Uğursuz (kimse).

guğüm (güğüm): Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakırdan su kabı.

gumpür: Patates.

gurk: Anne tavuk.

guşene: Büyük tencere, kazan.

guva: Damat, güvey.

gübür: İnce gübre karışımı toprak, çöp, süprüntü.

güdü: Camız sürüsü.

güdümen: Şimşek.

günücü: Kıskanç.

Örnek kullanım:

Günücü gurk tavuk

(Deyim)

günülemek: Başkasına yapılanı aynen istemek, kıskanmak.

günün kulağı: Sabahın çok erken zamanı.

güpür güpür: Hızlı hızlı.

Örnek kullanım:

Dam başından güpür güpür geldiler,

Avlumuza dola dola doldular,

Annemin elinden beni aldılar;

Annemi babamı kızsız kodular.

(Kına türkülerinden)

güre: Çiftleşmek isteyen at ya da eşek.

gürük: Kulakları kısa.

güvermek (gövermek): Yeşermek, vurma, çarpma ya da soğuk nedeniyle vücudun herhangi bir yeri morarmak, çürümek. (Güvermek sözcüğü; yörede serbest bırakmak, salmak anlamında da kullanılmaktadır.)

güverti (göverti): Yeşillik, sebze.

Örnek kullanım:

Yerdeki güvertiye gökteki kuş da seğirtir.

(Atasözü)

güzlük: Güzün doğan, son doğan çocuk.

 

-H-

hacet: Gereksinim (araç gereç).

haft (havt): Su biriktirilen beton havuz, çeşme yalağı, küçük havuz.

halbur: Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli veya seyrek telli elek, kalbur.

halleşme: Dertleşme.

halta: Köpek tasması.

hampalamak: Kabaca yapmak.

hamut: Keçiboynuzu.

haral (harar): Çoğu kıldan dokunmuş büyük çuval.

Örnek kullanım:

Kedi ile harala girilmez.

(Atasözü)

harmancalık: Harman pazarı, harmanda toplanıp hayır için verilen buğday, arpa vb.

harnıp: Keçiboynuzu.

hasas: Bekçi, köy bekçisi.

haside: Şeker ve nişastayla ya da pekmezle yapılan bir tatlı türü.

havkalamak: Hemen kucağına almak [birini (özellikle çocuğunu) korumak için apar topar kucağına almak].

haymalık: Bağ ve bahçelerde çalı çırpıdan yapılan çardak, avlu, alaçık.

hedik: Haşlanmış buğday, içerisine nohut, çedene gibi başka taneli bitkiler konularak yapılan haşlanmış buğday yemeğine verilen ad.

Örnek kullanım:

Çarşıda hedik kaynana,

Dişleri gedik kaynana,

Oğlun neler getirmiş,

Sensiz yedik kaynana.

(Mâni)

helik: Küçük duvar taşı.

Örnek kullanım:

Helikle kale duvarı örülmez.

(Atasözü)

helke: Kulplu su taşıma kabı.

Örnek kullanım:

Helke koldum pınara,

Damla damla dolacak,

Benim sevdiğim oğlan,

Başöğretmen olacak.

(Mâni)

herif: Koca.

herk: Sürülmüş tarla.

Örnek kullanım:

Ya herk et ya terk et.

(Atasözü)

herklik: Ekilmeyen (nadasa bırakılmış) tarla.

heyiklemek: Bir tehlike nedeniyle çevreyi gözetlemek, korkarak kulak kabartmak (hayvanlar için).

hezen (hizan): Damların üzerine döşenen kalın ve büyük ağaç, kiriş, dalları budanmış ağaç gövdesi.

Örnek kullanım:

Damlarda hezen var mı?

Üstünde gezen var mı?

Şu köylerin içinde,

Battal’dan güzel var mı?

(Mâni)

Çubuk iken çıt demeyen, hezen iken küt demez.

(Atasözü)

hınaza: İçten pazarlıklı, kendinden kötülük beklenen (kimse).

hınkırmak: Soluğu burundan hızla vererek sümüğü dışarı atmak, sümkürmek.

hızan: Açgözlü, miskin, tembel, görgüsüz, sonradan görmüş, cimri, yoksul.

Örnek kullanım:

Ebe ebe azana,

Kızın verme hızana,

Hızır akça kazana,

Girsin kaynar kazana.

(Sayışmaca)

hızmık: Buğdayın yıkandıktan sonra geride kalan kapçıklı kısmı.

horanta: Aile.

hotlamak: Atlamak, sıçramak, hoplamak.

Örnek kullanım:

Hotla, pabuç yırtılsın,

Yırtılırsa yırtılsın,

Gurbete kız verenin,

Aklında baba çıksın.

(Mâni)

hotuz (hotoz): Kadınların saçlarını arkaya toplayarak yaptıkları topuz, kadınların süslü başörtüsü, gelin tacı, duvak.

Örnek kullanım:

Bugün ayın otuzu,

Başındadır hotozu,

Dünyada yâr sevmeyen,

Ahrette yer topuzu.

(Mâni)

hoydana: İri ve biçimsiz, kaba

        höbek: Ekin ya da saman yığını, öbek, tepe, tığ.

höllük: Kundak çocuklarının altına bez yerine konulan toprak.

Örnek kullanım:

Altın halburunan höllük eledim,

Aynalı beşiğe bebek beledim,

Büyüttüm, besledim, asker eyledim,

Nenni bebeğim nenni.

(Ninni)

hörüklemek: Tepeleme yığmak, doldurmak.

höyük: Toprak yığını, tepecik üzerine tepe biçimi toprak, yığılmış, eski uygarlıklardan kalma mezar. (Değişik yörelerde farklı anlamları: iki tepe arasındaki alçak yer, iki tarla arasına, sınırı belirtmek için yapılan işaret, bostan bahçe ya da dağ tepelerine hayvanları ürkütmek için yapılan korkuluk.)

hürük: Bir yere biriktirilmiş taş, odun, tevek vb.

 

-I-

ığıl: Yavaş akan su.

ığıl ığıl: Ağır ağır, yavaş yavaş.

Örnek kullanım:

Suyun ığıl ığıl akanından, adamın yere bakanından kork.

(Atasözü)

ıktırmak (ıhtırmak): Çöktürüp oturtmak.

Örnek kullanım:

Iktırmışlar deveyi,

Bindirmişler hacıyı,

Hacı binmiş atına,

Çıkmış göğün katına…

(Sayışmaca)

ıldır ıldır: parıl parıl, ışıl ışıl.

ılgamak: Atın kulaklarını kısarak saldırması.

ılgın: İnce söğüt dalı.

ılıfıtın: Rafadan, az pişmiş yumurta.

ıravan: Eritilerek kaynatılmış şeker.

ırbık (ıbrık, ibrik): Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakırdan yapılmış ve güğümden daha küçük olan su kabı.

ırgalanmak: Sallanmak.

ısmarıç: Sipariş.

ışgın (ışkın): Bitkide yeni süren filiz, sürgün, bağ sürgünü.

Örnek kullanım:

Bağa girdim ışkına,

Gül topladım eşkine,

Eğil eğil öpeyim,

Anan baban aşkına.

(Mâni)

 

-İ-

iğdiş etmek: Erkekliğini yok etmek, hadım etmek.

iğeşmek: Tembeli görüp çalışmamak.

ilaan: Leğen.

ilenger: Yayvan ve kenarları geniş, büyük bakır kap.

Örnek kullanım:

İlengerde tuz gibi,

Yanıyorum köz gibi,

Sen orada, ben burda,

Kaldık tek camız gibi.

(Mâni)

ilik: Düğme deliği.

ilistir: Süzgeç.

illetli: Hastalığı olan, ikide bir aksaklık gösteren.

ilvanlı: Gösterişli, süslü.

Örnek kullanım:

Evinizde yok bir tas katık, ilvanlının ocağı batık.

(Deyim)

ipti: Önce, ilk.

irdemek: Beğenmemek, istememek, nefret etmek., reddetmek.

irişki: Sucuk.

işkillenmek: Kuşkulanmak.

işlik: Gömlek.

Örnek kullanım:

İşlik diktim kıvırcık,

Suya indi sığırcık,

Senin yârin gül ise,

Beninki de tomurcuk.

(Mâni)

işmar: İşaret.

itağa: Ekmek yaparken kullanılan bir tür örtü, üzerinde un elenen kalın bez.

iya: Kaburga kemiği.

 

K-

kabala: Götürü usulü pazarlık.

kanak: Çay, dere, ırmak. (Sözcüğün değişik yörelerde çeşitli anlamları: av çakısı, kafes, çabuk aldanan saf, ceviz, küçük bebeklerin başlarındaki kepek tabakası.)

Örnek kullanım:

Yozgat’tan yağlık getir,

Yağlıkta sağlık getir,

Git Karanlıkdere’ye,

Kanaktan balık getir.

(Ertuğrul KAPUSUZOĞLU)

kanırtmak: Zorlamak, bir şeyi zorlayarak açmaya çalışmak.

kapçık: Tahıl tanelerinde kabuk, boş mermi kovanı.

kardak: Büzük, büzülmüş, kırışık,, dar, biçimsiz (giysi için).

karık: Bağ ve bahçe sulamak için açılmış su yolu, ark, bu arklar arasında kalan toprak parçası, sabanla açılan çizi.

karmaç: Kepek, su, süt vb. karışımı hayvan yiyeceği.

katık: Yayıktan çıkan ayran.

kavınmak: Yokluk çekmek.

kavi: Güçlü, zorlu.

kavurga: Kavrulmuş buğday.

kavut: Havanda dövülmüş kavrulmuş buğday, mısır ya da nohut, kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununun şeker ya da tatlı yemişle karışımı, helva, kavrulduktan sonra öğütülen tahıl unu.

kayarlatmak: Atın ayaklarına eski nal çakmak.

kaydalamak: Kıvrak, çalımlı, sekerek, zikzak çizerek yürümek, keklik kaçışı.

kaygana: Yumurta aşı, omlet.

kayış atmak: Sözünde durmamak.

kazgıç: Çiğdem sökmek ya da pulluğun demirindeki toprağı temizlemek için yapılmış ucu sivri sopa.

kefek: Kolay işlenebilen yumuşak taş.

kele: “Ayol, hey, yahu” anlamında genellikle kadınlarca kullanılan ünlem, kız ya da kadın çağırma ünlemi. (Değişik yörelerdeki farklı anlamları: iyi, değerli, çok, boğa; sürülmemiş tarla.)

Örnek kullanım:

Vıh kele bacım nörüyon?

kelek: Ham kavun, şalak.

Örnek kullanım:

Ay doğar elek gibi,

Gün doğar melek gibi,

Şu Çandır’ın kızları,

Turfanda kelek gibi.

(Mâni)

kelem: Lahana.

keleş: Yakışıklı.

kelete: Değirmende öğütülmek için araya giren, öne alınan az ölçüde buğday. (Çoğu yörede kullanılan bu sözcük çeşitli anlamlar içermektedir: değirmencinin öğüttüğü undan aldığı pay, ölçek, küçük harman, ayakkabı çekeceği, cılız hayvan, çamaşır yıkanırken komşudan yıkanmak için gelen birkaç parça çamaşır, çuval, koyun derisinden yapılan torba, dağarcık, çirkin, kötü, gösterişsiz, kaba, önemsiz nesne, artık, ufak tefek, toprağı az olan çiftçi.)

kelik: Bahçede iki karık arasındaki sınır.

kemçik: Alt çenesi çıkık, üst çenesi içeriye çökmüş gibi duran, dişleri üst üste gelmeyen, burnu basık, asık yüzlü, çirkin, sıska, cılız, ince yüzlü (insan için).

kenef: Tuvalet, kadınlar için pis, kötü anlamlarında kullanılan bir hakaret sözü.

kepenek: Kelebek.

kepermek: kabuğu soyulmak.

kerç: Zıt, karşıt, ters, inatçı.

kerçine gitmek: İnatlaşmak.

kerkinmek: Birisinin arkasına değmek, sürtünmek, erkek hayvanın dişisine karşı çiftleşme istediğini belirten hareketler yapması.

kerme: Gübre, tezek, kesek, parça, deride kalınlaşmış kir tabakası, başta olan kepek, yara üstünde oluşan kabuk.

kesegen: Bitki köklerini yiyen, dana burnu da denilen bir böcek, fare, kesici, keskin.

Örnek kullanım:

Sıçandan doğan keseğen olur.

(Atasözü)

kesek: İri toprak parçası.

keslemek: Ağacı daha küçük parçalara ayırmak.

kesmek: Birinin arkasından konuşmak, dedikodusunu yapmak, aleyhinde bir şeyler söylemek.

Örnek kullanım:

Kaynanam kara testi,

Beni oğluna kesti,

Kesti ise ne yaptı?

Akşam bağrına bastı.

(Mâni)

kesmik: Saman irisi, buğday sapının boğumlu yerleri.

kevik: Zayıf, yuka.

kevzi: Bir cins zararlı böcek.

kıgak: Koyun pisliği.

kındap: İp.

kırcı: Dolu, ufak ve sert taneli kar.

Örnek kullanım:

Geçen kervan kıranlı mı?

Başın yine dumanlı mı?

Kırcılı mı, dumanlı mı?

Şimşek şimşek çakar mısın?

(Nizami NEFESLİ)

kırgı: Tarıma uygun olmayan boz, verimsiz alan.

kırık: Erkek ya da kadının yasak aşk yaşadığı kişi, oynaş.

Örnek kullanım:

Avradın kırığını kocası, kızın kırığını kardaşı getirir.

(Atasözü)

kırışmak: Caka satmak, hava atmak.

kırklık: Koyun yünü kesme aracı, yün makası.

kırma: Ana ve babası ayrı cinsten olan hayvan (at ve eşekten olma katır gibi), hayvan yiyeceği.

kıstırma: Saç tokası.

kırtlama: Küçük parçalara ayrılmış şekeri ağızda tutarak çay içme biçimi, kıtlama.

kıska: Arpacık soğanı, soğanın iç bölümü.

Örnek kullanım:

Kıskadan olur soğan, dayıdan olur yeğen.

(Atasözü)

kıvık: Yarı açık, az açık.

kıvrak: İnce tülbent ya da ipekli baş örtüsü.

kıyık: Çuvaldız.

kızan: Kedi, köpek gibi hayvanların çiftleşme isteği gösterdikleri durum, zaman (Bazı yörelerde: çoluk çocuk, oğlan, erkek çocuk.)

kilte: Kemerlerdeki deliğe giren uç.

kintik: Parmakla sert vuruş.

kip: Tam oturmuş, uymuş, yakışmış.

kirik: Yeni doğmuş eşek yavrusu.

kirmen: Dibekte, havanda tahıl dövmeye yarayan tokmak, kirman.

Örnek kullanım:

Anam kirmenini alsın eline,

Çıksın baksın gurbet elin yoluna,

Kız gelin gördükçe bağrı deline.

(Kına türkülerinden)

kirtik: İyice eriyip küçülmüş sabun.

kirtiş: Pürüz, girinti çıkıntı, eğri olan şey, keskin ve sert kayalardaki sivri çıkıntı.

kirtişli: Pürüzlü, girintili çıkıntılı.

kişkillemek: Köpeği boğuşması için tahrik etmek.

kit: Anahtar.

kitlemek: Kapıyı kilitlemek.

kitli: Kilitlenmiş.

Örnek kullanım:

Kapını kitli tut, komşunu hırsız tutma.

(Atasözü)

kodak: Küçük çivi.

Örnek kullanım:

Çatal kapı budaklı,

Kundurası kodaklı,

Ne kırışın anası?

Oğlun eşek kulaklı.

(Mâni)

koğ (kov): Yerme, çekiştirme, arkasından konuşma, dedikodu yapma.

kolan: At, eşek vb. hayvanların semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassı kemer, dokuma, deri, kenevir vb. maddelerden yapılan yassı ve enlice bağ, yünden ya da iplikten yapılmış, üzeri işli ince kuşak.

konur: Griye çalan at rengi.

köm: Koyun ağılı, kom.

Örnek kullanım:

Davar; kömünü itsiz, sahibini itsiz bırakmaz.

(Atasözü)

kömbe: Un, tuz ve yağ ile yoğrulan kızgın sacda veya fırında pişirilen ekmek.

köremez: Çiğ sütle, yoğurt karıştırılarak pişirmeden yapılan bir çeşit yiyecek, ayranla pişmiş süt karıştırılarak yapılan yiyecek, içine ekmek doğranmış ayran, oyun ya da keçiden sağılarak içilen çiğ süt, koyulaşmış koyun ve keçi sütü.

Örnek kullanım:

Çobanın gönlü olursa tekeden köremez çıkarır.

(Atasözü)

kösnü (körkösnü): Köstebek.

köşek: Bir yaşına kadar olan deve yavrusu.

kötek: Dayak.

Örnek kullanım:

Çatal kapı eteği,

Kızlar balın peteği,

Oğlan kaçtı, kurtuldu,

Kezban yedi köteği.

(Mâni)

kötelemek: İtmek, fırlatmak.

köz: Kor parçası, ateş.

köz tavası: Ateş küreği.

kuba: Kümes hayvanlarının ve kuşların tüyden tepeliği.

kubalı: Tüyden tepeliği olan.

kubat: Kaba.

kubarmak: Hindi ya da güvercinin tüyleri kabarmak, çalımlı bir tavır almak.

kula: Kreme çalan at rengi.

kunnamak: Doğurmak (hayvanlar için).

Örnek kullanım:

… Sorma hanım, bizim komşunun eşeği kuyruksuz kunnamış. Ne yapacağımı şaşırdım…

(Bir fıkradan)

kuskun: Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış. (Bazı yörelerde: şalvarın arkasında bulunan ve kuşağa bağlanan ip, don paçası, bebek bezi, kadınların âdet bezi.)

kuşluk vakti: Güneş doğduktan biraz sonraki zaman.

külek: Bal, yağ, yoğurt vb. şeyler koymaya yarar tahta kova.

kümük: Dökük dişli.

kürtün: Yük hayvanlarına vurulan semer, palan.

Örnek kullanım:

Eşeğine kızar, kürtününü döver.

(Deyim)

kürümek: Kar, çamur, toprak gibi şeyleri İterek bir araya toplamak, küremek.

küsküç: Havuç, çiğdem vb. çıkarmakta kullanılan ağaç ya da demir sopa.

 

-L-

lalanmak: Alay etmek, birinin yaptıklarını yineleyerek eğlenmek.

 

-M-

madara olmak: Rezil olmak.

makat: Minderli alçak sedir.

malağma (malama): Samanla karışık tahıl, dövülmüş, ama savrulmamış tahıl ve saman karışımı.

malamat: Rezil.

maraz: Hastalık.

marazlı: Hastalıklı.

masimek: Önemsemek, değer vermek.

maşala: Büyük karık.

mataf: Çeşit çeşit eşya.

Örnek kullanım:

Bahçalarda bal gabak,

Açılır tabak tabak,

Yâr seni beğenmezken,

Aldığım matafa bak.

(Mâni)

melefe: Yorgan kılıfı, yüzü.

meres: Hayvan yaşı.

meses: Yün çırpmakta kullanılan uzun ve ince sopa.

metel: Öykü, masal, masalların giriş bölümündeki koşuk, bilmece, atasözü, şiir, mâni, şilte, mesel.

Örnek kullanım:

Metel metel meniki,

Oğlu kızı on iki,

Metel başın bağlamış,

Döne döne ağlamış.

(Bilmece)

mezbele: Çöplük.

mıh: Çivi.

mıkla: Soğan ağırlıklı tava yemeği.

mılcımak: Yumuşayıp, sulanıp bozulmaya yüz tutmak, çürümek (meyve, sebze vb. yiyecekler).

mınna: Amca, emmi.

mırıl: Çamurla karışık akan su.

milek: Kokuşmuş çamur, balçık.

muhkem: Güçlü, sağlam.

mulus olmak: Birinin ocağına düşmek, başkasının insafıma kalmak.

mundar: kendiliğinden öldüğü için eti yenilmeyen hayvan, pis, kirli.

musmul (mısmıl): Yenilmesi sakıncalı olmayan kesilmiş hayvan eti.

muştur: Yalancı, rol yapan.

müzevir: Dedikoducu, ara bozucu.

 

-N-

nahas (ne has): Hayrola, bu nasıl oldu (beklenmeyen, umulmayan bir davranış karşısında söylenen bir şaşkınlık sözü).

nalın (nalin): Hamam gibi zemini ıslak yerlerde kullanılan, ağaçtan yapılmış bir tür terlik, nalın, takunya.

Örnek kullanım:

Ak kolunda al halkalı gelinler,

Ayağında çift nakışlı nalınlar,

Ağrek yerlerinden sütten gelenler,

Muhtar emmi n’oldu benim köyüme?

(Salim GÜLBAHÇE)

namlı: Saman yığını.

namtı: Sapsız bıçak.

narpuz: yabani nane.

natır: Kadın hamamcı.

navrak: Yüz, surat, çehre.

naziyo (a’nın okunuşu uzun): Ne gezer (bir şeyin kendisinde olmadığını anlatmak için kullanılan bir deyiş).

neşaal: Nasıl?

noda: Üstü topraklanmış artık saman yığını.

nodul : Övenderenin ucundaki küçük ve ince sivri demir.

nörek: Ne yapalım?

nörüyon: Ne yapıyorsun?

 

-O-

oduyenli: Hafif, oturaksız.

oklağaç: Oklava.

okuntu: Yakınları, tanıdıkları düğüne çağırmak için gönderilen küçük hediye.

omaç: Tereyağla karışık ekmek.

onculayın: Ona göre, onun gibi.

oştlamak: Kedi, köpek gibi hayvanları kovmak.

oşukçu: Bir başkasını aşırı biçimde öven, argo deyişle yağlayan kişi.

oynaş: Erkek ya da kadının yasak aşk yaşadığı kişi, kırık.

 

-Ö-

öpçe: Şımarık, bilgiçlik taslayan, övüngen.

örklemek: Hayvanları otlamaları için uzun bir iple çayıra, kazığa bağlamak, örüklemek.

örtme: Üstü kapalı, önü açık yer, baş örtüsü.

örüm: Koyunların gece yaylımı, otlatılması.

ötürmek: Sulu dışkı çıkarmak, ishal olmak.

ötürük: Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarma, bağırsakları bozulma, sürgün, iç sürme, amel.

öz: dere.

Örnek kullanım:

Benim yârim pek güzel,

Öz kıyısında gezer,

Kara yağız kendisi,

Baktıkça ciğer ezer.

(Mâni)

özelemek. Bir sözü ya da savı (iddiayı) gereksiz yere uzatmak.

özemek: Azar azar bu katarak karıştırmak.

 

-P-

patır: Peltek, kekeme, dilsiz.

pehli: Kaburga kemiği ya da kürek kemiği etinden buğuda pişirilen yemek.

pek: Sert, sağlam, dayanıklı.

pelver: Salça.

perçem: Kekil.

peşkir: Havlu.

pına: Yamalık niyetine kullanılan lastik ya da deri parçası.

Örnek kullanım:

Eski çarık pınası, bunun gelin neresi?

(Deyim)

pırtı: Giysi.

pırtmak: Yerinden çıkmak, sapmak, kaymak, Tutulan bir şey elden kaçmak, kurtulmak, bağlı bir şey çözülüp kaçmak (canlı ve cansızlar için) elden kaymak, bozmak, ortalığı karıştırmak.

pısmak (pusmak): Sinmek, bir şeyi kendine siper edip saklanmak, ortalığı hafif sis kaplamak.

pinnik: Kümes.

poşu: gelin duvağı üstüne örtülen ipek eşarp.

Örnek kullanım:

Başımdaki poşular,

Ildır ıldır ışılar,

İki yıldır yâr sevdim,

Yeni duydu komşular.

(Mâni)

pöhrek: Su borusu.

pörtlek: Gözleri dışarı fırlamış.

pür: Çam, ardıç, ladin gibi ağaçların iğne gibi ince yaprakları.

pürçüklü: Havuç.

 

-S-

saçak: Bazı giyim eşyalarında ya da döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül.

saçaklı: Saçağı olan, püskülü olan.

Örnek kullanım:

Saçaklı bir hanım geldi,

Soframızın tadı geldi.

(Bilmece)

saçı: Gelinin düğünün son günü aldığı hediyeler, gelinin başından aşağı saçılan çiçek, şeker, arpa, para vb. şeyler.

saçkı: Çoğunlukla tandırda yakılan iri saman ve gübre karışımı. (Bazı yörelerde: bolluk, bereket olacağı inancıyla düğün günü gelinin havaya saçtığı buğday, ısırmaması için köpeğin ağzına takılan ağaç.)

Örnek kullanım:

Elbisesi deriden,

Kulakları demirden,

Hanım ile oynatan,

Bir yanı saçkı, samanlık,

Bir yanı tozluk, dumanlık.

(Bilmece)

        saçım: Üzerinde bir düven’in çalışabileceği sayıda biçilmiş ekinden oluşan yığın, demet, bağ.

sako (saho): Ceket, palto, pardösü.

salaca: Tabut.

samranmak: Uykuda konuşmak.

        sap: Demet durumundaki ekinler.

sası: Tadı bozuk.

sayvat: Evlerin dışında üstü örtülü, yanları açık genişçe saçak altı, teras.

sedir: Kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, divan.

seki: Bir tür oturak, makat.

Örnek kullanım:

Akşam gelen misafirin yiyeceği bulgur sıkısı, yatacağı ahır sekisi.

(Atasözü)

seklem: Kıldan, yünden dokunmuş çuval, dolu çuval.

seme: Aptal, ahmak.

semelmek: Aptallaşmak.

serpenek: Kapatan, gölgeleyen (dam için).

sevindirik olmak: Çok sevinmek.

seyip: Başıboş, sahipsiz.

sıcak vermek: Tandırdan yeni çıkan ekmekten ikram etmek.

sığıç: Sığınmış, başkasının korumasına gereksinim duymuş.

sığırlık: Ahır.

sınar: Akraba, hısım.

sındı: makas.

Örnek kullanım:

Ay doğar hindi gibi,

Kanadı sındı gibi,

Yârimden mektup gelmiş,

Kokuyor kendi gibi.

(Mâni)

sınık: kırık çıkık.

sınıkçı: Kırık çıkık tedavisi yapan kişi.

sıpalamak: Doğurmak (eşekler için).

sıracalı: Pis, beceriksiz. (Bu sözcük aslında “veremli” anlamında kullanılır ve bir tıp terimi olan “sıraca”dan türemiştir. Ancak Yozgat yöresinde bu anlamından farklı kullanılmaktadır.)

Örnek kullanım:

Karşıda kara çalı,

Kararıp durma çalı,

Ben sana varır mıyım?

Sümüklü, sıracalı.

(Mâni)

sırım: Deri ip.

sırınsı: Kırılması zor, sert ağaç.

sıtkını sıyırmak: Artık güvenmemek.

sıttırmak: Birden suyunu çıkarmak.

sıyırgı: Sıyıran, toplayan tarım aracı, bir bıçak türü.

sinnek: Geçimsiz kocakarı, yaşlı kadın.

sitil: Küçük, kulplu kova.

siymek (siğmek): Kedi, köpek gibi hayvanlar için işemek.

Örnek kullanım:

Martta yağmur yağmasa, nisansa yağsa dinmese, mayısta sıçan siğmese, ekinim sulanır, yaz olur; koyunum yayılır, yoz olur.

(Atasözü)

soğluk (soğukluk): Soğuk su çeşmesi. (Yozgat’ta “Çamlık” için de “soğluk” denilmektedir.)

Örnek kullanım:

Yozgat’ı sel almış, Soğluk’u duman,

Sıtkınan seviyom, billahi inan,

Ölüp de kabire girdiğim zaman,

Ben susayım, kemiklerim söylesin.

(Yozgat Sürmelisi’nden)

soğulmak: Kesilmek, arkası gelmemek (inik, koyun gibi hayvanların sütü için).

soku: Tahıl dövmeye yarayan büyük taş dibek, dibekte, havanda dövme işini yapan tokmak. (Çeşitli yörelerde farklı anlamları: kısa boyunlu (kimse), kapı sürgüsü, kuyruk sokumundaki kemik, kilim tezgâhlarında ipleri gergin tutmaya yarayan değnek.)

Örnek kullanım:

Bulguru aşırtırlar,

Sokuda taşırtırlar,

Şu Yozgat’ın kızları,

Adamı şaşırtırlar.

(Mâni)

sormuk: Çocuk emziği, tülbent içine lokum, şeker konularak küçük çocuklara verilen emzik biçiminde nesne.

sorutmak: Surat asmak, somurtmak, ayakta durmak, dikilmek.

soyka: İşe yaramaz nesne, yaramaz, huysuz.

soyutmak: Birinin giysilerini çıkarmak.

söye: Kapı kenar ağacı.

sumsa (sumsuk): Yumruk.

sülenke: Yassı ve küçük taş.

sümsük: Uyuşuk davranan, miskin, aptal, mıymıntı, sünepe, pısırık (kimse).

sümtük: Açgözlü, gördüğünü isteyen, doymayan, pisboğaz, obur.

sündürme: Tavada peynir ve yufka ile yapılan bir yiyecek.

süt eşi: Yoğurt mayası.

süyüm: İğneye geçirilen bir sap iplik.

Örnek kullanım:

İnce çektim süyümü,

Yârin bilir huyumu,

Teneşire çıkarsam,

Yârim koysun suyumu.

(Mâni)

 

-Ş-

        şağal: Şekil, biçim, nasıl.

şalak: Olgunlaşmamış kavun, kelek.

şaplak: Şamar, tokat.

şarkada: Şımarık.

şebelek: Çok çirkin yüzlü, maskara, maymun, şebek.

şelek: Sırtta taşınan yük.

şemen: Kokulu küçük kavun.

şemşamer: Ay çekirdeği, günebakan.

şerbetli: Kötü olaylara alışık, onlardan etkilenmeyen, kötülüğe karşı korunmuş olan.

şıltak: Numaradan bağırıp çağırma.

şıltakçı: Yalandan, numaradan bağırıp çağıran, ağlayan.

şına: At arabası tekerinin demir çemberi.

şıvgın: Budanmış yaşlı ağaçların budanan yerlerinden çıkan taze sürgün, filiz, fırtınayla yağan yağmur.

şibi: Ördek.

şif: Suyu alınmış üzüm kalıntısı.

şifemek: Birini aşağıdan alıp sakinleştirmek.

şikarlanmak: Nazlanmak.

şikirsiz: Suratsız, çirkin.

şipir şipir: Çabuk çabuk, damlaların art arda düşmesinden çıkan ses.

Örnek kullanım:

Aşağı iner tıkır tıkır,

Yukarı çıkar şipir şipir.

(Bilmece)

şire: Üzüm suyu.

 

-T-

talaka: At arabası.

talaz: Toz fırtınası, hortum (Değişik yörelerdeki farklı anlamları: dalga, kasırga, ipekli kumaşların örselenmesiyle yüzündeki tellerde oluşan kabarıklık, motor ve kayıkların yan tahtaları.)

taman: İşte.

tavatır: Çok iyi, çok güzel, eşsiz, güçlü, yaman

teleme: Torba yoğurdu, süzme yoğurt.

terek: Mutfak eşyaları koymaya yarayan üç raflı dolap, tel dolap rafı, duvar rafı.

Örnek kullanım:

Terekteki siniler,

El değmeden iniler,

Gurbetteki yârimin,

Kulakları çınılar.

(Mâni)

teşt: Çamaşır leğeni, büyük leğen.

tezmek: Birden koşmak (buzağı için).

        tığ: Buğday ya da arpa yığını, ekin yığını.

tıngır: Metal bir nesne sert bir yüzeye düştüğü zaman çıkan ses, Yozgat’ta kullanılan anlamı; parasız, züğürt, boş.

toklu: Bir yaşına gelmiş kuzu. (Zayıf, çelimsiz çocuklar için “kötü toklu” deyişi kullanılır.)

tokmalamak: Hareket edemeyecek kadar çok yemek.

tomurgu: Büyük testere.

toplu: Küçük pencere, cam.

tor: Yeni yetişmiş, acemi.

tort: Üzerinde çiviye benzer sivrilikler bulunan demir köpek tasması.

tosbağa: Kaplumbağa.

töhmürük: Kesik kesik öksürük.

töhmürüklü: Öksürüklü, hastalıklı.

tuman: Don, şalvar, pijama.

tummak: Suya dalmak, birine saldırmak.

tumdurmak: Suya batırmak

tülek: Kurnaz açıkgöz, düzenci, güvenilmez, tüyleri dökülmüş tavuk. (Değişik yörelerde farklı anlamları: çok tüylü bir çeşit deve, yavru keklik, yaşlı, kart keklik, erkek keklik, yuvasını unutmayan, geri dönen kuş, kül süpürmeye yarayan tavuk, ördek vb. kuş kanadı, evlenmemiş, yaşlı kız, bakkalların kâğıttan yaptıkları külah, çok genç, delikanlı, ava alıştırılmış, tüy değiştirmiş, zengin, saygın, sakin, gururlu.)

 

-U-

uflak: Bıçak.

ufra (ufralık): Hamur bezesi açılırken kullanılan yapışmayı engelleyen un.

Örnek kullanım:

Evinde yok ufralık, gönül ister kahyalık.

(Atasözü)

uğunmak: Büyük bir üzüntü veya acıdan kıvranmak, soluğu tıkanmak, ağlaya ağlaya bayılmak.

uğundurmak: Canını yakıp ağlatmak acı çektirmek.

uğurcalık: Çocuğun beşikten düşmesini engelleyen bez kuşak.

uluk: Miskin, tembel, pasaklı, hastalıklı, çürümüş, çürümeye yüz tutmuş.

urelenmek: Irgalanmak, sallanmak, salına salına yürümek, nazlanmak.

urupla (uruplağa): Bir kiloluk tahıl ölçü birimi.

usturuplu: Ağır başlı, oturaklı, güzel, yerinde.

 

-Ü-

üreluğun: Dün değil, önceki gün.

üsberlemek: Gereksiz yere ısrar etmek.

ürümek: Havlamak.

Örnek kullanım:

İtin ürümeyenini kapıya koymazlar.

(Atasözü)

ürüsüm: âdet, gelenek görenek, töre.

ütüzlenmek: Ortalıkta gereksiz dolaşmak.

üzlük: Topraktan yapılmış, kulpsuz, küçük çömlek, çanak.

 

-V-

vazırdamak: Anlamsız, yersiz, çok konuşmak, sürtülen iki sert ağaç ses çıkarmak.

veceddi: Arabaşı çorbasının içindeki et.

verep: Yokuş.

vesek: Rehin, tutu, yardımcı.

vıh: Vah anlamında acıma sözü.

 

-Y-

yaban: İnsan yaşamayan ıssız yer, sıla, gurbet, yabancı, el.

yadırgı: Yabancı, başkası, el.

yağarnı: Sırt.

yağdalı: Yakası kirli.

yağlık: Mendil.

yalabık (yalabımak): Şimşek.

yampiri: Eğri büğrü, yan yan ve çarpık giden.

yangı: Aşırı sevgi, tutku.

Örnek kullanım:

Ziya’mın yangısında,

Şu gönlüm hangisinde?

Yozgatlı bir hoş olur,

Sürmeli Türküsü’nde.

(Ertuğrul KAPUSUZOĞLU)

yansılamak: Taklit etmek, öykünmek.

yapık: Baş örtüsü, yemeni.

yastılık: Yastı vakti yenilen.

yatık: Yassı, ağaç su testisi.

yayıncımak: Yalvarıp yakarmak.

yaykalamak: Suyla sallayarak yıkamak, temizlemek.

yaymak: Hayvan otlatmak.

yazgı: Kader, alın yazısı.

yazı: Düz yer, ova, kır.

Örnek kullanım:

Yazıda yayılmış. gölde su içmiş.

(Deyim)

yeğni (yiğni): Ağır olmayan, hafif.

yel: Rüzgâr, ağrı, sızı, karın bağırsaktaki gaz (osuruk).

yeldirmek: Aceleyle koşmak, koşuşturmak.

yelikmek: Şımarmak.

yellemek: Birini kötü bir şey yapması için tahrik etmek, kışkırtmak.

yellenmek: Kalın bağırsaktaki gazı çıkarmak, gaz çıkarmak, osurmak.

yellendirmek: Yellenme eylemini yaptırmak, destekli sallamak, güç vermek.

yelli: Yeli çok olan, hğzlı, osuruklu

yelmek: Koşuşturmak.

yeşillenmek: Birine kur yapmak, kendini beğendirmeye çalışmak.

yeygi: kış için hazırlanmış un, bulgur gibi yiyecekler.

yılık: Şaşı gözlü, çarpık, eğri.

yılkı: At, eşek gibi tek tırnaklı hayvan sürüsü, başıboş bırakılmış at ya da eşek.

yılkılık: Yaşlı atların kışın doğaya bırakılması.

yeğin: Zorlu, katı, şiddetli, baskın, üstün, yiğit, güçlü, çalışkan, bereketli.

yonu: Yontulmuş taş, yapılarda kullanılan iri taş, tuğla.

yordam: Gelenek görenek, görgü, usül.

yoz: Üç dört sürülük koyun, koyun sürüsü.

Örnek kullanım

Ey güler yüzlü şehir,

Bildim, adın Yozgat’mış.

Bir pirin duasıyla,

Hak, yozuna yoz katmış.

(Arif Nihat ASYA)

yuka: Zayıf, ince, hafif, dayanıksız.

yumak: Yıkamak.

Örnek kullanım:

El eli yur, el de yüzü.

(Atasözü)

yumuş: Yapılması istenen şey, emir, buyruk.

yunak: Çamaşır, çamaşır yıkanan yer, yıkanılacak yer, hamam.

yunaklık: Çamaşır yıkanan, banyo yapılan yer.

Örnek kullanım:

Soku etrafında halay tutanlar,

Çul sergiler dizip hedik yapanlar,

Yunaklıkta türlü türlü mani yakanlar,

Muhmar emmi n’oldu benim köyüme?

(Salih GÜLBAHÇE)

yüğrük: İyi yürüyen, koşan, çevik, güçlü.

Örnek kullanım:

Yüğrük atın çiftesi pek olur.

(Atasözü)

yüksük: Dikiş dikerken, iğnenin batmasını önlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde gereç.

Örnek kullanım:

Yüksük taktım karalı,

Anam derdin sıralı,

Bilmiyorum nereli.

Kız anam kınan kutlu olsun,

Yârinin ağzı tatlı olsun.

(Kına türkülerinden)

yülemek: Dikenli şeyleri, kabukları bıçakla hafif hafif temizlemek.

 

-Z-

zabın: Yoksul, şaşkın, miskin.

zağar: Bir cins çoban köpeği.

Örnek kullanım:

Tazılar tavşan tutuyor, zağarlar kırıp geçiriyor.

(Deyim)

zağlamak: Hızla, akarcasına kayıp gitmek, iplik yumaktan, makaradan boşalmak, kuş süzülerek yüksekten inmek.

zahar: Sanırım, herhalde, galiba.

zahire: Kışlık yiyecek.

zehen: Yemek kabı, tencere.

        zelve (zevle): Çift öküzünün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru geçirilen çubuk.

zemheri: Kara kış.

Örnek kullanım:

Koyunu özde gördüm,

Sürmeyi gözde gördüm,

Zemheride gül olmaz,

Ben gülü kızda gördüm.

(Mâni)

zerze: Kapı kilidi.

zıbarmak: Ölmek, gebermek.

zılgıt: Tersleme, azar.

zıllımak: Oyunda mızımak, oyunbozanlık etmek.

zırıl: Çok iri.

zıvgalı: Sevgili, yavuklu.

Örnek kullanım:

Kaşmir üstünde sındı,

Bu iş peşime bindi,

Kalk çarıklı yanımdan,

Zıvgalım gelir şimdi.

(Mâni)

zibil: İşe yaramaz, çok.

zonguldamak: Üstündekini sarsarak yürümek (at, eşek için), oturduğu yerde tepinir gibi yapmak, zonklamak.

Örnek kullanım:

Abdalın eşeği zonguldamış da, “Keşkem de keşkem.”demiş.

(Deyim)

zortlamak: Birdenbire sıçramak, öfkeyle ayağa kalkmak, yersiz konuşmak, davranmak, yapamadığı işleri yaparmış gibi görünmek.

zoypuntu: Oynak, saçmalayan kişi.

 

Kaynakça

1. Ali Rıza Köktürk, el yazısı notlar.

2. http://166441.homepagemodules.de/t448f116-Yozgat-ve-yoeresine-ayit-sive-diyalekt-soeylemleri.html

3. http://www.akcatder.com/forum/akcatder-forum-genel/hos-geldiniz-kendinizi-tanitmak-istermisiniz/yozgat-yoresinde-yerel-sozcukler.html

4. http://www.baspinarkoyu.org/modul/eski-kelimelerimiz–yoresel-kelimeler-ve-anlamlari.html?ModulID=292

5. http://www.cigdemliyiz.com/?pnum=82&pt=YOZGAT YÖRESEL DİLİMİZ

6. https://www.facebook.com/bircare58/posts/431020653613505

7. http://kaletepeninsesi.forumh.net/t785-yozgat-a-has-konuma-ve-iveler

8. http://muhsinkokturk1950.wordpress.com/yozgat-folkloru-uzerine-arastirma-ve-incelemelerim/

9. http://www.orenkale.com/2009/01/15/yozgat-yoresinde-yerel-sozcukler/

10. http://www.reocities.com/picketfence/garden/8547/atasozleri.htm

11. http://sarihamzalikoyu.org/web/Default.aspx?tabid=2247&language=tr-TR

12. http://www.turkudostlari.net/search.asp?b=2128&x=2x

13. http://yozgatca.blogspot.com/2012/11/yozgat-mahalli-kelimeler-k.htmlx

14. http://www.yozgatkulturturizm.gov.tr/2002fr.asp.htm

15. İhsan Kapusuzoğlu, Yozgat Kültür Takvimi 1994-1995.

16. Muhsin Köktürk, Yozgat Köylerinde Nişan ve Düğün 1, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Şubat 1971, cilt: 13; sayı: 259, sayfa: 5879-5883.

17. Muhsin Köktürk, Yozgat Köylerinde Nişan ve Düğün 2, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Mart 1971, cilt: 13, sayı: 260, sayfa: 5911-5915.

18. Muhsin Köktürk, Yozgat Manilerinden Bir Demet, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Eylül 1973, cilt:15, sayı: 20, sayfa: 6743-6745.

19. Muhsin Köktürk, Yozgat Manilerinde Yergi, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Temmuz 1972, cilt: 14, sayı: 276, sayfa: 6372-6374.

20. Muhsin Köktürk, Yozgat Atasözlerinden Bir Demet, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Eylül 1971, cilt: 13, sayı: 266, sayfa: 6069-6070.

21. Muhsin Köktürk, Yozgat Manilerinde Bireysel ve Toplumsal Konular, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Ocak 1977, cilt. 28, sayı: 330, sayfa: 7864-7869.

22. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 1, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Kasım 1977, cilt: 17, sayfa: 8164-8166.

23. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 2, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Aralık 1977, cilt: 17, sayfa: 8187-8188.

24. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 3, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Ocak 1978, cilt: 17, sayfa: 8215-8216.

25. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 4, Türk Folklor Araştırmaları dergisi,Şubat 1978, cilt: 17, sayfa: 8247-8249.

26. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 5, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Mart 1978, cilt: 17, sayfa: 8276-8277.

27. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 6, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Nisan 1978, cilt: 17, sayfa: 8303-8306.

28. Muhsin Köktürk, Yozgat Manileri 7, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, mayıs 1978, cilt: 17, sayfa: 8330.

 

Tanıtım Videoları

        Bu sayfada Yozgat iliyle ilgili çeşitli tanıtım filmlerine yer verilmiştir. Filmler Yozgat’ın fiziksel, sosyal ve kültürel özellikleriyle ilgilidir. Bu amaçla aşağıdaki linklerden yararlanabilirsiniz.

 

      

      

     

      

      

      

   

Geçim Kaynakları

        Bu bölümde Yozgat’a ilişkin geçmişten günümüze birtakım fotoğraflar sergilenmiştir. Fotoğrafların bir kısmı siyah-beyaz, bir kısmı da renklidir. “Fotoğraflar” başlıklı menünün üzerine gelip  ilgili alt menüyü tıklayarak bunları izleyebilirsiniz. Resimleri önce sol tıklayıp özgün boyutuna getirerek sonra da sağ tıklayıp Resmi Farklı Kaydet seçeneğini kullanarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

        Söz konusu fotoğraflar Yozgat İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü intenet sitesi ile çeşitli internet sitelerinden derlenmiştir.

        Bu arada ilkokul öğretmeni babam rahmetli Ali Rıza Köktürk’ün yaptığı yağlı boya Büyük Cami tablosu ile bir eski yazı çalışmasını da bu bölümde sizlerle paylaşıyorum. Mekânı cennet olsun!..

Çapanoğlu Cami

tarama0009

İlçeleri

       Yozgat, biri merkez olmak üzere 14 ilçeden oluşmaktadır. Merkez dışındaki ilçeler; Akdağmadeni, Aydıncık, Boğazlıyan, Çandır, Çayıralan, Çekerek, Kadışehri, Saraykent, Sarıkaya, Sorgun, Şefaatli, Yenifakılı, Yerköy‘dür.   Aşağıda  sırasıyla bu ilçeler hakkında birtakım bilgiler verilmiştir.

 

       

        AKDAĞMADENİ

Akdağmadeni

        İç Anadolu Bölgesi’nde, Yozgat iline bağlı bir ilçe olan Akdağmadeni; doğusunda Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesi, güneyinde Çayıralan, batısında Sarıkaya ve Saraykent, kuzeyinde de Kadışehri ile çevrilidir.

        İl Merkezinin doğusunda yer alan ilçe toprakları dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Akdağ’ın kuzey uzantıları ilçe topraklarını doğu ve güneyden çevirmektedir. Bu dağların ilçeye bakan yönü zengin ormanlarla kaplı olup en yüksek noktası 2.130 m’dir. Kızıldağ, Çörekli, Değirmen Tepesi, Çomak Dağı, Tahtalı Dağı, Uzunburun Dağı, Türü Dağı ve Dormik Dağları, Karababa Tepesi (2.345 m), Kuzgun Tepesi (1.410 m), Çomak Tepesi (1.380 m) ve Göbekkaya Tepesi (1.360 m) ilçenin başlıca yükseltileridir.

       İlçe toprakları İç Anadolu platolarından Bozok platosu üzerinde yer alan, Akdağ’ın eteklerinden başlayarak eğimi az geniş bir ova görünümündedir. Akdağmadeni’nde, Akdağlar arasında birçok yayla bulunmaktadır. Bunların başında Nalbant, Sırıklı, At Oluğu, Alma Burnu, Dikeni Kalın, Harman, Pınar Hatap Alanı, Başyurt, Kömerliyerli, Deli Hamza, Aktaş, Nusret, Yerliboyun, Kevenliburun ve Kırklar Çalı yaylaları gelmektedir.

        İlçe topraklarını Yeşilırmak’ın kollarından Çekerek Suyu, Akdağ Deresi, Gödelen Suyu, Değirmenözü Yeresi, Virankale Deresi, Sarayözü Deresi sulamaktadır. İlçenin deniz düzeyinden yüksekliği 1.330 m’dir. İl merkezine 105 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 2.112 km2 dir.

        İlçenin iklimi, Karadeniz iklimi ve karasal iklim arasında bir geçiş özelliği göstermektedir. Yazlar fazla sıcak değildir; kışlar da dondurucu olmaz. Akdağlar’da kar haziran, hatta temmuz ayına kadar kalır.

        Akdağmadeni’nin ormanlık ve yüksek oluşu yüzünden yıllık yağış miktarı ortalama 478 -500 mm’dir. Yazın sıcaklık 20-25 C arasında değişmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması 8-12 C arasındadır.

        İlçe genellikle ormanlarla kaplıdır. İlçenin %32,5’u ormanlıktır. Bu ormanlarda sarıçam, ardıç, yabani fındık, alıç ve palamut ağaçları bulunmaktadır. Ormanlık alanların dışındaki alanlar bozkır görünümünde olup mera olarak değerlendirilen çayırlarla kaplıdır.

        İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik ve ormancılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında; arpa, buğday, çavdar, şeker pancarı, yem bitkileri, baklagiller, patates, ay çiçeği gelmektedir. Ayrıca elma, armut, kayısı, vişne, ceviz ve üzüm yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup sığır, koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisi yetiştirilir. Hayvansal ürünlerden yağ ve peynir ekonomisinde büyük önem taşımaktadır. İlçede Ormancılık da yapılmakta olup, orman ürünleri değerlendirilmektedir.

        İlçe topraklarında çinko, kurşun, bakır, demir, grafit, manganez ve gümüş madeni yatakları bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca gümüş yatakları işletilmektedir.

        İlçede tarihi eser olarak; Behramşah (Muşali) Kalesi, Akdağmadeni Kilisesi, Ali Şir (Zaviyesi) Camisi, Ali Çelebi Türbesi, Mahmut Çelebi Türbesi, Hacı Hamamı ve Sivil Mimari Örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca Bozhöyük Köyü Çatalalan mevkiinde Çatalan Mağarası vardır.

        İlçeye bağlı beldeler; Belekcehan, Oluközü, Ozan ve Umutlu’dur.

Alıntı: kenthaber.com

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Coğrafi yapı

        İklim ve bitki örtüsü

        Ekonomik yapı

        Ulaşım

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Akdağmadeni

 

 

AYDINCIK

Aydıncık

        Aydıncık Yozgat’a 105 kilometre uzaklıktadır. Çoğunluğu İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Yozgat’ın, Çekerek ilçesiyle birlikte Orta Karadeniz Bölgesi’nde bulunan iki ilçesinden biridir.

        Kuzeybatısında Çorum ili, kuzeyinde Amasya ili, doğusunda Çekerek ilçesiyle güneyinde Sorgun ilçesi bulunmaktadır. Deveci Dağları’nın batı uzantısı olan Alan Dağları eteğinde sırtını yemyeşil Gezibeli ve Ağıllı vadilerine dayayan Aydıncık’ın 3 kilometre kuzeyinden, İç Anadolu’yu Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerine bağlayan 190 nolu karayolu geçmektedir.

        İlçenin yüzölçümü 385 kilometrekare, deniz seviyesinden yüksekliği ise 700 metredir. Aydıncık topraklarının %46’sı tarım,  %44’ü orman, %9’u diğer, %1’i de çayırlık ve mera alanıdır. Ormanlarla kaplı dağlarında Karadeniz bitki örtüsü hakimdir. Bu dağlar yabani fındık, meşe, kayın (gürgen), çam, ardıç, ıhlamur, dağ elması, ahlak ve alıç ağaçlarıyla kaplıdır.

        Merkez ilçe; Kazankaya, Kösrelik, Baydiğin veBaştürk kasabalarıyla birlikte toplam 28 yerleşim biriminden oluşmaktadır.

        En büyük gelir kaynağı tarım olan Aydıncık’ta başta soğan olmak üzere buğday, şeker pancarı ve diğer tahıl ürünleriyle sebzeler üretilir. Bağ ve bahçelerin oluşturduğu doğal güzelliklere bolca rastlanır. Ancak kentleşmenin giderek gelişmesine paralel olarak üzüm üretimi yıllar boyunca büyük gerileme göstermiştir.

        Aydıncık’ın 5 kilometre kadar kuzeyinden geçen Çekerek Suyu, volkanik Kazankaya kayalıklarının içindeki kanyonda kıvrılarak yol aldıktan sonra daha kuzeyde Amasya yakınlarında Yeşilırmak’a karışır.

        İlçeye bağlı beldeler; Kazankaya, Baydiğin, Kösrelik ve Baştürk’tür.

Alıntı: Aydıncık Kaymakamlığı internet sites

i 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Genel bilgiler

        Aydıncık’taki höyükler

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Aydıncık

 

BOĞAZLIYAN

Boğazlıyan

        İl merkezinin güneyinde yer almaktadır. Kuzeyde Sarıkaya, kuzeybatıda Şefaatli ve merkez ilçe, batıda Yenifakılı, güneybatıda Nevşehir ve güneyde ise Kayseri ve Felahiye ile komşudur. Kendisine bağlı 10 kasabayla birlikte toplam 33 yerleşim birimi vardır. Mahalle sayısı ise kasabalarla birlikte toplam 32’dir.

        İlçe, yer şekilleri bakımından hafif dalgalı düzlüklerin geniş yer kapladığı bir alandır. Dağlık arazi, ilçenin kenarlarında olup kuzeyde Akdağ-Karababa dağlarının devamı sayılan Yazır Dağı (1683), güneydoğuda Keklicek (1 369 m) ve Akdağlar’ın uzantısı durumundaki Çal Dağı (1750) en önemli yükseltilerini oluşturmaktadır. Huriye, Eğri, Sırçalı, Danakıran, Kayseri sınırındaki Kurşunlu ve Nohutlu tepeleri ilçenin diğer yükseltilerini oluşturmaktadır. İlçenin kuzeybatısında geniş bir düzlük olan Boğazlıyan Ovası bulunmaktadır. Çevredeki tepelerden inen dere ve çaylar, ovanın alüvyonlarla örtülmesine yol açmıştır. Ayrıca vadi tabanlarında irili ufaklı küçük düzlükler de yer almıştır.

        İlçenin en önemli akarsuyu, Delice Irmağının kaynaklarından birisi olan Boğazlıyan Çayı’ (Kozan Özü) dır. Arsuz Özü, Kışla Deresi ve Yoğunhisar Deresi’nin birleşmesinden oluşan akarsu, daha sonra Kanak Çayı’nın önemli kollarından olan Karacaali Özü, ilçenin diğer akarsularıdır.

        İlçe sınırları içerisinde yer alan Uzunlu ve Fehimli barajları, sulama amaçlı büyük göletlerdir. Ayrıca, Güren, Ömerli ve Yenipazar göletleri de tarım arazilerinin sulanması için yapılmış olan önemli çalışmalardandır.

        İlçe genelinde karasal iklim egemen olup yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. İlçe, ova kenarında kurulduğu için her yönden rüzgârın etkisine açıktır. Sert rüzgârlar, özellikle kış mevsiminde sıcaklığın daha çok düşmesine yol açmaktadır. İlçe, Yozgat ili genelinde en az yağış alan yer olduğu için yaygın doğal bitki örtüsü bozkırdır. İlçe sınırları içerisinde orman örtüsü yoktur ve dağlar çıplaktır. Ancak dere ve çay kenarlarında ticari amaçla yetiştirilmiş söğüt ve kavak toplulukları yer almaktadır.

        Halkın başlıca geçim kaynağı; tarım ve hayvancılıktır. Uzunlu Barajı’ndan gelen sularla sulanan verimli Boğazlıyan Ovası önemli bir tarım alanıdır. Burada tahıl, patates, fasulye, yeşil mercimek, nohut, ayçiçeği, ayrıca bir şeker fabrikasının pancar gereksinimini karşılayabilecek oranda şekepancarı üretimi yapılmaktadır. Geniş meralarda büyük koyun sürüleri beslenmektedir. Büyükbaş hayvanlarda yapay döllenme yoluyla yapılan ıslah çalışmalarında iyi sonuçlar alınmıştır. İlçede yapağı, yağ ve peynir üretimi çoktur. Hayvancılığın gelişimine paralel olarak yem fabrikaları kurulmuştur.

        İlçede gezilip görülecek yerlerin başında “Bahariye Kaplıcaları” gelmektedir. İlçeye 4 km uzaklıkta olan kaplıcada su 3 jeotermal kuyu ile yeryüzüne çıkarılmaktadır. Su sıcaklığı 30-60 derece dolayındadır. Bahariye Kaplıcaları 2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca “Bahariye Termal Turizm Merkezi” ilan edilmiştir. Turizm alanında üç tesis yer almaktadır.

        İlçede Özler Kasabası, Merkez Karakoç Mahallesi ve Aşağıhasinli Köyü sınırları içerisinde yer altı kentleri vardır. Yazıkışla sınırları içerisinde bir tepe üzerinde “Yazıkışla tapınağı” bulunmaktadır.  Bir de Aşağısarıkaya Köyü’nün aşağı kısmında ne zaman yapıldığı bilinmeyen ve Akköprü diye anılan bir yapı vardır . İki gözlü ve basık, yuvarlak kemerli bu köprü 17 m uzunluğundadır.

        İlçeye bağlı beldeler;  Çakmak, Çalapverdi, Devecipınar, Ovakent, Özler, Sırçalı, Uzunlu, Yamaçlı ve Yenipazar’dır.

 Alıntı: Boğazlıyan Kaymakamlığı internet sitesi, Boğazlıyan Belediyesi

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Ekonomik yapı

        Sosyal yapı

        Ulaşım

        Fotoğraflar

        Her yönüyle Boğazlıyan

 

ÇANDIR

Çandır

        Çandır 1930 yılında Belediye, 1948 yılında Bucak ve 20 Mayıs 1990 yılında da ilçe olmuştur.

        İlçemiz, İç Anadolu Bölgesinin Orta Kızılırmak Bölgesinde yer alan 35–36 derece doğu meridyenleri ile 39-40derece kuzey paralelleri arasında yer alır. Kuzeyinde Sarıkaya ilçesi, güneyinde Felâhiye ilçesi, doğusunda Çayıralan ilçesi ve batısında da Boğazlıyan ilçesi bulunur. Denizden yüksekliği 1225 metredir. Toplam 173 km2 yüzölçümüNE sahiptir.

        İlçe merkezi düz bir alana kurulmuş olup, etrafı, yüksek olmayan tepelerle çevrilidir. Bu tepeler küçük dere ve çaylarla parçalanarak platolar oluşmuştur. En önemli yükseltisi Gevencik Dağı ( 1607 m) dır. Ayrıca Güllü dağı, Seğmen tepe, Beş tepeler, Akbayır ve Keldağ ilçenin diğer engebeleridir.

        İlçemizde yurdumuzun büyük bir bölümünü etkisi altında tutan, karasal iklim özellikleri görülür. Yazları sıcak (+ 35 dereceye kadar) ve kurak, kışlar ise soğuk ( -37 dereye kadar) ve kar yağışlı geçer. Yağmur en fazla ilkbaharda Mart-Nisan aylarında. Sonbaharda ise Eylül-Ekim- aylarında yağar. Ortalama yıllık yağış tutarı metrekareye 370 milimetre küptür. Yaz aylarında yağan yağmur ortalaması 6.5 milimetredir, ilçemizde don olaylarından dolayı Ekim ve Kasım aylarına kadar mahsuller zarar görmektedir. Bu nedenle de Sonbahar erken donları ve ilkbahar geç donlarından dolayı ürün ekim ve dikimleri gecikmekte. Hasat erken yapılmaktadır. 2.5–3 aya sığdırılan üretim süresinde ancak bir ürün alınabilmektedir. Ayrıca ilçemizde dolu yağışları da görülmektedir.

        Bitki örtüsü olarak İç Anadolu’nun hakim bitki örtüsü olan bozkırlar hakimdir. Sulanabilen vadi boylarında kavak ve söğüt ağaçları, üzüm bağları ve meyve ağaçları ilçenin diğer bitki örtüsünü oluşturmaktadır.

        İlçe topraklarını sulayan iki önemli akarsu vardır. Bunlar, Çayıralan ilçesi Çokradan kasabasından gelen Mera Çayı ve Çayıralan ilçesinin orman köylerinden kaynağını alan Kozan Çayı’dır. Bu iki çay, ilçemizde birleşerek ilçenin batısında bulunan Uzunlu Barajına dökülmektedir. Yine ilçemizin sınırları içinde sulama amacına yönelik olarak iğdeli köyünde iğdeli Sulama göletimiz mevcuttur.

        Ekonomisi genellikle tarım  ve hayvancılığa dayanmaktadır. Yurt dışı işçiliği de geçim kaynakları arasında sayılabilir. Tarım ürünlerinden buğday, arpa, yulaf, çavdar, ayçiçeği, patates ve sebze üretiminin yanı sıra; fiğ, yonca ve korunga gibi yem bitkilerinin üretimine de önem verilmektedir. Vadilerdeki düzlüklerde ise, ceviz, badem, ayva, elma, kayısı ve vişne gibi meyveler bol miktarda yetiştirilmektedir. Geniş meralarında, koyun ve sığır sürüleri beslenen ilçede, son yıllarda besi hayvancılığı da yaygınlaşmaya başlamıştır.

        İlçeye bağlı tek belde Büyükkışla’dır.

Alıntı: Çandır Kaymakamlığı internet sitesi

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        İlçe adının öyküsü

        Ulaşım

        Fotoğraflar

        Her yönüyle Çandır

 

 ÇAYIRALAN

Çayıralan

        Doğuda Gemerek, Batıda Sarıkaya ve Çandır, Kuzeyde Akdağmadeni, Güneyde Özvatan ilçeleriyle çevrilidir.İlçe Akdağların batı eteğinde kurulmuş olup  rakımı l400 metre , yüzölçümü 809 km2 ve Yozgat’a uzaklığı 110 km’dir. Kışları soğuk ve yazları sıcak geçen karasal bir iklime sahiptir.

        İlçenin büyük akarsuları yoktur. Ancak dağlık ve ormanlık yörenin özelliği olarak küçük akarsulardan beslenen Beypınarı Çay’ı ilçenin doğusundaki Kaynarpınar’ı sularının birleşmesinden oluşan akarsu ile A. Tekke köyü yöresinden gelen Karalı Suyu’nun birleşmesi ile Kozan Çay’ı oluşmuştur.

         Yerleşim yeri olarak bağlı köyleri ile birlikte dağlık bir araziye sahiptir. Doğudan Akdağlar Batıdan Gevencik dağları ile çevrilmiştir. Güneyi, kuzeyi ve doğu yöreleri oldukça engebelidir. Çayıralan’ın ikliminin özelliğine uygun olarak egemen bitki örtüsü bozkırdır. Dağlık alanları daha nemli ve daha yağışlı olması nedeniyle seyrek de olsa çam ve meşe türünden ağaçlarla kaplı olduğu görülür.

        İlçede yetişebilen tarım ürünleri çeşitlidir. Buğday, arpa, çavdar, mısır, ayçiçeği, nohut, yonca, korunga, fiğ yetiştirilmektedir. Genellikle buğday ve arpa tarımı yapılmaktadır. Meyve olarak, elma, armut, kiraz, vişne, ceviz, kayısı, üzüm,  gilaboru (kartopu) yetişmekte, yabani olarak ise kızılcık, ıhlamur, kekik, alıç, ardıç, kuşburnu, ssalep, dağ armudu gibi meyveler yetişmektedir.

        Yörede sığır, koyun, keçi, keklik, tavuk, hindi, manda, tavşan yetiştiriciliği, tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır. İlçede çok sayıda çiftlik ve müstakil ahır bulunmaktadır. Bunun yanı sıra yaz ayların halen çok sayıda yaylada hayvancılık sürdürülmektedir. İlçede çok sayıda aile küçük çaplı hayvan yetiştiriciliğine devam etmektedir. Üretilen sütün önemli bir bölümü civar illerde bulunan büyük süt fabrikaları tarafından toplanmakta, geri kalan kısmı ise özellikle ilçenin süt ve peynir gibi süt ürünleri ihtiyacını karşılamaktadır .

        İlçenin en önemli ekonomik kaynakları kısıtlı olarak yapılan mermer üretimi, daha çok yurt dışında çalışan işçilerin katkıları, yaz aylarında şehirdışında yaşayan hemşehriler ve gurbetçilerin ziyaretleri ile oluşan turizm, YİMPAŞ Holding’e ait su fabrikasını sayabiliriz. Bunun yanı sıra hizmet sektörü ve tarımsal üretimde diğer ekonomik gelir kaynaklarıdır.

        İlçe merkezi ve köylerinde çok sayıda mesire alanı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra beşeri ve coğrafi etkiler sebebi ile günümüze gelene kadar ya tamamen yok olmuş ya da yıpranmış az sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Bu tarihi eserler arasında Dikilitaş-Turluhan Köyü (Eskiköy)  ve bugün yalnızca kümbet kısmı ayakta olan medrese sayılabilir. Belli başlı mesire alanları iseKaynarpınar, Üççamlar, Çatak, Nur Çeşmesi, İninbaşı  olarak sıralanabilir. Çayıralan ormanları da çok sayıda görülmeye değer güzellik barındırmaktadır.

        El sanatları olarak, azalmaya yüz tutsada, geçmişten gelen el sanatları: Çedene (kenevir, kendir) bitkisinden elde edilen liflerden ip, sicim, heybe, çul, çuval gibi el dokuması ürünler elde edilmektedir. Halıcılık yapılmaktadır. Yün eğirilerek, çorap, eldiven gibi el sanatı ürünleri de üretilir.

        İlçeye bağlı beldeler; Konuklar, Curali, Çokradan ve Evciler’dir.

Alıntı: Çayıralan Kaymakamlığı internet sitesi, wikipedia.org

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Çayıralan

 

ÇEKEREK

Çekerek

         İlçe, il topraklarının kuzeydoğusundadır. Doğuda Kadışehri ve Saraykent, güneyde Sorgun, batıda Aydıncık, kuzeyde Tokat-Zile ve Çorum-Ortaköy ile çevrilidir. İlçeye yönetsel olarak 5 belde ve 41 köy bağlı bulunmaktadır.

       İlçenin arazi yapısı genellikle dağlıktır. Doğusunda Deveci ve Fakı Dağları, batısında Alan Dağı, güneyinde ise Gebzel Dağı yer almaktadır. Genellikle dik ve kayalık olan dağların yapılarında kalken çok olduğu için erime ile çok sayıda mağara oluşmuştur. Doğusu ve güneyi düzlük olan ilçenin başlıca ovaları da buralarda bulunmaktadır. Batısında Aydıncık- Kazankaya ve Bazlambaç arasında Kümbet Ovası, doğuda Kadışehri ilçesi ve yöresindeki köyleri de içerisine alan Kadışehri Ovası, ilçe merkezine yakın Koyunculu, Sarıkaya ve Kahyalı Arpaç gibi köylerin arazisini içerisine alan Koyunculu Ovası yer almaktadır.

        İlin en büyük akarsularından ve Yeşilırmak’ın en büyük kollarından birisi olan Çekerek Irmağı ve buna bağlı kollar ilçenin başlıca akarsularını oluşturmaktadır. Çamlıbel Dağları’ndan doğan Çekerek Irmağı, Deveci Dağları’nı aştıktan sonra ilçe topraklarına girer. Burada Karadere, Göndelen, Akdağmadeni ve Görmügöz derelerini de alarak Keleboğazı mevkiinde ilçe topraklarını terk eder. Sorgun’un Emirler ve Gököz köylerinden kaynaklarını alan Sabıköz’ü de Çekerek arazisindeki küçük suları toplayarak Kurtağıl yöresinde Çekerek Irmağı’na karışır. Kayalar köyünden doğan ve ilçenin içerisinden geçen, bağ ve bahçeleri sulayan Başöz’ü, Sabıközü’nün en önemli kollarındandır. İlçenin batıdaki en uzak beldesi olan Baydiğin arazisininden doğan Bakır Çay da, Kazankaya arazisinde Çekerek Irmağı’na karışan önemli kollardandır.

        Çekerek yöresinde, İç Anadolu’nun tipik karasal iklimi ile Karadeniz ardı iklimi arasında bir geçiş iklimi görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçen bu iklimde kışın nem oranı oldukça fazladır. İlçe merkezinde karın yerde kalma süresi ve kar yağışı çevresine göre daha azdır.

        Yörenin yaygın bitki örtüsü bozkırdır. Fakat yapılan araştırmalardan eski çağlarda Çekerek yöresinin yoğun ormanlarla kaplı olduğu anlaşılmıştır. İlçe, günümüzde ilin ormanca zengin sayılan alanlarının birisidir (% 32.53). Yukarıoba, Ortaoba, Karahacılı, Tipideresi, Fakıdağı ve diğer dağlık alanlarda çam, meşe ve ardıç ağaçlarından oluşan seyrek ormanlar bulunmaktadır.

        İlçede halkın en önemli geçim kaynağını tarım ve hayvancılık oluşturmaktadır. Arazi dağlık ve eğim kuvveti olduğu için tarıma elverişli alan dardır. Meraların geniş yer kapladığı ilçede daha çok koyun ve keçi beslenmektedir. Başta Çekerek Irmağı olmak üzere ırmak kenarındaki düzlüklerde tarım yapılarak arpa, buğday, nohut, mercimek, soğan ve şekerpancarı gibi ürünler yetiştirilmektedir.

         Çekerek ilçesine bağlı beldeler; Bayındırhüyük Özükavak Bazlambac ve Beyyurdu’dur.

 Alıntı: turkcebilgi.com

Tanıtım Videosu

       

        Ayrıntılı bilgi için:

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Çekerek

 

KADIŞEHRİ

Kadışehri

        Kadışehri, il topraklarının kuzeydoğusunda yer almaktadır. Doğuda Tokat-Artova, Sivas-Yıldızeli,   güneyde Akdağmadeni ve Saraykent, batıda Çekerek, kuzeyde ise, Tokat-Zile ilçeleri ile çevrilidir.

        Arazinin kısmen dağlık olduğu kuzeyde ilçemizi; Deveci Dağları, doğuda Yılman Tepesi ve batıda; Ördede Tepesi çevrelemektedir. Güneyde doğu arazi yapısı dalgalı bir görüntü almaktadır.

        İlçe merkezinden geçen Küçüköz’ün dışında önemli bir akarsuyu bulunmamaktadır.

        Kadışehri’nin kuzey kısımlarında yer alan Deveci Dağları en önemli yükseltilerdir. İlçenin güney kısmı ise geniş düzlüklerden oluşur. Yörenin en önemli akarsuyu Yeşilırmak’ın kollarından biri olan Çekerek Irmağıdır. Çekerek ırmağı Kadışehri ovasından daha düşük rakımlı bir yol izlediği için arazi sulamasında yetersiz kalmaktadır.

        Araziler genelde kuru tarıma uygundur. Tahıl ürünlerinin dışında üzüm üretilmektedir. Deveci Havzası Meyvecilik Projesi ile meyve ve sebze üretimi çok ciddi artış göstermiştir. Deveci Dağları’ndan erozyon yoluyla taşınan alüvyonlu topraklar tarım alanlarında verimin artmasını sağlamıştır. Tarım arazileri geniş düzlükler hâlinde olup 20.000 dönüm civarındadır. Arazinin diğer kısımlarını ise meşelikler ve hayvan otlatmaya elverişli çayırlar oluşturmaktadır.

        İlçe, karasal iklime sahip olmakla birlikte yağış rejimi bakımından Karadeniz ardı ikliminin özelliğini taşımaktadır. Sıcak ve kurak olan yaz mevsimi yüksek yaylalarda serin geçmektedir. Kışları ise, soğuk ve yağışlıdır. Yıllık yağış miktarı 570 milimetredir. İlçede yağışın büyük bir bölümü ilkbahar, sonbahar ve yaz başlangıcında (haziran) düşmektedir. Yaygın bitki örtüsü bozkırdır. Çoğu yerde çıplak olan dağlar, ilçe merkezinin çevresinde meşe ormanlarıyla kaplıdır.

        Kadışehri’nde ekonomi ağırlıklı olarak tarıma dayanmaktadır. Daha ziyade tahıl ağırlıklı tarım yapılmaktadır. Bunun yanında sulanabilir araziler de büyük ölçüde sebze meyve yetiştirilmesine müsaittir. Ancak Kadışehirliler yalnızca kendi gereksinimlerini karşılayacak ölçüde meyve yetiştiriciliği yapmaktadırlar.

        İlçede tarihi ve turistik yer niteliği taşıyan yapı bulunmamakla birlikte 2 Çatal Höyük ve Yassı Höyük adıyla sit alanı bulunmaktadır.

Alıntı: wikipedia.org

Tanıtım Videosu

(Ne yazık ki bu ilçemize ilişkin bir tanıtım videosu bulunamamıştır.)

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Kadışehri

 

SARAYKENT

Saraykent

         Saraykent Yozgat iline bağlı, doğuda Akdağmadeni, batıda Sorgun, kuzeyde Kadışehri, güneyde Sarıkaya ile komşu, 341 km²’lik alana sahip bir ilçe olup rakımı 1330 m’dir. Yozgat iline uzaklığı ise 71 km’dir.

        Eski adı Karamağara olan ilçe 1972 yılına kadar bucak iken bu tarihte çıkan bir kanunla Belediye teşkilatı kurularak kasaba olmuştur. Karamağara’nın adı 17.02.1975 tarih ve 7-9461 sayılı kanunla Saraykent olarak değiştirilmiş, 20 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla ilçe olarak Yozgat iline bağlanmıştır.

       İlçenin Saray mahallesinde bulunan Romalılardan kalma han ve hamam kalıntıları Saraykent’in eski bir yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir.

       İlçede karasal iklim tipi görülmektedir.Bu iklim yazları sıcak ve kurak kışları çok soğuk ve kar yağışlıdır. Yıllık en fazla yağışlar ilkbahar mevsiminde meydana gelmektedir. Yıllık yağış ortalaması 414 m³, yıllık sıcaklık ortalaması 15°C dolayındadır. Karasal iklimin belirgin özellileri yıllık sıcaklık farklarının fazla oluşu, insan yaşamını oldukça etkilemektedir.  Buna bağlı olarak,halk hayvancılık ve tarımı bir arada yapmaktadır. İlçemizin bitki örtüsü bozkırdır.

        İlçe topraklarının % 17,5’i meşe ormanları, çok az miktarda da Çiçeklihöyüğü ve Kesikköprü Köylerinde çam ormanları vardır.

        İlçe nüfusunun çoğunluğu geçimini tarım, hayvancılık ve besicilikle sağlamakta, ilçede bulunan toplam dört  farklı alandaki fabrikada (tekstil, hazır beton, plastik kapı pencere ve un fabrikaları) vatandaşlarımız çalışmaktadır.

         İlçede turizm yönünden Romalılardan kalma han ve hamam kalıntıları vardır. Ayrıca Kesikköprü köyünde Sarayönü Han ve Divanlı mahallesinde Divanlı Kayalıkları ve mağaraları turizm açısından ziyaret edilen yerlerdir.

        İlçeye ulaşım kara yolu ile sağlanmaktadır. D-200 kara yolunun ilçemizden geçmesi nedeniyle ulaşım yönünde sorun yaşanmamaktadır.

        İlçeye bağlı; Ozan, Çiçekli, Dedefakılı beldeleri vardır.

Alıntı: Saraykent Kaymakamlığı internet sitesi

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Tarihsel Kalıntılar

        Fotoğraflar

 

SARIKAYA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

        Sarıkaya ilçesi, 39º 29º  kuzey enleminde ve 35º 22ºdoğu boylamları arasında yer almaktadır.  Deniz seviyesinden 1170 metre yükseklikte olup genelde dalgalı düzlüklerin geniş yer tuttuğu bir plato üzerine kurulmuştur. Yozgat topraklarının güneydoğusuna yakın kesimlerinde yer almaktadır. Kuzeyde Akdağmadeni ve Saraykent, güney ve güneybatısında Boğazlıyan, güneydoğusunda Çandır, doğusunda Çayıralan, batısında Sorgun ilçeleriyle çevrilidir.

        İlçe merkezi, Yozgat-Kayseri karayolu üzerinde kuzey-güney doğrultusunda küçük bir vadi içerisinde kurulmuştur.

        İlçenin coğrafi yapısında genellikle dalgalı düzlüklerin geniş yer tutar. İlçenin batısında, Yazır dağları bir sıra oluşturur. Doğusunda Sıçanlı ve Tilki dağları, kuzeyinde Çomak Dağı, güney ve güneydoğusunda ise Beştepeler bulunmaktadır. Sorgun Özü ile Boğazlıyan Ovası arasındaki araziler de ilçenin ovalarını oluşturmaktadır.  Delice Irmak’ının önemli kollarından birisi olan Kaynak Çayı ilçenin başlıca akarsuyudur.

        İlçede karasal iklim egemendir. Bitki örtüsü bozkırdır. Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yağmur en fazla ilkbahar ve sonbaharda yağar. En yüksek yağış ilkbaharda, en az yağış ise yazın düşer. Ortalama yağış 300-400 mm’dir. Kışın sıcaklık ortalaması 1 ile -5°C arasındadır. Aralık ile mart ayları arasında sıcaklığın  0°C altına da düştüğü sık görülür. Yaz sıcaklık ortalaması 20-25°C’dir, fakat son zamanlarda görülen küresel ısınmalar sonucunda bu ortalamanın 30-35°C kadar çıktığı görülmektedir.

        İlçenin il merkezine ulaşım kara yoluyla sağlanmaktadır. İlçe merkezinden Kayseri-Yozgat kara yolu geçmektedir. Bu durum ilçenin ulaşım olanaklarının gelişmesini sağlamıştır. Sarıkaya ilçe merkezinde bulunan otobüs terminalinden ülkemizin diğer illerine ulaşım olanağı bulunmaktadır. Bu ulaşımlar aktarmalı olabildiği gibi doğrudan da olmaktadır. İlçe merkezinden her yarım saatte bir Kayseri ve Yozgat il merkezlerine araç bulunmaktadır. Baran Caddesi üzerinde ve kaplıcaların bulunduğu bölgede bulunan kırsal terminal noktalarından Çayıralan, Akdağmadeni, Sorgun, Boğazlıyan ilçelerine ve çok sayıda köye ulaşım sağlanmaktadır. Ayrıca ilçe Karadeniz ve Akdeniz ulaşımını sağlayan konumdadır. Mersin ve Adana limanlarından çıkan araçlar Sarıkaya’dan  geçerek Samsun ve Trabzon limanlarına ulaşmaktadır. Bu konumu nedeniyle Sarıkaya, Karadeniz-Akdeniz arasında köprü görevi yapmaktadır.

        İlçede üretilen tarımsal ürünler daha çok aile halkının kendi gereksinimini karşılamak içindir.  Yetiştirilen ürünler; genelde yem bitkileri (yonca, korunga) hububat bitkileri (buğday, arpa), sebze (domates, salatalık, patlıcan, patates, biber, soğan), meyve (elma, armut, ceviz, kayısı, kiraz, vişne, erik vb.) dir.

        İlçede küçükbaş, büyükbaş  hayvan yetiştiriciliği ve arıcılık yapılmaktadır.

        Sarıkaya; Yozgat’a 77 , Kayseri’ye 117 , İstanbul’a 748, Ankara’ya 295 , İzmir’e 874, Antalya’ya 670 km uzaklıktadır.

        İlçeye bağlı  tek belde Karayakup’tur.

Alıntı: Sarıkaya Kaymakamlığı, Sarıkaya Belediyesi internet siteleri

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Sarıkaya

 

SORGUN

Sorgun

         İlçe, 34-36 derece 10 dakika doğu meridyenleri (boylamı) ile 39-40 derece 15 dakika kuzey paralelleri(enlemleri) arasında yer alır. E-88 karayolu üzerinde, Yozgat İl Merkezi’ne 35 km uzaklıkta olup doğuda Akdağmadeni ve Saraykent, batıda Yozgat Merkez İlçesi, güneyde Sarıkaya İlçesi, kuzeyinde Aydıncık ve Çekerek İlçeleri ile çevrilidir. Yüzölçümü 1769 km² dir. İlçemiz, tipik karasal  iklime sahip ve deniz düzeyinden 950 m yükseklikte bulunmaktadır.

        Kışlar uzun, yaz mevsimi ise kısadır. Kışları sert ve kuru soğuklarla  geçer. Yazlar ise kurak geçer. Yağmur daha çok ilkbahar aylarında yağar. Yıllık yağış ortalaması metrekarede 450-500 kg’dır. İlçenin ortasından Eğriöz Deresi ve Delibaş deresi geçmekte ve ilçeyi  ikiye bölmektedir. İlçeye bağlı köylerde irili ufaklı sulama göletleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları Gelingüllü Barajı, Esenli Göleti, Dişli Göleti, İkikara Göleti’dir.

        İlçe genelinde nüfusun bir bölümü tarımla uğraşmaktadır. Tarımsal işletmeler genelde küçük ve orta değerde olup bunun yanı sıra kiracılık ve ortakçılık biçimindeki üretim de yaygındır. İlçe bir tahıl ambarıdır. Az da olsa sulu tarım yapılmasına karşın daha çok kuru şartlarda hububat üretilmektedir. Birinci sırayı buğday alır. Bunu arpa ve çavdar üretimi izler. Ardından baklagillerden nohut, mercimek üretimi gelir. İlçede şeker pancarı üretimi de oldukça fazla olup 1998 yılında Sorgun Şeker Fabrikasının faaliyete geçmesi sayesinde şeker pancarı üretimi oldukça artmıştır. İlçede bağ, bahçe ziraatı daha ziyade aile ve il içi tüketime yöneliktir.

        İlçede bitkisel üretimin yanında hayvancılık da önemli yer tutmaktadır. Tarımsal işletmelerin hemen hepsine hayvancılık teşvik uygulamaları modern hayvancılığa doğru gidişi hızlandırmıştır.  Doğal, yapay tohumlama ve ithal inek dağıtımı ile kaynak kullanımı destekleme fonundan teşvikle modern işletmeler kurulmasına çalışmaktadırlar. Küçükbaş ve büyükbaş çiftlikleri her geçen gün çoğalmaktadır. İlçede gelişmeye paralel olarak şirketleşme ve kooperatifleşme çalışmalarında  da önemli artışlar kaydedilmiştir.

        İlçedeki en önemli sanayi kuruluşu şeker fabrikasıdır. İlçedeki kömür ocakları nakliyeciliğin, nakliyecilikte ticaretin hareketlenmesini sağlamıştır. Yine ilçede küçük sanayi sitesi, taşıyıcılar kooperatifi, tuğla fabrikaları, gıda ve yem fabrikaları ilçe ekonomisinin gelişmesinde katkıda bulunmaktadırlar.

        İlçe linyit, uranyum ve toryum açısından zengin bir yeraltı kaynağına sahiptir. Ancak ülkemizde yeterli teknoloji bulunmadığı için uranyum ve toryum çıkarılamamaktadır.

        Kaplıcalar ilçe turizminde önemli bir yer tutmaktadır. Yeraltı termal sıcak su Sorgun’un bir bölümünde ısınmada da kullanılmaktadır. Ayrıca şifalı su kaynakları açısından ilçe Türkiye’nin önde gelen merkezlerinden biridir.  İlçe yakınlarında bulunan Kerkenez Yeraltı Şehri şu anda fazla tanınmasa da gelecekte ilçe ekonomisi açısından önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bunun yanı sıra Alişar höyüğü, Çadır Höyüğü gibi höyükler de mevcuttur. Sorgun tarihi eserler açısından çok önemli bir merkezdir. Kerkenez Harabeleri bunların başında gelir.

        İlçenin gurbetçi miktarının hayli yüksek olması da yaz aylarında ekonomik hareketlilik sağlamaktadır.

        İlçeye bağlı beldeler; Araplı, Bahadın, Çiğdemli, Doğankent, Eymir, Gedikhanlı ve Karakız’dır.

Alıntı: Sorgun Kaymakamlığı İnternet sitesi, wikipedia.org

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Sorgun

 

ŞEFAATLİ

Şefaatli

        Şefaatli, Yozgat ilinin güneyinde yer alan, Kırşehir ile Nevşehir’e sınırı olan ve il merkezine 42 km uzaklıkta bulunan ilçedir. İl topraklarının güneybatısında yer alan ilçenin kuzeydoğusunda merkez ilçe, güneydoğusunda Boğazlıyan, güney ve güneybatısında Nevşehir, batısında Kırşehir ve kuzeybatısında ise Yerköy bulunmaktadır. Deniz düzeyinden yüksekliği 907 m, yüzölçümü 1600 km² dir.

        İlçenin arazisi genellikle dalgalı düzlüklerden oluşmuştur. Delice Irmağı’nın iki yanında düzlükler ile bunları kuzey ve güneyden kuşatan dağlar yer şekillerinin genel hatlarını çizmektedir. İlçe sınırları içerisinde kayda değer bir engebe bulunmamaktadır. Düzlükler ise Kanak Suyu ve kolları tarafından derin vadilerle parçalanmıştır. Bu vadilerden Karanlıkdere; Delice Irmağın oluşturduğu vadi içerisinde bağ, bahçe ve güzel doğa görüntülerinin yer aldığı 30 kilometre uzunluğunda bir çukurdur.

        İlçenin başlıca akarsuları Delice Irmağı ile onun kollarından olan Kanak Çayı’dır. Çevredeki küçük dere ve özleri toplayan Kanak Çayı, Şefaatli ilçe merkezinde Karacaali Özü ile birleşerek Delice Irmağı’nı oluşturmaktadır. Bu akarsuların hepsinin yaz mevsiminde suları çekilmekte, çoğu küçük derelerde de kurumaktadır. Baharda ise kar erimeleri ve yağışlarla su düzeyleri yükselmektedir.

        İlçenin iklimi il genelinde olduğu gibi karasal olmakla birlikte, kışları il merkezine göre daha yumuşaktır. Bu özellik Karanlıkdere Vadisi’nde daha da belirginleşmektedir. Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve sert geçtiği ilçede yağış mevsimi ilk ve sonbahardır.

        Yarı kurak ikliminden dolayı ilçede egemen bitki örtüsü bozkırdır. Orman alanları ise yok denecek kadar azdır.

        En önemli gelir kaynakları tarım ve hayvancılık olan ilçenin Höyükkışla, Kuzayca, Gülistan göletleriyle sulu tarım arazisi genişlemiştir. Bu alanlarda fasulye, şeker pancarı, soğan ve patates; kuru tarım alanlarında ise buğday, arpa, nohut ve mercimek gibi ürünler yetiştirilmektedir. Karanlıkdere’de ise iklim daha ılıman olduğu için üzüm, elma ve ayva gibi meyveler de bol miktar da üretilmektedir.

        İlçede, mera ve ahır hayvancılığı yaygındır. Daha çok et ve süt verimi yüksek olan büyükbaş hayvanlar beslenmekte olup küçükbaş hayvanlardan da koyun ve keçi besiciliği yapılmaktadır. Bu durum özellikle son yıllarda yem bitkileri (yonca, korunga, fiğ) üretiminin yaygınlaşmasını sağlamıştır.

       İlçede Şefaatli Köyü Köprüsü, Paşaköy Camisi, Kazlıuşağı Köyü Camisi, Yeşilyurt Camisi gibi tarihsel yapıtlar ve Karanlıkdere olarak adlandırılan bir doğa güzelliği vardır.

       İlçeye bağlı beldeler; Kuzayca, Paşaköy ve Sarıkent’tir.

Alıntı: Şefaatli Belediyesi internet sitesi, wikipedia.org

 

Tanıtım Videosu

https://www.youtube.com/watch?v=_sJOgJOcOs8

 

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Şefaatli

 

YENİ FAKILI

Yenifakılı

        Cumhuriyetin ilanından sonra o tarihlerde Kırşehir’in bir ilçesi olan Avanos’a bağlanan Yenifakılı, 1929 yılında Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine bağlandı; 1990 yılında da Boğazlıyan’dan ayrılarak ilçe oldu.

        Yenifakılı Yozgat ilinin güneyinde yer alan, Nevşehir’e sınırı bulunan ilçedir. Doğusunda Boğazlıyan, güney ve batısında Kırşehir ili, Kozaklı ilçesi, kuzeyinde Şefaatli ve Boğazlıyan ile çevrilidir.

        İlçe 415 km² lik geniş bir vadiden oluşmaktadır. Güneydoğudan gelen Fehimli Deresi ve kuzeybatıdan gelen Kozan Çayı’nın birleştikleri noktadaki  vadi tabanında bulunur. İlçenin deniz düzeyinden yüksekliği 1036 m’dir.

İlçenin il merkezine uzaklığı Boğazlıyan, Sarıkaya, Sorgun üzeri 132, Boğazlıyan Atatürk Yolu üzeri 116 km, Kozaklı, Şefaatli üzeri 105 ve Yamaçlı Kasabası Atatürk Yolu üzeri 85 km’dir.

        Karasal iklimin görüldüğü ilçenin büyük bir kısmı bozkırdır.

        İlçede yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı olan karasal iklim görülür.

        İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Yetiştirilen ürünlerin başlıcaları; arpa, buğday, nohut,  mercimek, şeker pancarı, patates ve fasuyledir.

        Büyük ve küçükbaş hayvancılığın yapıldığı ilçede beslenen hayvanların başlıcaları; sığır, koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisidir.

       İlçede sanayi tesisi olarak un fabrikaları bulunmaktadır.

       İlçenin Bektaşlı adında bir beldesi vardır.

Alıntı: Yeni Fakılı Kaymakamlığı, wikipedia.org

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Her Yönüyle Yenifakılı

 

YERKÖY

Yerköy

        Yerköy, Yozgat ilinin güneybatısında yer alan Kırşehir, Kırıkkale ve Çorum’a sınırı olan, il merkezine 39 km uzaklıktaki ilçedir.

        İlçe Yozgat-Ankara ve Yozgat- Kırsehir karayolu üzerinde bulunmaktadır. Doğusunda il merkezi, batısında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesi, güneyinde Şefaatli ilçesi, kuzeyinde ise Çorum’a bağlı Sungurlu ilcesi vardır. Yüzölçümü 1448 km2 dir. Deniz düzeyinden yüksekliği  ise 774 m’dir.

        İlçedeki geniş düzlükler ve aşınmış tepeler, yer şekillerinin genel hatlarını oluşturmaktadır. Arazinin büyük bir kısmını Delice Irmağı’nın taşıdığı alüvyonlarla üzerini örttüğü Yerköy Ovası kaplamaktadır. Doğu ve güneyden Çiçekdağı ve Orta Dağı’yla, diğer kenarlarda da aşınmış tepelerle kuşatılmıştır. En önemli akarsuyu Karanlıkdere vadisinden sonra ilçe sınırlarına giren Delice Irmağı’dır. Suları yazın azalıp baharda kabaran Delice Irmağı, ilçedeki küçük dere ve çayları da toplayarak Sekili sınırlarında Ankara-Yozgat karayolunu keserek ilçe ve il topraklarını terk eder.

        Karasal iklimin egemen olduğu ilçede yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçmekte, yıllık yağış tutarının büyük bir bölümü ilk ve sonbaharda düşmektedir.Deniz düzeyinden yüksekliği az olduğu için yaz sıcaklığı merkez ilçe ve çevresine göre daha yüksektir.

        Bozkırların yaygın olduğu ilçede orman örtüsü yok denecek kadar (% 4.81) azdır. Orman örtüsü olarak ilçenin kuzeybatısında yer alan Salmanlı nahiyesi köylerini kapsayan Aygar Dağı üzerinde prestep meşe ormanlarından oluşan baltalık ormanlar vardır. Tepeler çıplaktır ve Delice Irmağı boylarında Karanlıkdere Vadisi’nde olduğu gibi söğüt, kavak ve meyve ağaçları bulunmaktadır.

        Yerköy, doğudan başlayıp batıya doğru uzanan 60 kilometre uzaklığa sahip Delice Irmağı ve bu ırmağa çeşitli yerlerden karışan dere yatakları ile bir ova kentidir. Delice Irmağı ve bu ırmağa karışan dere yatakları kenarlarında yaklaşık olarak sulanabilir 85.000 dekar tarım arazisi bulunmaktadır. Bu sulu tarım arazisinde daha çok tahıl, şeker pancarı, kuru soğan, ayçiçeği, kuru fasulye ve çeşitli sebzeler ekilmektedir. Kısacası Yerköy’ün ekonomik yaşantısı doğal yapısına uygun bir gelişme göstermiştir.

        Yerköy’de genel olarak entansif dediğimiz tarımda mekanizasyona ağırlık veren bir çiftçilik yapılmaktadır. Yerköy’ün arazi varlığı toplam nüfusa oranlandığında kişi başına ortalama 20 dekar kültür arazisi düşmektedir. Özellikle ilçe merkezi ile Delice Köyü’nde yaygın olan sebzecilik, ilçe ekonomisinde hatırı sayılır bir yere sahiptir. Başta biber, domates, taze fasulye, salatalık, ıspanak, lahana, marul, turp, patates, pırasa, yeşil soğan olmak üzere yaklaşık 312 hektarlık bir alanda sebze üretimi yapılmaktadır.

        Yerköy’de meyvecilik ve bağcılık arzu edilen bir düzeyde değildir. Bunda en önemli etken ilkbaharda gece donlarının olumsuz etkisi ile pazarlamanın yeterince yapılamamasıdır. Bağcılıkta yapılan demostrasyonlarda yüksek bağcılık teşvik edilmiş ve Yerköy’e uyum sağlayan üzüm çeşitleri getirilmiştir.

        Mera ve besi hayvancılığının geliştiği Yerköy’de sanayii kuruşları da yer almaktadır. Yerköy-Saray’da Yibitaş Çimento, Yem, Kraft Torba Fabrikaları ile Gen-Taş Tuğla Fabrikaları, un fabrikaları ve Yibitaş Entegre Tesisleri başlıca büyük ölçekli sanayii işletmeleridir. Ayrıca 2007 yılında Çanakkale Seramik Fabrikası açılarak ilçe ekonomisine büyük katkıda bulunmuştur. Son zamanlarda gelişen sanayileşme etkinlikleri Yerköy’ün ekonomisine büyük ölçüde katkı sağlamıştır. Organize sanayi bölgesinde çalışan yaklaşık 2000 kişi ve bu sanayide üretilen malların çoğu Yerköy pazarını yakından etkilemiştir. Ayrıca ilçenin Harkaşan yöresinde kurulan ve alt yapısı tamamlanan “Yozgat Organize Sanayi Bölgesi” de il ve ilçe ekonomisine büyük bir canlılık kazandırmaktadır.

        İş ve çalışma hayatı açısından bakıldığında ilçe nüfusunun %70’inin tarımla uğraştığı görülür. Diğer bir ifadeyle halkın temel geçim kaynağı tarımdır. Geriye kalan nüfus ise ticaret ve küçük el sanatları ile uğraşmaktadır.  Bunun yanı sıra çeşitli fabrikalarda çok sayıda işçi çalışmaktadır. Bunlar içinde geçici işçilerin sayısı oldukça kabarıktır.

        İlçeye bağlı beldeler Saray ve Sekili’dir.

Alıntı: wikipedia.org

 

Tanıtım Videosu

        Ayrıntılı bilgi için:

        Tarihçe

        Fotoğraflar

        Tüm Yönleriyle Yerköy

Tarihçe ve Coğrafi Konum

        A. YOZGAT’IN TARİHSEL GEÇMİŞİ

        Kalıntılar

        Yozgat; Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Sorgun ilçesi sınırları içerisinde bulunan “Alişar Höyüğü”nde yapılan kazılar sonucunda 5000 yıl öncesine ait yapıtlar bulunmuştur. Ayrıca Anadolu’da ilk siyasal birliği gerçekleştiren Etilerin yerleşim merkezlerinden biridir. Merkeze bağlı Büyüknefes, Dambasan ve Gündoğdu köyleri ile Sorgun ilçesi sınırları içerisindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan’a bağlı Çalapverdi ve diğer bazı bölgelerimizde yapılan kazılar sonucunda Etilerin izine rastlanılmıştır. Anadolu’da tarih devrinin başlangıcını sağlayan Hititlerin sınırları içerisinde en kalabalık yerleşim merkezlerinden birisini oluşturduğu da ortaya çıkarılmıştır.

        M. Ö. 2000 -1500 yılları arasında kurulan ve merkezi Yozgat sınırları içerisindeki Hattuşaş olan Hititlerin egemenliğinden sonra yöre, M.Ö. 1200’lerde Friglerin egemenliğine girmiştir. M.Ö. 7. yüzyıl başlarında Kimmerlerin saldırısına uğramıştır. M.Ö. 6. yüzyılda Lidya krallığına bağlanmış, ardından Persler, M.Ö. 4. yüzyılda da Makedonyalılar tarafından ele geçirilmiştir. M.Ö. 3. yüzyılın   başlarında güney kesimi kısa bir süre Kapadokya krallığının egemenliğinde kalmıştır. Daha sonra, Anadolu’yu   istila eden göçebe Kelt kabilelerinden Galatların yerleştiği Galatya’nın bir parçası olmuştur. Bu nedenle “galatların ata yurdu” olarak da bilinmektedir. M.Ö. 2. yüzyıl başlarında kurulan Galatya krallığı bir süre Pergamon (Bergama) ve Pontus krallıklarına bağlı kaldıktan sonra, M. Ö. 85’te Roma’nın korumasına girmiştir.

        M. S. 395’te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Anadolu, Doğu Roma (Bizans)’ın payına düşmüştür. İslam orduları ve Sasaniler, zaman zaman Bizans elindeki bu bölgeye akınlar yapmışlar;  ancak bölgeyi sürekli olarak ellerinde tutamamışlardır.

        Timur’un Anadolu’dan ayrılmasından sonra, Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgalarında Yozgat ve çevresi büyük sıkıntı çekmiştir. Yeniden Osmanlı Devleti’ne bağlanması ancak 1408’de Çelebi Mehmet döneminde olmuştur. 1413’te kesin olarak Anadolu’da Osmanlı egemenliğini sağlayan Çelebi Mehmet, Yozgat ve yöresindeki devlet egemenliğini pekiştirmiştir.Yavuz Sultan Selim döneminde Yozgat ve çevresinde “Celal” adında bir Türkmen önderinin çıkarmış olduğu isyan kontrol altına alınmışsa da, Yozgat ve yöresi bu isyandan büyük zarar görmüştür. Kanunî Sultan Süleyman döneminde arazi düzenlenmesinin yenilenmesi sırasında, bölgede yine karışıklılar çıkmış, ancak kısa sürede denetim sağlanmıştır (1526).

        17. yüzyılın sonlarında devlet tarafından Bozok’a yerleştirilen Mamalu Türkmen oymaklarından, Çapanoğulları   büyük güç kazanmışlardır. 1728’de Çapanoğullarından Ahmet Ağa, Yeniil Has  Mütesellimliği’ne   (vergi toplama görevine) getirilmiştir. Bu görevde üstün başarı gösterdiğinden dolayı da 1732’de de Mamalu   Türkmenlerin mütesellimliği  görevine yükseltilmiştir. 1741 yılında ise, Bozok Mütessellimliği görevine   atanmıştır. Çapanoğlu Ahmet Ağa, bundan sonraki yıllarda etkinliğini komşu sancaklarda da duyurmuştur.   Osmanlı Devleti’nce 1745’te “Kapıcıbaşılı” payesiyle ödüllendirilen Ahmet Ağa, Yozgat ve   yöresinde bazı bayındırlık hareketlerine girişerek halkın desteğini kazanmaya özen göstermiştir.   Çapanoğulları, merkezi yönetimle uyum içinde olmayı sürdürmüş; 1755’te İstanbul’da ortaya çıkan et   sıkıntısını gidermek üzere koyun göndermeleri karşılığında Bozok Sancağı malikâne olarak Çapanoğlu  Ahmet Ağa’ya verilmiştir. Böylece Çapanoğulları Yozgat ve yöresinin tartışılmaz egemeni durumuna  gelmiştir. Bu tarihten sonra İstanbul’a sık sık Çapanoğulları hakkında yakınma mektupları gitmeye   başlamıştır.

        1757’de devlet, Çapanoğlu Ahmet Ağa’ya zulümlerine son vermemesi durumunda malikanesinin   elinde alınacağını bildirmiştir. Ahmet Ağa 1761’de Sivas Valiliğinin, İstanbul Hükûmetince kendisine verilmesini   sağlamıştır.   Bu başarısının verdiği cesaretle Maraş Valiliğine de göz dikince hakkında idam fermanı çıkarılmıştır. Ahmet Ağa’nın 1765’te idamından sonra Çapanoğlu Mustafa Bey Bozok Sancağı Mütesellimi oluncaya kadar Çapanoğulları Yozgat ve yöresindeki etkinliklerini yitirmiştir. 1768’de mütesellim olan Mustafa Bey, merkezle iyi geçinmeye çalışarak yapılan savaşlar sırasında devlete asker ve malzeme yardımında bulunmuştur. Çapanoğulları 1772’den sonra Yozgat ve yöresinde yeniden söz sahibi olmaya başlamış, çevredeki diğer ayanlarla mücadeleye başlamıştır.

        Mustafa Bey, 1782’de hizmetçileri tarafından öldürülünce Bozok Sancağı Mütesellimliği kardeşi Süleyman Bey’e verilmiştir. Osmanlı Padişahları 1. Abdulhamit ve 3. Selim ile iyi ilişkiler kuran Süleyman Bey, 1783’te Çankırı Sancağı Mutasarrıflığı’nı da almıştır. Nizam-ı Cedid Ordusu’nun kurulmasını destekleyen Süleyman Bey, Caniklioğulları ile üstünlük mücadelesini sürdürmüş, 3. Selim’in tahttan indirilmesiyle durumu sarsılmış ise de Alemdar Mustafa Paşa’nın, 3. Selim’in yerine geçen 4. Mustafa’yı tahttan indirmesiyle eski konumunu yeniden kazanmıştır. Süleyman Bey, 1808’de İstanbul’da toplanan ayan arasında yer alarak Sened-i İttifak’ı imzalamış ve Sekban-ı Cedid askerini kendi egemenlik bölgesinde örgütlenmeye başlamıştır. Süleyman Bey, 1813’te öldüğünde güçleri doruğa ulaşmış olan Çapanoğulları, kendilerine mukataa   olarak   verilen; Bozok, Amasya, Şarki Karahisar, Sivas, Kayseri, Maraş, Antep, Halep, Rakka, Adana,   Tarsus,   Konya Ereğlisi, Niğde, Nevşehir, Kırşehir ve Ankara’da büyük bir nüfuza sahip olmuştur.   Çapanoğulları’ndan Mehmet Celaleddin Paşa, 1842-1846’da kısa sürelerle Bozok ve Kayseri   kaymakamlığına   atanmıştır. 1849’dan sonra yönetim kademelerinden iyice uzaklaştırılan Çapanoğulları,   büyük   servetleri sayesinde, özellikle ekonomik alandaki güçlerini 20. yüzyılın başlarına kadar   sürdürmüşlerdir.

        Yozgat, ülkemizin mütareke ve millî mücadele yıllarında adını önemle duyuran iller arasında yer   almaktadır.   Yozgat (Bozok) bu dönemde, yabancı güçlerin işgaline uğramamasına rağmen tanık olduğu ve   Kuva-yı Millîye’yi hayli zor durumda bırakan bir isyan nedeni ile ön plana çıkmıştır.

Yozgat, Kurtuluş Savaşı’nda merkezi Ankara’da bulunan 20. Kolordu’nun denetimi altında   bulunmaktaydı. Gerek Yozgat’ın yeni Mutasarrıfı Necip Bey, gerekse Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın Kuva-yı   Milliye hareketi karşısındaki olumsuz tutumları ve engellemeleri nedeniyle, Sivas Kongresi günlerine kadar   Yozgat’ta direnişle ilgili önemli bir gelişme olmamıştır. Ancak, Muhittin Paşa’nın 19 Eylül 1919’da Kuva-yi Millîye’ce tutuklanması, Necip Bey’in de 20 Ekim 1919’da Heyet-i Temsiliye’nin isteği üzerine görevden alınmasıyla bu durum değişmiştir. Anadolu’nun her yanında olduğu gibi, Yozgat’ta da Milli Mücadele’ye yönelik örgütlenmeye gidilmiştir. Kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Yozgat Şubesi’nin başına Başçavuşzade Ahmet Efendi getirilmiştir. Şubenin diğer Yönetim Kurulu üyeleri arasında Müftü Hulusi Efendi, Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler de yer almışlardır. Ancak, yönetim kurulunun kendi içerisinde bir beraberlik oluşturamadığından dolayı, yönetim kurulu üyeleri özellikle de Mehmet Hulusi Efendi’yle Celal ve Edip Bey’ler arasındaki sürtüşme Milli Mücadele’nin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran “Çapanoğlu İsyanı”nın da nedenlerinden birisini oluşturmuştur.

       

        B. YOZGAT’IN KURULUŞU

        Yozgat’ın kuruluşu  18.yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Kurucusu Çapanoğlu  aşiretidir. Çapanoğulları Oğuç Türklerinin Teke aşiretindendir. Bu aşiret, tahminen 310 yıl kadar önce Horasan’dan kalkıp Erivan, Kars ve Maraş yoluyla güney Anadolu’ya gelmiş; Gaziantep ve Maraş dolaylarına yerleşmiştir. Çapanoğulları bu topraklar zamanla çoğalan sürülerini otlatmak için yeterli olmayınca kendilerine daha elverişli otlaklar aramaya başlamışlar ve aşiretin başında bulunan Ömern Cebbar Ağa7nın başkanlığında İç Anadolu’ya yürüyerek şimdiki Yozgat kenti ile Yerköy istasyonu arasında bulunan Saray Köyü yöresini otlak olmaya elverişli bularak buraya yerleşmişlerdir.

        Yozgat kasabası kuruluşunda Kızılkoca ilçesine bağlı bir köy olarak görülür. Muhlis Çapanoğlu ailesinde bulunan Büyük Cami (Mustafa Bey’in 1193’te yaptırdığı iç cami ve Süleyman Bey’in 1209’da yaptırdığı dış cami) vakfiyelerinde ve aynı devirdeki diğer belgelerde Kızılkoca ilçesine bağlı “Yozgat Köyü” adı geçmektedir. Bu köyün zamanla kent görünümüne kavuşması; Çapanoğlu Ahmet Paşa’nın “Demirli Medrese”yi,  oğulları Mustafa ve Süleyman Beylerin de Büyük Cami’yi yaptırmasından, çevreyi mağaza ve dükkânlarla  donatmasından sonra (18. yüzyılın ikinci yarısında)dır.

        Tarihçi Charles Texier, “Küçük Asya” adlı kitabının 3. cildinin 44 ve 45. sayfalarında Yozgat’ın gelişmemiş bir köy olan ilk durumundan şöyle söz etmektedir: Vadilerden birinin içinde yörüklerin yaylağı, yani yazlık yeri olan pek sade bir türkmen köyü vardı. Çapanoğlu’nun atası olan Ahmet Paşa bu köyde doğmuştur. Bu adam yörede iktidara gelir gelmez ilk düşüncesi, eski yaylasında bir kent kurmak oldu. Yozgat kenti böyle kurulmuştur.

        19. yüzyılın başlarında Yozgat’ı ziyaret eden İngiliz gezgini Mc. Kinneir, o sıralarda kasabanın nüfusunun 16.000 olduğunu söyler. Bu ziyareti sırasında Çapanoğlu Süleyman Bey’de dört gün konuk kalan gezgin; kasabada Türklerden başka Ermeni, Rum, hatta Yahudi bulunduğunu da sözlerine ekler.

        Yozgat’ın kuruluşuyla ilgili bir de ilginç bir söylenti vardır. Onu da aktaralım: Ömer Cebba Ağa; bir gün düşünde, o sıralarda çevresi ağaçlarla kaplı bir ormanlık olan Yozgat kasabasının tepelerinde kendini dolaşırken görüyor. Bu sırada bilinmeyen bir kişi kendisine bir çam ağacını işaret ederek, “Bu çam ağacının dibini kaz. Orada bir hazine bulacaksın.” diyor. Ömer Cebbar Ağa sabah uyanınca hemen o tepeye giderek düşünde kendisine işaret edilen o ağacı bulup dibini kazmaya başlıyor. Birkaç kazma darbesinden sonra küpe ulaşıyor ve içinin altınla dolu olduğunu hayretle görüyor. Sonra burada Yozgat kentini kuruyor.               

       

        C. YOZGAT ADI VE BUNUNLA İLGİLİ İLGİLİ SÖYLENTİLER

        Yozgat adı yabancı kaynaklarda “Uskat, Juskat, Yousfgath, Yozghourt” biçimlerinde geçer.

İlin asıl adı Bozok olup zamanla Yozgat olarak değiştirilmiştir. Oğuzların ve buna bağlı Türkmenlerin bu bölgeye akınının ardından yöre Bozok adıyla anılmıştır. 1800′lü yıllara doğru bu adın yanı sıra Yozgat adı da kullanılmaya başlanmıştır.

        Yozgat adının kaynağı konusunda değişik söylentiler vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

        1. Türkmenler “ot”a yoz derler. Çapanoğulları (bir aşiret), Horasan’dan bu bölgeye gelirler.  Burada yemyeşil uzanıp giden bir otlakla karşılaşır ve sürülerini bu otlağa bırakıp çadırlarını kurarlar. Zamanla çadırların yerini taş ve kerpiç binalar alır ve küçük bir kasaba oluşur. Türkmenler, bu kasabaya Yoz Kant (Otlak Kenti) adını verirler.  Zamanla bu sözcük Yozgat olarak halk diline yerleşir.

        2.  Çapanoğulları Yozgat bölgesine yeni varmış, sürülerini otlağa salmışlardır. Aşiretin en yaşlısı Ömer Cebbar Ağa koyunlarını otlatırken nur yüzlü, ak sakallı bir derviş çıkagelir. Cebbar Ağa’dan su ister. Cebbar Ağa da,

        ”Suyum yok ama buz gibi bir bakraç süt var. Az önce gelinim Gülsüm Hatun getirdi. Kabul edersen çok sevinirim.” der.

        Nur yüzlü kişi oturur ve üç dikişte bir bakraç sütün tamamını içer. Sonra Cebbar Ağa’nın sırtını sıvazlar ve ona,

       “Gönlü gani (zengin, bol), mülkün de fâni (geçici) olsun. Yozuna yoz katılsın; köyün oban Yoz Kent olsun.” der ve kaybolur.

       Cebbar Ağa, süt içilen bakracı eline alınca hayretler içinde kalır. Çünkü bakraçtaki süt hiç eksilmemiş hâlde durmaktadır. Cebbar Ağa, Bu olayı aşiret beylerine anlatır. Aşiret beyleri, bu kişinin Hızır aleyhisselam olduğuna inanır ve bulundukları yerde kalarak Yoz Kent kurmaya karar verirler. Kentin adı da zamanla Yozgat olur.

        Nur yüzlü, ak sakallı kişinin Cebbar Ağa’ya hoşnutluğunu belirtmek için söylediği sözler şu biçimlerde de anlatılmaktadır:

        ”Yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz Kat olsun.”

        “Yozuna yoz katılsın, “yoz”un Yüz Kat olsun.”

        3. Yozgat, Saray köyünden itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişi ve rakımının yüksekliğinden dolayı buraya önceleri Yüz Kat denmiş, zamanla söylene söylene Yozgat hâlini almıştır.

        Yozgat adıyla ilgili resmî gelişimse şöyledir: Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Milletvekili Cemil Bey tarafından verilen bir önergeyle Yozgat adı Bozok olarak değiştirilmiştir. Daha sonra 23 Haziran 1927’de Bozok Milletvekili Süleyman Sırrı (İÇÖZ) Bey ve arkadaşlarının verdiği bir önergeyle Bozok adı yeniden Yozgat olmuştur.

       

        Ç.  YOZGAT’IN COĞRAFİ DURUMU

        Yozgat Genel Görünümü

        Yozgat, 1320 m yükseklikte olan Bozok Platosu üzerinde kurulmuş bir kenttir. İlk Çağın önemli başkentlerinin ortasında kurulan Yozgat, ayrıca önemli yol kavşaklarının üzerindedir. Doğu ile Batıyı birbirine bağlayan Kral Yolu; Yozgat yakınlarında (Tavium ve Muşallim), güney (Adana) ile kuzeyi (Samsun ) birbirine bağlayan Kadim Yol Sorgun’dan geçer.  Ayrıca Selçuklu döneminin İpek Yolu ve Osmanlı Döneminin yolları ile Ordu Yolu bu ilin topraklarından geçer.

        Yozgat ili büyük çoğunluğuyla İç Anadolu Bölgesinin Orta Kızılırmak Bölümünde yer almaktadır. İl topraklarının kuzey bölümleri Orta Karadeniz Bölgesi’nin güneyinde kalan iç kesimlerinde yer alır. İllerimiz arasında toprak genişliği bakımından 15. sırayı alır. Yüzölçümü büyüklüğü bakımından ülkemizin önemli yönetim bölgelerinden biridir.

        Matematiksel konum itibariyle başlangıç meridyenine göre 34 ° 40’ – 40 ° 18 ’ paraleller – daireler arasında, kuzeyde yer almaktadır. İl toprakları; doğudan Akdağlar, güneyden Delice Irmağı Vadisi, kuzeyden Deveci Dağları gibi fiziksel öglerle çevrilidir. İl yönetim sınırları ise kuzeyden Çorum, Amasya, Tokat; doğudan Sivas; güneyden Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve batıdan Kırıkkale ile çevrili olan Yozgat’ın denizden yüksekliği 1300 m. olup yüzölçümü 14037 km²  dir.

        Kent;  birisi kuzeyde Nohutlu Tepesi (Kabak Tepe), diğeri de 1678 metre yükseklikteki Çamlık Tepesi arasında, Yozgat Çayı vadisinde yer almaktadır. Yozgat Çayı, kentin içinden geçerek Delice Irmak’ına dökülen küçük bir akarsudur.

        Kentin doğusu, batısı, orta kısımları dağlıktır. Dogusu ve Güneydogusu Akdağ, Yazır dağı ve Sırçalı dağları, batı tarafı ise Çiçek dağı, Aygar dağı ve Eğri dağı ile çevrilidir. İzmir’den başlayıp  Türkiye’nin doğusunda Gürbulak Sınır Kapısı’na dek uzanan ve oradan İran’a açılan E-88 kara yolu, il merkezinin içinden geçmektedir. Kent, bu yolun ekseninde genişleme ve gelişme göstermektedir. Kırıkkale, Ankara, Sivas, Kayseri Kırşehir, Nevsehir, Çorum, Çankırı ve Tokat illeriyle doğrudan bağlantısı vardır.

        Yozgat’ın komşu illere uzaklığı şöyledir:

        Yozgat-Amasya       187 km

        Yozgat-Tokat           207 km

        Yozgat-Çorum         104 km

        Yozgat- Sivas          224 km

        Yozgat-Kayseri       197 km

        Yozgat-Nevşehir      202 km

        Yozgat-Kırşehir        112 km

        Yozgat-Kırıkkale       142 km

        Ankara-Kayseri ve Doğu Anadolu Bölgesi’ne bağlantıyı sağlayan demir yolu Yozgat’tan geçmektedir. Tren istasyonları Yerköy, Şefaatlı ve Yeni Fakılı ilçelerindedir. Yozgat’ta hava alanı yoktur.

        Yozgat yöresinde, yazların kurak ve sıcak, kışların soğuk ve sert geçtiği karasal iklim egemendir. Genel olarak temmuz ve ağustos en sıcak aylardır.

        Yozgat’ın Türkiye haritasındaki yeri ve yönetsel durumu şöyledir:

        Yozgat Coğrafi Görünümü

        Kaynakça

        1. Yozgat İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Web Sitesi.

        2. A. Fevzi Koç, Bütün Yönleriyle Yozgat, Kardeş Matbaası, Ankara 1963.