Bilmeceler

        Yozgat, bilmece açısından zengin bir birikime sahiptir. Burada “Türk Folklor Araştırmaları dergisi”nde yayımlanan bir derleme çalışmamı sizlere sunuyorum. 197 bilmeceden oluşan bu derleme “abc” sırası gözetilerek yazılmıştır. Derlediğim bu bilmecelerden sonra zamanla saptadığım başka bilmeceler de oldu kuşkusuz. Onları da bu çalışmanın altında Ek Çalışma başlığıyla yine “abc” sırasıyla veriyorum.

 

B-1tarama0015B-2 B-3 B-4 B-5 B-6 B-7

 

EK ÇALIŞMA

Aşağı iner tıkır tıkır,

Yukarı çıkar şipir şipir.

(Kuyu kovası)

 

        Başı yeşil, emir değil,

        Sırtı kara, demir değil,

        İçi beyaz, peynir değil.

(Turp)

 

Beş kardeş geldi, sildi, süpürdü.

(El)

 

Beş türlü yemiş,

Birbirine ermemiş.

İkisi gün görmüş,

İkisi görmemiş.

(Namaz)

 

Bir küçücük fıçıcık,

İçi dolu turşucuk.

(Limon)

 

Bir küçücük fin taşı,

Kaldıramaz bin kişi.

(Ateş)

 

Bir küçücük minare,

Cümle âlem donana.

(İğne)

 

Bir oğlum var hetten,

Sakalı var etten.

Şimdi gelir, görürsün,

Güle güle ölürsün.

(Horoz)

 

Biz biz idik, biz idik,

Otuz iki kız idik.

Bir sıraya dizildik.

Gelenlere süzüldük.

(Diş)

 

        Bize gel de altına süreyim.

        (Minder)

 

        Bize gel de elini öpsün.

        (Kapı kolu)

 

Buradan vurdum kılıcı,

Halep’ten çıktı bir ucu.

(Şimşek)

 

Cambul cumbul çaydan geçtim,

Cumbultusu bana değmez.

Al kumaştan biçindim,

Kırpıntısı bana değmez.

(Düş)

 

        Canlı kaçar, cansız kovalar.

        (At, araba)

 

        Dam üstünde ıslık çalar.

        (Rüzgâr)

 

Dağdan gelir, taştan gelir,

Ağzı bağlı eniştem gelir.

(Çizme)

 

Değirmen tepe,

Dört yanı küpe.

(Gök ve yıldızlar)

 

Deli deli tepeli,

Kulakları küpeli.

Aramızda deli var,

Tepesinde gülü var.

(Horoz)

 

        Dışı gön,

        İçi un,

        Ta içi odun.

        (İğde)

 

Ekin gider yerinde,

Altın kemer belinde,

Gece gündüz ekin yer,

Gene durur yerinde.

(Değirmen)

 

Elbisesi deriden,

Kulakları demirden,

Hanımınan oynatan,

Bir yanı saçkı, samanlık,

Bir yanı tozluk, dumanlık.

(Tef)

 

Evimizin önünde bir ağaç var, dalsız budaksız,

Üstüne bir hurç konmuş elsiz ayaksız,

O kuşu vursam topsuz tüfeksiz,

O kuşu pişirsem otsuz ocaksız,

O kuşu yesem dilsiz damaksız.

(Gönül)

 

        Ey bulutlar,

        Yusuf’u yedi kurtlar.

        Ben bir çeşit kuş gördüm,

Tepesinden yumurtlar.

(Buğday)

 

        Giydim doldu, çektim soldu.

        (Çorap)

 

Gökten bir elma düştü,

On iki parçaya ayrıldı.

On birini yediler,

Birine, “Hayır!” dediler.

(Ramazan ayı)

 

        Hanım içeride, başı dışarıda.

        (Mısır)

 

        Helemezsin, hülemezsin;

        Ocak başına gelemezsin.

        (Yağ çanağı)

 

Hey havayı havayı,

Yüksek yapar yuvayı.

Kuyumcular yapamaz,

Demirciler dökemez.

(Örümcek ağı)

 

Hey neler var, neler var,

Yer altında evler var,

Köpük saçan taşlar var,

Tuzsuz pişen aşlar var.

(Karınca yuvası, sabun, haside)

 

Hışır hışır ses verir,

Dağa taşa süs verir,

Ne yerde durur ne gökte,

Değen yüze mest verir.

(Rüzgâr)

 

İki dereden sel gelir,

Beş kardeş önüne gelir.

(Burun, el)

 

İki kaşık,

Duvara yapışık.

(Kulak)

 

İlim ilim ilmesi,

İlim kadın düğmesi,

Burnu bilen bilesi,

Bilmeyen otuz köy veresi.

(Çiğdem)

 

Karadır, kartal değil,

Uçar, ama kuş değil,

İki ayağı yer tırmalar,

İkisi de boş değil.

(Mayıs böceği)

 

Karşıdan gelen derviş,

Hele gözümle iliş,

Sebzelerin içinde,

Bir o yapraksız imiş.

(Mantar)

 

Kavakta karga,

Vurdum indirdim arga,

İçi dolu kavurga.

(İncir)

 

Kuru yengem, kuru yengem,

Ayak üstü durur yengem.

(Kapı)

 

Kuyu,

Kuyunun içinde suyu,

Suyun içinde yılan,

Yılanın ağzında mercan.

(Gaz lambası)

 

        Küçücük mezar,

        Her yanı gezer.

        (Çarık)

 

        Mutfakta elini öpsün.

        (El bezi)

 

On parmaktan on çıktı,

Yine on kaldı.

(Eldiven)

 

O, odanın içinde,

Oda onun içinde,

Karşılıklı geçince,

Birbirinin içinde.

(Ayna)

 

Rüzgâr eser avur avur,

Babası kirkor gâvur,

Anası ham Ermeni,

Kızına can vermeli.

(Kestanenin kabuğu, tüylü kısmı, içi)

 

Saçaklı bir hanım geldi,

Soframızın tadı geldi.

(Tel kadayıf)

 

        Sarıdır, sarkar;

        Düşerim diye korkar.

        (Ayva)

 

Sarı öküzüm yatar, kalkmaz,

Boz öküzüm gider, gelmez.

(Ateş, duman)

 

Semeri var, eşek değil,

Sarığı var, hoca değil,

Ağaca çıkar, adam değil.

(Salyangoz)

 

Sıra sıra söğütler,

Birbirini öğütler,

Dil bilmez, söz söyler,

Bile bilsin arifler.

(Telgraf direkleri)

 

Tepeye kar yağdı,

Engine duman,

Değirmeni kurt yedi,

Hâlimiz yaman.

(Saça ak düştü, göze boz indi, dişler döküldü, ecel geldi)

 

Uzundur urgan gibi,

Enlidir yorgan gibi,

Anası bağırır,

Kuzulu kurban gibi.

(Tren)

 

Üstü çayır, biçilir;

        Altı çeşme, içilir.

        (Koyun)

 

 

Varvaradan var getir,

Karlı dağdan kar getir,

Sağılmamış çiçekten,

Çalkalanmamış yağ getir.

(Bal)

 

Yer altında cücüklü tavuk.

(Patates)

 

        Yeşil ile başladım,

        Sarı ile işledim,

        Kırmızı ile bitirdim,

        Dünya aleme yedirdim.

(Kiraz)

 

Yeşil mantolu,

Kırmızı entarili,

Kara düğmeli.

(Gelincik)

 

Yokuştur ayak ayak,

Çık yukarı, kata bak.

Gençlere kolay gelir,

Ninem istemez çıkmak.

(Merdiven)

 

        Ek Çalışma İçin Kaynakça

        1. A. Fevzi Koç, Bütün Yönleriyle Yozgat, Kardeş Matbaası, Ankara 1963.

        2. Ertuğrul Kapusuzoğlu, 1994 Yozgat Kültür Takvimi.

        3. Muhsin Köktürk, Yozgat Bilmeceleri 1, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Aralık 1978,  cilt: 17, sayfa: 8512-8516

        4. Muhsin Köktürk, Yozgat Bilmeceleri 2, Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Ocak 1979, sayfa: 8550-8553

        5. Muhsin Köktürkçe Lök ve Azizli Bağları köylerinden derlemeler.

        6. Yozgat İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Web Sitesi.

        7. Mustafa Uslu, Millî Folklor Dergisi, Manzum Şekillerine Göre Ömerli Köyü (Boğazlıyan-Yozgat) Bilmeceleri, Kış 1994, Cilt 3, Sayı 22, s. 61.

Deyimler

        Deyimler  iki ya da daha çok sözcüğün kalıplaşmasıyla oluşan ve genelde mecaz anlam taşıyan sözcük öbekleridir. Bu sözcük öbekleri düşünce ve duyguların daha etkili anlatımına aracılık eder. Onlar sayesinde sevincimizi, üzüntümüzü, nefretimizi çarpıcı biçimde dışa vururuz.

        Yozgat, yöresel deyimler açısından oldukça zengindir.  Bilindiği gibi bir genel dilde kullanılan bir de yerel dilde kullanılan deyimler vardır.  Yerel dilde kullanılan deyimlerden bir bölümü zamanla genel dile geçmiştir. Biz burada elden geldiğince yerelliği süren deyimlere yer vereceğiz. İşte size ilginç örnekler:

 

-A-

açma kutuyu, söyletme kötüyü: Üzerime fazla gelme, gururumla oynama, kalbini kırabilirim.

ad Ayşe’nin, gözler Menevşe’nin: İşi yapan başka, sahiplenen başka.

ağzı birlemek: Bir konuda aynı biçimde konuşmak, ağız birliği etmek.

ağzı kızıl: Toy, olgunlaşmamış, ham, yumurtadan yeni çıkmış kuş yavrusu.

aklı çavdarlı: Deli, kaçık.

aklında baba çıkmak: Aklın batsın, kötü olsun, beter olsun, anlamlarında bir beddua.

alan razı, veren razı; arada gezer cıngıllı tazı: İş bozucu, ara bozucu  olmak.

Ali kıran baş kesen: Herkesi korkutan, sildiren, kabadayı.

almayacaktın da pekmezime niçin su kattın?:

altından Çapanoğlu çıkmak: Bir iş fazla kurcalanınca kişinin karşısına başka güçler çıkmak.

ardıç kadı, çam müftü: Yargıda ve fetvada işi olmayana görev verilmesi, ehil olmayan kişilerin üst makamları işgal etmesi.

arının kovanına çöp sokmak: Tehlikeli bir işe kalkışmak, tehlikeli birine sataşmak, birini kışkırtmak.

ata atsan at, ite atsan it yemez: Değersiz, geçersiz, hiçbir işe yaramaz.

at da soydan, it de soydan: Kişilik doğuştan olması.

attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu düzeyden daha  aşağı düşmek.

 

-B-

babanın bekini yemek: Zıkkım ye, zıkkımın kökünü ye, anlamında bir azar.       

başı kurtulmak: Sağlıklı doğum yapmak.

başına çökmek: Tecavüz etmek.

başını bağlamak: Söz kesmek, nişanlamak.

baykuşun hakkı üç serçe, o da ayağına gelir: Kısmeti olanın kısmeti ayağına gelmek.

bel bel bakmak: Aptalca bakmak.

       beni diyenin bendesiyim, beni demeyenin ben nesiyim: Beni sayanı sayarım, beni saymayanı ben de hiç saymam.

benim derdim inekle dana, senin derdin Döndü’yle Döne: Herkesin kendi derdinde olmak.

besmele değmiş şeytan gibi kaçmak: korkup oradan hemen uzaklaşmak, çok korkmak.

bile bile lades: Kötü bir durumu bilerek kabullenmek.

bir avuç biberi var, her şeyden haberi var: Çok uyanık her şeyden bilgisi var.

bir köyü eşeğe bindirir, üstüne de kendisi biner: Kurnaz.

bir sofra ekmekle bir iti ayartamaz: İş yapmayı bilmeyen, beceriksiz.

biti kanlanmak: Yoksulluktan kurtulup zenginliğine geçmek.

borç gırtlağa çıkmak: Kişinin ödeme gücünü aşması, fazla borçlanması.

boz söktürmek: Zora koşmak.

bulguru diri: İşleri yolunda, tuzu kuru.

buluta ürümek: Kibirli, havalı olmak.

büyümüşte küçülmüş: Seviyesinin üstünde davranışta bulunmak.

büyümüş de küçülmüş: Düzeyinin üstünde davranışta bulunmak.

 

-C-

canlı cenaze: Ölüden farkı olmayan, bitkin, güçsüz.

cebi delik: Parasız pulsuz, züğürt.

culuzu düşük: Morali bozuk, güçsüz.

 

-Ç-

çalım satmak: Gösteriş yapmak, büyüklük taslamak.

Çapanoğlu’nun abdest suyu gibi: İçilecek şeylerin kıvamında olmaması, renginin açık, kirli olması.

çayda kum bende para, işin yoksa metelik ara: Palavra attığıma bakma, hiç param yok.

çul çürüten: Bir yerde uzun süre misafir kalan.

 

-D-

dağ dayısı, tavşan gibisi: Dışarıda yiğit, evde korkak.

dalı düşük: Biçimsiz.

damdan düşer gibi: Beklenmedik ve uygunsuz biçimde.

dana pabuç yemez, bunda bir iş var: Olağan dışı bir durum söz konusu olduğunda kuşkulanmak.

dediği dedik, çaldığı düdük: İnadından vazgeçmeyen, çok inatçı.

değirmenin suyu nereden geliyor: Harcanan para ya da  malın kaynağının belli olmaması.

dek durmak: Uslu, terbiyeli, rahat durmak.

deliye yel veriyor eline bel veriyor: Aklında olmayan kötü işleri aklına getiriyor.

desinler ki Şiho’nun hançeri var: İşine yaramasa da gösteriş için bir işi yapmak.

dışı koyun derisi, içi canavar: Göründüğü gibi olmayan; içi başka, dışı başka.

dil kırmak: Kibar konuşmaya çalışmak.

dipsiz kile, boş ambar: Boşa çalışıp çabalama, hayali işlerle bir şey elde edemezsin.

diremini yiyen it kudurur: Olumsuz bir durumun en azı bile insanı çileden çıkarır.

Divanlı’da durur, Topçu’da ürür: Görevi olmayan işlerde görüş ileri sürmek.

domuzdan kıl çekmek: Cimriden bir şeyler koparmak almak.

don kesmiş ekin gibi ortada kalmak: Elde avuçta ne varsa uçup gitmesi.

 

-E-

ebem sıçtı, tavuk deşti: Konuştuğun sözün hiç değeri yok, boş konuşmak, boşboğazlık etmek.

ekmediği yerden biçmek: Bedavacı olmak, başkasının sırtından geçinmek.

ekmek hamur, yol çamur:  Her işi aksi gitmek, sorunlarla karşı karşıya kalmak.

el elde, baş başta: Bir işten kâr da zarar da etmemek.

el eliyle yılan tutmak: Zararlı ve tehlikeli işleri başkasına yaptırmak.

eli hamur, karnı aç: Uğraşmasına, çalışıp çabalamasına karşın yeterince kazanamayan, kendini geçindiremeyen.

eli batman, gözü terazi: İyi hesaplayan, doğru ölçen.

el kadar: Küçücük.

etliye sütlüye karışmamak: Hiçbir işe karışmamak, çevresinde olup bitenle ilgilenmemek.

eşeğine gücü yetmez, kürtününü döver: Öfkesini başkasından çıkarmak.

evinde yok ufralık, gönül ister kâhyalık: Gücü kudreti yetmemesine karşın yüksek mevki ve makam isteme arzusu.

 

F-

fasulye gibi kendini nimetten saymak: Kendini değerli göstermek.

fol yok, yumurta yok: Ortada hiçbir neden olmaması.

 

-G-

gadasını almak: Birinin derdini, belasını üstüne almak.

gamgayla kaşınmak: Yokluk çekmek, ekonomik sıkıntı içinde olmak.

gani gönüllü: Gönlü zengin.

gayret dayıya düşmek: Bir işi başarmanın ona yakın kişinin çabasına kalması.

gelene hoş geldin, gidene uğurlar olsun: Kimsenin işine karışmayıp kendi işine bakmak.

gelengi gelin olmuş, elini beline koymuş: İnsanlar mevki ve makam değiştirse de huyları değişmez, yine bildiklerini yapar.

gelin ata binmiş de gör ki kimin kısmetine: Kısmet neyse o olmak.

gelin ata binmiş de, “Ya kısmet!” demiş: Kaderinde, kısmetinde ne varsa o olmak.

gelin atta, kısmet kimin kapısında: Başlanılan işin sonunun nasıl biteceğinin belli olmaması.

gelenin sağdıcı, gidenin güveysi: Gelene gidene hizmet eden, ikramda bulunan, onları ağırlayan.

gönül bu; balada konar, boka da. Kişinin gönül iradesinin kendi elinde olmaması.

görmemişin bir oğlu olmuş, çekmiş de çükünü koparmış: Görgüsüz kişi, eline bir mal geçince sırf gösteriş olsun diye gereksizce heba eder.

göz var, nizam var: Göz kararı ile  ölçüyü tutturmak.

gönül düştü kediye, kedi benzer duduya: Gönül kimi severse ona o güzel görünür.

gulun atmak: Ölü doğum yapmak (at, eşek gibi hayvanlar için).

günün kulağı: Sabahın çok erken zamanı.

günücü gurk tavuk: Başkalarını kıskanan anaç kişi.

güzelin aşı tez pişer; iki kaynar, bir coşar: Güzel ahlaklı olan kişilerin işleri yolunda gider.

 

-H-

ha deyince: Hemencecik, derhal.

hazıra banak, şimşir tarak: Gönül hazır yeyip içip süslenip gezmek ister.

hazıra hanık, pişmişe konuk: Çalışıp çabalamadan yaşamak isteme, tembel, hazırcılığa alışmış.

hengilim atmak: Oynaşmak.

her tarladan bir kesek: Karmakarışık, birbiriyle ilgisiz.

hoca sarığın ne kaba demişler, evdeki bulgura tuzak, demiş: Kendisini işe yarar göstererek karşısındakinden çıkar sağlamak.

hoş beş, altı boş: Gereksiz, boş konuşmak.

 

-İ-

İç güveysinden hâllice: Eski durumundan biraz daha iyice.

İçi çıfıt çarşısı: İçi kötülük dolu.

iki halı bir yastık, eşeğin duluğuna astık: Kişinin kullanacak başka bir şeyi olmaması, neyi varsa hepsi ortada olması.

ikram var, kötekten beter: İstemeyerek birini ağırlamak.

 

-K-

kafa kekmek: Evet, anlamında başını sallamak.

kakıç kakmak: Kusurunu, ayıbını yüzüne vurmak.

kalbur suya gitti, gör ki neler getire: Hayale kapılıp hiç olmayacak işlere kalkışarak sonucu merak etmek.

kemçik ağızlı: Yamuk,.eğri ağızlı, ne konuştuğunu bilmeyen kimse.

kendini fasulye gibi  nimetten saymak: Kendini değerli göstermek.

kesim almak: Tarlada işaretle evlek almak.

kesim kesmek: Kız eviyle başlık konusunu konuşmak.

kerçine gitmek: İnatlaşmak.

kıldır gücük: Ufak tefek, çelimsiz, önemsiz, eh işte idare ediyoruz, anlamında.

komşudan bulgur devşirir, kırığına pilav pişirir: Olduğundan farklı görünmeye çalışmak.

kursağında kavurga ıslanmaz: Duyduğu her şeyi başkalarına anlatan, sır saklamayan.

kuruşu bozar, tırısı bozmaz: Hava atmayı sürdürmek.

 

-L-

lafına beş, beş de fazlası: Bir sözün altında kalmamak, bir söze fazlasıyla karşılığını vermek.

lafın yuları yok: Ağızdan çıkan sözün geri alınamaması, boşboğazlık, patavatsızlık.

leblebiden nem kapmak: En küçük bir olay ya da davranıştan olumsuz etkilenmek.

 

-M-

mahkemede dayısı olmak: Devlet kapısında arka çıkanı bulunmak, torpilli olmak.

 

-N-

nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Her işte kendi çıkarını gözetmek.nalını, mıhını sökmek için ölmüş eşek aramak: Çıkarı uğruna en ufak şeylerden yararlanmak.

ne iti ürür ne kervanı yürür: İşi rast gitmeyen, şanssız, talihsiz.

 

-O-

o kadar kusur kadı kızında da bulunur: Sıradan, basit, önemsiz kusur, hata.

osuruğu cinli: Hemen işkillenen, kötü öğüde çabuk kanan.

osuruğu düğümlenmek: Çok korkmak.

otlu, sulu bir dere, ye Mehmet ye: Varlıklı birinin sırtından geçinmek, hazıra konmak.

 

-Ö-

öküz öldü, ortaklık bozuldu: Birlikte çalışmaya gerek kalmamak.

önü kavurga kavuruyor, ardı harman savuruyor: Aynı anda iki farklı işle uğraşmak.

 

-S-

saati saatine uymamak: Davranışları her zaman aynı düzeyde olmamak, sık davranış değişmek.

sayılı sarımsak, dikili soğan: Az, yetersiz, sınırlı.

sıcak vermek: Tandırdan yeni çıkan ekmekten ikram etmek.

sinini sulamak: Ölmüşlerine sövüp saymak.

size varak, konak göçek; bize gelek, yiyek içek: Gününü gün etmek, zamanını eğlenerek geçirmek.

suçu gelin etmişler de kimse gerdeği girmemiş: Kimsenin suçu, yanlışı kabullenmemesi.

suyu döv döv, yine su: Boş yere çaba harcamak, boşuna çalışmak, akıntıya kürek çekmek.

 

-T-

taşı atar, başını altına tutar: Beceriksiz.

 

-V-

vurduğu çok, öldürdüğü yok: Atıp tutmak, palavra atmak.

-Y-

Yine dört diyon, dokuz diyon: İnat etmek, diretmek, bildiğinden şaşmamak.

 

-Z-

zılgıt yemek: Terslenmek, azarlanmak.

       

        Kaynakça

        1. İlkokul öğretmeni olan babam rahmetli Ali Rıza Köktürk’ün notları.

        2. Bahri Koçoğlu-Mehmet Karaaslan, Yozgatça.

        3. Ertuğrul Kapusuzoğlu, 1994-1995 Yozgat Kültür Takvimi.

        4. Muhsin Köktürkçe Lök ve Azizli Bağları köylerinden derlemeler.

Atasözleri

        Bilindiği gibi atasözleri öğüt vermek, yol göstermek amacı taşıyan ve kimin tarafından söylendiği bilinmeyen özlü sözlerdir. Ulusumuzun geneline yönelik olduğu gibi yöreden yöreye farklılıklar gösteren atasözleri de vardır.  Aşağıda Yozgat yöresine ilişkin atasözleri yer almaktadır. Abc sırasıyla verilen bu atasözlerinin ilgi çekeceğini  umuyorum. Sitede Yozgat yöresine ilişkin sözcüklere de yer verildiği için atasözlerindeki yerel sözcüklerin anlamı açıklanmamıştır. Bu sözcüklerin anlamı ilgili başlık altında görülebilir.

        Yozgat yöresinde kullanılan atasözlerinde birtakım ögeler fazlaca göze çarpar. Bu ögeler, köy halkının yaşamıyla yakından ilgilidir.  Yozgat atasözlerinde “hayvan tutkusu, ahlak, erkek, kadın, sağlık, varsıllık (zenginlik), yoksulluk, mal, tarla, evlenme vb. ögeler fazlaca yer tutar.

        Sözü fazla uzatmadan atasözlerini sıralamaya geçelim.

 

-A-

Abdalın eşeği zonguldamış da, “Keşkem de keşkem!”demiş.

Acemi ağa, acemi çoban tutar.

Aç koynunda azık durmaz.

Adamakla mal tükenmez.

Ağanın malı gidiyor, azabın canı gidiyor.

Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.

Ağır otur, batman götür (kaldır).

Akıllı düşünesiye deli oğlunu everir.

Akıllı evladın var, malı nideceksin, deli evladın var malı nideceksin?

Akılsız baştan, sefil taban ne çeker.

Akrabanın akrabaya ettiğini akrep etmez.

Akşam gelen misafirin yiyeceği  bulgur sakısı, yatacağı yer ahır sekisi.

Alan razı, veren razı; arada gezer cıngıllı tazı.

Aldırma kötünün lafına, bilse iyisini söyler.

Alma kulun ahını, gökten indirir şahini.

Anandan evvel ahıra girme.

Ananın bastığı yavru ölmez.

Ananın çıktığı dala kızı da çıkar.

Aptal, düğünden; çocuk, oyundan usanmaz.

Aptalın karnı doyunca gözü yolda olur.

Arefe günü yalan söyleyenin, bayram günü gözü yolda olur.

Arkadaş dediğinin gölgesinde suç işlenir.

Arkalı it kurdu boğar.

Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır.

Aslında olan, tırnağına getirir.

Aşım yok taşacak, gişim yok boşayacak.

Aşın varsa karnına, çulun varsa sırtına.

Aş sabahın, iş sabahın.

At alırsan yazın, deve alırsan güzün, kız alırsan sevin, dul alırsan gezin ha gezin.

At da soydan, it de soydan.

At gibi çalış, eşek gibi ye.

At ile avrat yiğidin ıkbalındandır.

Atın iyisi arkadan gelmez.

Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.

Atlar tepişir, arada eşekler ezilir.

At olacak tay, yürüyüşünden belli olur.

At, sahibinin altında kişner.

At ver, hısım ol; kız ver, hasım ol.

At yedi günde, it yediği günde belli olur.

Ayağını sıcak tut, başını serin; düşünme derin derin.

 

-B-

Baba, sarığı kaba; ana, derdine yana.

Babandan evvel ahıra seğirtme.

Bacam olsa dumanım tüter.

Başına gelmeyenin, hoşuna gider.

Baş küçüktür ama, bir yere sığmaz.

Bağı gör, üzüm olsun; yemeye yüzün olsun.

Bağlı aslana tavşan bile hücum eder.

Baskısız yoncayı yel atar.

Bekâr gözüyle kız alınmaz.

Beslemeden kadın olan hamamı kapatır sesiyle, sonradan hanım olan kurnayı deler tasıyla.

Beslemeden kadın olmaz, gül ağacından odun olmaz.

Bir abam var, atarım; nerede olsa yatarım.

Bir ağaçtan okluk da çıkar, bokluk da.

Bir dala basarsın bin dal ırgalanır.

Bir bulutla kış gelmez.

Bir dirhem et bin ayıp örter.

Bir ikram var ki kötekten zor olur.

Bir koyun başı pişinceye kadar kırk kuzu başı pişer.

Bir laf söyledi ki kuzuluğunu yitirdi.

Bir pireye yorgan yakılmaz.

Bitli baklanın kör alıcısı olur.

Bizim evde iki kız; biri çuvaldız, biri biz.

Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek.

Boşboğazın sigarası yanmaz.

Buyrulmadık yumuşu puşt olan tutar.

Büyük ekmek, büyük bezeden olur.

Büyük öküz yan bakmasa küçük öküz zelve kırmaz.

 

-C-

Cingan cingana çatmayınca kasnak boğazına geçmez.

Cins at kendine kamçı vurdurmaz.

 

-Ç-

Çatal kazık yere batmaz.

Çıkacağın çama tırman.

Çubuk iken çıt demeyen, hezen iken küt demez.

Çürük iple kuyuya inilmez.

Çürük tahtaya çivi geçmez.

 

-D-

Dadandırma sarı gelin, dadanırsa yine gelir.

Dağda gezen, kurdu görür.

Dağ diye dangırdama, dağın kulağı vardır.

Dağın gülü dağ, bağın gülü bağa.

Danışa danışa danayı kurda yedirdi.

Davara giden, kurtu görür.

Davar, kömünü itsiz; sahibini etsiz bırakmaz.

Dede çağla yese torunun dişi kamaşır.

Dede sarığın ne kaba; yağa, bulgura tuzak.

Deh demeden yürüyen at, buyurmadan iş tutan evlat, bir de güzel oldu mu avrat; nideceksin düğünü, gir, oyna; çık, oyna.

Deh demeden yürüyen at, buyurunca iş tutmayan evlat, bir de şirret oldu mu avrat; nideceksin ölümü, gir, ağla; çık, ağla.

Dek duranın devesi ölmez.

Deli deliyi görünce değneğini saklar.

Deli ile devletli, bildiğini işler.

Deli ineğin akıllı buzağısı olmaz.

Deli inek, sığırın önü sıra gelir.

Dere ağzına dikme dikme sel için, kocalıkta evlenme el için.

Deveci ile dostluk eden, kapısını yüksek açsın.

Devenin dişi, avradın yaşı sorulmaz.

Devesi nal kanırıyor,  eşeği zır zır anırıyor.

Deveye hurç lazım olursa boynunu eğer.

Dilini tut, yahniyi yut.

Dişini gösteren it ısırmaz.

Dönen değirmenin ağzına necaset atılmaz.

Dört ayağım dört direk, bana saray ne gerek.

Döven öküzünün ağzı bağlanmaz.

Düğünde Fatmacık’ın adı anılmaz.

Düğün evini bilmiyor, dımpırtıya göbek atıyor.

Düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer bütün komşuya.

Dünür vardım evin küçük kızına, yazı yazdım aynasının tozuna.

Düşmanı anan doğurur, sen dost kazanmaya bak.

Düşünmeden çiş yapmaya oturan, çömüdü çömüdü taş arar.

 

-E-

Eceli gelen it, cami duvarına siğer.

Eğri oturalım, doğru konuşalım.

Ekmeğin yanığı başa kakınç olur.

El adama akıl verir de ekmek vermez.

El, adamın düşünü azdırır; ama çimecek su vermez.

El adamın düşünü azdırır da suyunu ısıtmaz.

El ayranı ciğer soğutmaz.

Elden gelen, elli gün gitmez.

Elden ekmek yiyen yolda acıkır.

Ele değen, saman çuvalına da değer.

El eli yur, el de yüzü yur.

El elin aynasıdır.

El gömleğiyle gerdeğe girilmez.

Elin hamuruyla erkek işine, elinin çamuruyla kadın işine karışma.

Elin üç koyunu ile beş keçisinden bana ne?

El işlerse ağız gevişler.

Elekçiyi hanım etmişler, takadan ekmek dilenmiş.

El sana taşınan varırsa sen ona aşınan var.

El öpmekle ağız pis olmaz.

Emanet ata binen tez iner.

Emanetin bağrı yuka olur.

Eneğine enek, nene gerek?

Enik var, sırım götürür.

Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma.

Er getire, hak getire.

Erinden gülen kadının zülüfleri tambur çalar.

Erine göre bağla başını, horantana göre vur aşını.

Erkek arslan arsan da dişi arslan arslan değil mi?

Erkeğin kusuru kadın yanında söylenmez.

Erkek kuş havayı, dişi kuş yuvayı yapar.

Erkek olanın avrat boşaması kolaydır.

Erkek vefakâr, kadın cefakâr olmalı.

Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır.

Er lakabıyla anılır.

Eskisi olmayanın yenisi olmaz.

Eşeğine gücü yetmez, kürtününü döver.

Eşeğini satan, çü demeden kurtulur.

Eşek eşeği öndüçlü taşır.

Eşek tavlanmakla eşeklikten kurtulmaz.

Etme cahille sohbet, başına gelir türlü zahmet.

Etme kulum, bulursun; inileme ölürsün.

Etliye,  sütlüye karışma.

Evden kedi gitse yeri belli olur.

Even it, gözsüz enikler.

Evinde yok ufralık, gönül ister kâhyalık.

Evin kızı gelin olasıya, elin kızı beşik dibine gelir.

Evlek evlek sattık, böyle böyle battık.

Evlenmesi alaca kuş, geçinmesi bora ile kıştır.

Ev sahibinin yüzü gülerse misafirin karnı doyar.

 

-F-

Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü.

 

-G-

Gardaş gardaşı atar, yar başında tutar.

Garip hırsızlığa çıksa ay ilk akşamdan doğar.

Garip itin kuyruğu döşünde gerek.

Gavura kızıp oruç yenmez.

Gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıcını sallar.

Gençlikte kazan, kocalıkta ye.

Gişi, adamı sağ; komşu, adamı bağ ister.

Gökyüzünde düğün var, deseler kadınlar merdiven kurarlar.

Göl yerinde su eksik olmaz.

Gönülsüz köpek kurda girmez.

Gönül, umduğuna küser.

Göyneksizin gönlünden günde yüz top bez geçer.

Göz bakar; can çeker.

Gurk tavuğun eti yenmez.

Gündüz bakarak, gece çekerek konuş.

Güzelin aşı tez pişer; iki kaynar, bir coşar.

Güzellik kara kaştan, rağbet iki baştan.

 

-H- 

Hamama giren porsuk, terlemeyince çıkmaz.

Handa yatıp göbek atıyor.

Has düdük kuru söğütten kavlamaz.

Hasta yatan değil, vadesi yeten ölür.

Haydan gelen, huya gider; yelden gelen, sele gider.

Hazıra dağlar dayanmaz.

        Helik taşla kale duvarı örülmez,

Helke alan bir alır, testi alan bin alır.

Her gördüğün zengini baba, her gördüğün sakallıyı dede sanma.

Herkes kazandığını yese aptal acından ölür.

Her kız çiğner sakızı, tadını çıkarır Kürt kızı.

Her meyvenin hamı yeter de adamın hamı yetmez.

Hoş geldin, niye elin boş geldin?

Huylu domuz huyundan kalmaz.

 

-I-

Irgatın kötüsü gün aşarken çalışmaya başlar.

Islık eşeğin yaylasıdır.

 

-İ-

İki köyün delisi, ortak oldu ikisi.

İki sabır, bir üfürük.

İkram ettik, eşek kestik; mındar, deyin demedik.

İmam evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz.

İneğin melemiş, gönlün tülemiş.

İsmi kadın var, kendi kadın var.

İstanbul’dan gelen eşek, kırk gün at gibi gezer.

İstenmeyen aş, ya karın ağrıtır ya baş.

İş başa düşerse gayret dayıya düşer.

İt ite buyurur, it de kuyruğuna buyurur.

İte dolanmadan çalıyı dolan.

İt halt yemeye tövbe etmez.

İti an, taşı eline al.

İtin aklı eksiği baklavadan pay umar.

İtin havlamasını bir lokma ekmek durdurur.

İtin ürümesiyle gökten kemik yağmaz.

İtin ürümeyenini kapıya koymazlar.

İtin ayağını taştan esirgeme.

İt kağnı gölgesinde yatar da kendi gölgem sanır.

İt kapıda zabın gerek.

İt korktuğu yere pek ürür.

İt kuyruğu kalıp tutmaz.

İtme el kapısını el ucuynan, iterler kapını omuz gücüynen.

İyi türkü kırk gün söylenir.

 

-K-

Kalın incelene kadar ince candan süzülür.

Kalmış kağnıyı koca öküz çeker.

Kancık yalanmayınca erkek dolanmaz.

Karanlıkta yapılan iş alacalı olur.

Kara keçiyi gören, içi dolu yağ sanır.

Kara tavuk atası, görünüyor ötesi.

Kara kazana yaklaşma, karası bulaşır.

Kart horozun ne zaman öteceği belli olmaz.

Kasap sevdiği deriyi yere vurur.

Kasnağın kıymetini çingene bilir.

Kaynanalı gelin hatın gelin, kaynanasız gelin odun gelin.

Kazanmadan kazan kaynamaz.

Kazın cücüğünü güzün soyarlar.

Kedi ile harala girilmez.

Kekliğim yayılır, hatırım sayılır.

Kendi yüzündeki hezeni görmeyen, elin gözündeki saman çöpünü görür.

Kes kızını, üzme el kızını.

Kırığına güvenen, ersiz kalır.

Kız anadan beller mahle gezmeyi, oğlan babadan beller yazı yazmayı.

Kızını seven, kocaya vermesin; oğlunu seven, hocaya vermesin.

Kızı kız iken değil, gelin iken gör; gelin iken değil, beşik başında gör.

Koça kuyruk yük değildir.

Koç olacak kuzu, koçun yanında gezer.

Komşuda pişer, bize de düşer.

Kovma kötüyü, yiğit eden.

Köpek bile rağbete dolanır.

Köpekli köye değneksiz girilmez.

Körün yanına giden, bir gözünü kapatsın.

Kötü kabağın kötü dölü olur.

Kul kulun kadasını salmaz.

Kursak, kavurgasını ister.

Kuş kuşun yüzüne öter.

Kurdun genci kocasını besler.

Kurt, atadan gördüğünü işler.

Kurt, koyunun pahalı olduğunu bilmez.

Kurt yıkar, kuş geçinir.

Kuru söğütten düdük kavlatılmaz.

 

-L-

Lafını bil de konuş, ağzını sil de konuş.

Lafını bilmeyen yengeyi, hem kız evinden kovarlar hem oğlan evinden.

Lafın iyisi kısa olur.

       Leylek benim neden komşum; yazın gelir, kışın gider.

 

-M-

Mal çoğaldıkça ucuzlar.

Mal sahibinin malı, uşağının canı gider.

Martta yağmur yağmasa, nisanda yağsa dinmese, mayısta sıçan siğmese ekinin sulanır, saz olur; koyunun yayılır, yoz olur.

Mecliste dilini, sofrada elini tut.

Meyvesiz ağacın gölgesi olmaz.

Minare ne kadar yüksek olsa imam bildiğini okur.

Misafir dokuz nasiple gelir; birini yer, sekizi ev sahibine kalır.

Misafir kılığına göre karşılanır, sohbetine göre uğurlanır.

Misafirin kötüsü ev sahibini ağırlar.

Muhtar arı kovanına benzer, vurdukça danılar.

 

-N-

Nasipsiz it, Kurban Bayramı’nda Ermeni mahallesinde gezer.

Ne bal alandan ne pekmez satandan ol.

Ne istiyon bacından, bacın ölüyo acından.

Ne kızı ver ne dünürü küstür.

Ne verirsen elin ile o da gider senin ile.

Ne zaman pabucum gelirse o zaman bayram ederim.

Niye hiç bitmedin anız, niye herg etmedin domuz?

 

-O-

Oğlan, anasını; inek, danasını bilir.

Oğlan dayıya, kız bibiye çeker.

Oğlan yer, oyuna gider; çoban yer, koyuna gider.

Ot kökünün üstünde biter.

 

-Ö-

Öküzüm büyük olsun da kağnıyı çekmezse çekmesin.

Öldü dayım, gitti payım.

Ölü ile gelinin atı yüğrük olur.

Ölüye giden ağlar, düğüne giden oynar.

Ölüyü fazla yıkama, ya ses çıkarır ya da sesten kötüsünü.

 

P-

Papaz her zaman pilav yemez.

Parmağının girmediği yere başını sokma.

Peynirin iyisi kıllı deriden olur.

 

-S-

Saç ayağa düşmeyince can kurtulmaz.

Sağ gözün sol göze faydası olmaz.

Sağır duymaz, uydurur.

Sahipsiz sürüyü kurt kapar.

Sahipsizin malı olsa mezardakinin malı olur.

Sakın abrilin beşinden, camızı ayırır eşinden.

Saman elinse samanlık senin.

Samanlık saray oldu, avratlık kolay oldu.

Samanlığı dana bitirir.

Samanlıkta iğne aranmaz.

Sarımsağın yüzüne tükürmüşler, “Görüp göreceğiniz bu olsun..” demiş.

Sebepsiz kuş ötmez.

Sel gider, kum kalır.

Sen ağa, ben ağa; inekleri kim sağa?

Sen eli görmezsin, el seni görür.

Sen evme, işin evsin.

Sen ölmeyince el terlemez.

Sen tilkiysen ben kuyruğum.

Sıcak ağıldan kuzu kaçmaz.

Sıçandan doğan kendir keser.

Sıçandan doğan keseğen olur.

Sığırcığın karısı sığır gelince kıvrar.

Sıhhatli olmak istersen otu keki, kuşu keklik olan yerden ayrılma.

Sıpalı eşek yığın dağıtır.

Sırt üstü yatan da yiyor bir ekmek, arkasını yırtan da yiyor bir ekmek.

Soğanı sarımsağı hesap eden paça yiyemez.

Soğuk tandırdan sıcak ekmek umulmaz.

Soğukta kalanı buzla ovarlar.

Söyleme, duyma.

Söz çoğaldıkça kıymeti azalır.

Suyun ığıl ığıl akanından, adamın yere bakanından kork.

Sürünün önüne geçen, malın iyisini seçer.

 

-Ş-

Şapı kaynatmakla olmaz şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker.

 

-T-

Tarla alırsan bozdan, avrat alırsan kızdan al.

Tarla taşlı, söz yamaçlı olur.

         Tarlaya iyi deme bol ürün vermeyince, karıya iyi deme züğürtlük görmeyince, evlada iyi deme el kızı koynuna girmeyince.

Tarlayı taşlı, kızı gardaşlı yerden al.

Tarlanın taşlısı, avradın saçlısı iyi olur.

Taş eşmenin suyunu her mide kaldırmaz.

Temiz dereden pis su akmaz.

Tırnak cefadan, saç sefadan uzar.

 

-U-

Ucuz sirke baldan tatlıdır.

Ulu sözü tutmayan, uluya uluya dağda kalır.

Uyuz itte gümüş kaşağı aranmaz.

Uyuz musun, it bokuna muhtaçsın.

 

-Ü-

Ürümesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir.

 

-V-

Vakitsiz açan gül tez solar.

Vardığın yer kör ise bir gözünü kapat.

Varını veren utanmamış.

Varlık deşindirir; yokluk düşündürür.

Veresi deyince alasım geldi, alacaklı gelince kaçasım geldi.

Vursan ölüyor, vurmasan ekmeğini elinden alıyor.

 

-Y-

Yağmur yağar, yarıklar kapanır.

Yağmur yağmadan sele gitme.

Yağ yiyen it, yüzünden belli olur.

Yakına erinen, uzağa yorulur.

Yalanla iman bir yerde durmaz.

Yamalıklı avurduna bakmıyor, gümüş zurna çalıyor.

Yağar, eser; yolcu yolundan kalmaz.

Ya herg et ya terk et.

Yağınan yavşan yenir.

Yananın olsun da yanmazsa yanmasın.

Yan çantada duruncaya kadar can  çantada dursun.

Ya öl, ölüye karış; ya ol, diriye karış.

Yapı, tapu, kapı insanı batırır.

Yaradan adam ölmez, yaradan öldürmeyince.

Yara gider, yeri gitmez.

Yarış atı çifte koşulmaz.

Yârine düşmeyen kız, yerini yerini gezer.

Yattı yattı yaz ayında, bunelek tuttu güz ayında.

Yavuz itin yarası eksik olmaz.

Yaz gününün yağmuruna güvenilmez.

Yazın boku, kışa katık olur.

Yazın gezeni, kışın bunelek tutar.

Yazın yaşa, kışın taşa oturulmaz.

Yazın yatanı, kışın güvelek tutar.

Yediği ot kökü, sıçtığı it boku.

Yerdeki güvertiye gökteki kuşlar bile seğirtir.

Yel eserken harmanını savur.

Yel kayadan ne koparır?

Yemek var, koyul düş; iş var, sıvış.

Yerli kaya, yerinden oynamaz.

Yıkık değirmende kırk gün yatılır.

Yılanın sevmediği ot, deliğinin dibinde biter.

Yiğidin anası tez ağlar.

Yiğit at, yemini artırır.

Yitik bulununca emek zâyi olmaz.

Yiyen ağız utanır.

Yokuş dibinde öküz yemlenmez.

Yolcu, yolunu bulur.

Yol çalısız, el delisiz olmaz.

Yolda binen belde iner.

Yoldan önce arkadaşını, evden önce komşunu seç.

Yol kes, bel kes; insafı elden bırakma.

Yumulan gözün hatırı sayılmaz.

Yüğrük atın çiftesi pek olur.

Yük altında eşek anırmaz.

Yüz verdik deliye, pisledi halıya.

 

Z-

Zenginin keyfi gelinceye kadar fakirin canı çıkar.

Zengin olmak istersen otu saz, kuşu kaz olan yerden ayrılma.

 

         Kaynakça

        1. İlkokul öğretmeni babam rahmetli Ali Rıza Köktürk’ün notları.

        2. A. Fevzi Koç, Bütün Yönleriyle Yozgat,  Kardeş Matbaası, Ankara 1963.

        3. Ertuğrul Kapusuzoğlu, 1994-1995 Yozgat Kültür Takvimi.

        4. Muhsin Köktürkçe Lök ve Azizli Bağları köylerinden derlemeler.

        5. Muhsin Köktürk, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Eylül 1971, Cilt 13, Sayı 266, Sayfa 6069, 6070.

 

        

Yozgat Mânilerinde Yergi

Yayımlandığı kaynak: Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Temmuz 1972, cilt: 14, sayı: 276, sayfa: 6372-6374.

     Not: Bu çalışma,  “Yozgat Manileri Üzerine Bir Araştırma-İnceleme” adlı yazının alt başlıklar biçiminde birtakım düzenlemeler yapılarak yayımlanmış biçimidir.

Yazıda zaman zaman birtakım yazım yanlışları görülmektedir. Bu baskıdaki kontrol yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Örneğin Büyük İncilli, Küçük İncilli yanlış yazılmıştır. Doğrusu; Büyük İncirli, Küçük İncirli biçiminde olacaktır.

Mâniler

        1363869459maniler-2798517

        Yozgat manileri üzerine uzun araştırma ve incelemeler yaptım. Bunların hepsi Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlandı. Şimdi de bunları burada sizlerle beş alt başlık altında paylaşıyorum. Bu başlıkları tıklayarak gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz.